Çözüm Bu ülkeler, geçen dönemde kendilerinde olmayan bir sanayi malını satın almak için, gittikçe daha fazla miktarda tarım ürünü vermek zorunda kaldılar. Bu yüzden de, durumları düzeleceğine geriledi. Azgelişmiş ülkeler, ya parasızlıktan eğitime gereken önemi veremediler ya da eğitim sistemi onları düşünmek, araştırmak ve eleştirmek yerine, denileni yapmaya odaklandırdı. Son dönemin ekonomistleri, verilere dayalı ekonomik gelişmişlik anlayışı yerine, gelişmiş ekonomi olmayı "insan gelişmişlik endeksi"ne (human development index)dayandırmaya başladılar. Paul Prebisch ve Amartya Sen, bu ekonomistlerin başında geliyor. Hindistan doğumlu bir ekonomist olan ve 1998 yılında Nobel Ekonomi Ödülü'ne de layık görülen Amartya Sen'in yaptığı araştırmalara göre, Türkiye "insan gelişmişlik endeksi" bakımından alt grupta bulunuyor. Bu araştırmaya göre, Arjantin, Şili, Güney Kore, Malezya, Panama, Birleşik Arap Emirlikleri ve Umman, Avrupa Birliği, ABD, Kanada, Japonya, Avustralya ve Yeni Zelanda ile birlikte "insan gelişmişlik endeksi" en yüksek ülkeler arasında."İnsan gelişmişlik endeksi" sadece kişi başına düşen milli geliri değil, beklenen ömür süresini, kişilerin eğitim durumunu, varsa ülkedeki cinsiyet ve ırk ayrımını, gelir dağılımını ve diğer konulardaki eşitsizlikleri göz önünde tutarak bir değerlendirme yapıyor. A. Sen'e göre, "insan gelişmişlik endeksi"ni belirleyen 3 temel olgu var: İşsizlik, bulunulan toplum için mal veya servis üretimi ve kişinin bulunduğu toplum tarafından kabul edilmesi. A. Sen, işsiz olan bir kişinin üretim yapamamaktan öte, depresif bir tavır sergileyip topluma bu yönüyle de zarar verdiğini söylüyor. Sadece üretimin azlığı değil, gelir dağılımındaki bozukluk da aynı sonucu veriyor. Yani, insanlara sadece iş bulmak yetmiyor. Onların asgari insanlık şartları altında yaşamalarını da sağlamak lazım. Seçimler yakında. Partilerin ekonomik alanda ne vaat ettikleri kadar, bunların etiğini ve "insan gelişmişlik endeksi"ne etkilerini de incelemeliyiz. Azgelişmiş ülkelerin en önemli karakteristiği, işgücü fazlası olması ve bu fazlayı emecek yeterli sermayenin bulunamaması. Bu durumun geçmişteki köklerine bakıldığında, azgelişmiş ülkelerin çoğunun bir zamanlar sömürge olduğunu veya kapitülasyonlar gibi bazı anlaşmalar sayesinde sömürüldüğünü görürüz. Deniz Gökçe Akşam'daki köşesinde yine bana çatmış. Hakkında dava açıyorum. Deniz'in şimdiye kadar ekonomi hakkında söylediği her şeyin tersi çıktı. Ülkenin en büyük krizi olan 2000 krizi gelirken bile, kriz olmayacağını yazıyordu. Deniz, doğru söyleyenlere hep çattı; parayı bundan kazandı. Ona uzun süre patronluk yapmış bir kişi, yazı yazarken internetten hortumlama yaptığını; yazacak bir şey bulamazsa, başka yazarları eleştirdiğini söylemişti. Gerçekten de birilerine çattığı zamanlar hariç, yazıları okunmuyor. Kafası sporda. O konuda bile, maçın birinci yarısında söylediklerinin ikinci yarıda tersi çıkıyor. Yönetiminde bulunduğu büyük banka bile zora düştü; satıldı. Farkında değil, tuttuğu her şey çürüyor. "Kafa attı, saçlarımı yoldu, yetmedi tükürdü" diyenin kim olduğunu da herkes biliyor. Yardıma ihtiyacı var. ytoruner@milliyet.com.tr Ne dediyse, hep tersi çıktı