DünyaÇernobil'den nasıl patates, mısır fışkırdı? Enerji savaşları başladı: 'Uzak olan tehlikede'

Çernobil'den nasıl patates, mısır fışkırdı? Enerji savaşları başladı: 'Uzak olan tehlikede'

12.06.2025 - 06:51 | Son Güncellenme:

26 Nisan 1986, gelecek 39 yıl için karanlık, yalnızlık ve radyasyon getirecek bir gün olmak üzereydi. Çernobil, akıllara kazınan bir kaza sonucu patlamış ve civarda yaşayan binlerce kişi etkilenmişti. Geçen 39 yılda tek bir ağaç dikilemedi, radyoaktivitenin zararlarından korunmak için bölge terk edildi. Bugünlerde ise toprağın yaktığı ‘yeşil’ ışık Çernobil’e yeniden hayat vermek üzere. Üstelik tam da enerji savaşları konuşulurken!

Çernobilden nasıl patates, mısır fışkırdı Enerji savaşları başladı: Uzak olan tehlikede

Zeynep Dilara Akyürek / Milliyet.com.tr – 26 Nisan 1986, 20’nci yüzyılın bitmek bilmeyen savaşlarına uyanılan kim bilir kaçıncı gündü. Bugün Çernobil şehri için yaşanan II. Dünya Savaşı'ndaki gibi değil, yaşanacak günler için bir savaş söz konusuydu. Yani bir kaza sonucu 4’üncü reaktöründe meydana gelen patlamayla kilometrelerce uzaktaki nükleer santralden daha fazla etkilenmemek için bölgenin terk edilmesi gerekiyordu. Her ne kadar kaçmış da olsalar, insanlar patlamadan hızlı olamazdı. Ne yazık ki bir an, on yıllara mal olmak zorundaydı. Bölgedeki insan, hayvan, bitki ve su kaynakları artık birbirine hayat veren bir ‘zincir’ değil, ölüm saçan zehir haline gelmişti. Ancak 39 yıl sonra, bu böyle devam etmemeli, Çernobil yeniden yeşermeliydi. Bunun için en önemli soru işareti, toprağın, ‘kazadan’ arınmış olup olmadığıydı. Peki cevap? Çernobil, yeniden meyve sebze bahçesi olup zincire hayat verebilir miydi? Geleceğin savaşlarının görünmeyen yüzü enerji, nükleerle nereye gidiyordu ve tarım, bunun neresindeydi? İstanbul Teknik Üniversitesi Enerji Enstitüsü, Nükleer Araştırmalar Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Üner Çolak, Çernobil topraklarının yeniden yaşamla dolu zincirin bir parçası olup olamayacağını ve tüm merak edilenleri Milliyet.com.tr’ye anlattı.

Haberin Devamı

Çernobilden nasıl patates, mısır fışkırdı Enerji savaşları başladı: Uzak olan tehlikede

ÇERNOBİL’DEN YILLAR SONRA, TOPRAK TARIMA UYGUN!

İlkler ve teklerle dolu dünya tarihinde kazalar ve zafer elbet artacak. Bazı şeyler ilk olarak kalsa da bir süre sonra tek olma özelliklerini yitirecek. Ancak bazıları da ‘tek’ kalsa hep daha iyi olacak. İşte onlardan biri olan Prof. Dr. Üner Çolak’ın da ‘Dünyada benzeri yok’ dediği Çernobil Faciası, saniyeleri içinde bir faciaya dönüşmüştü. 1986’dan bugüne 39 yıl sonra, terk edilmiş bölgede, radyasyon içmiş toprak ve suda, hayat sanki durmuş gibiydi. Yeryüzü hâlâ yeşil, gök hâlâ maviydi. Ancak insanlar ve hayat orada akmadığından, tüm renkler solmuş gibiydi. Hayat Çernobil’de yeniden renklenebilir, toprak yeniden leziz meyveleri insana sunabilirdi. Öyle de oldu. Zaman pek çok şeyin ilacı olduğu gibi Çernobil için de bir ilaçtı. Toprak zamanla patlamanın izlerini silmeyi başarmış, hayalet şehir yeniden yeşermeye hazırlanmıştı. Çernobil'deki nükleer felaketinin ardından terk edilen tarım arazilerinin, yeniden tarıma elverişli hale geldiği tespit edilmişti. Üretim varsa hayat vardı!

Haberin Devamı

Santral çevresindeki 4 bin 200 kilometrekarelik Çernobil Yasak Bölgesi, bugünlerde hâlâ insan yaşamına kapalı. Avrupa'nın en büyük doğa koruma alanlarından biri olan bölge faciadan sonra hiçbir zaman tam olarak boşaltılmamış 2 bin kilometrekarelik Zorunlu Yeniden Yerleşim Bölgesi'ni de kapsıyor. 1986’dan bu yana, binlerce insan orada yaşamaya devam ediyor. Hanna Zavorotnya da onlardan biriydi ve yıllardır tarımla yaşamını sürdürüyordu. Geçen onca yılda, ‘radyoaktif bozunma’ ve yüzey toprağının aşınmasıyla bölgedeki radyasyon seviyesi azalmıştı. 1991'de belirlenen kriterlerden sonra terk edilmiş araziler için yeni bir sınıflandırma yapılmamış olsa da son yıllarda bölgedeki bazı çiftçiler kendi inisiyatifleriyle sınırlı da olsa tarımsal üretime başladı. 'Journal of Environmental Radioactivity' adlı bilimsel dergide yayınlanan yeni bir çalışmaya göre müjdeli haberi vermenin vakti çoktan gelmişti. Arazinin büyük bir bölümünde güvenle ürün yetiştirilebileceğini doğrulanıyordu. Araştırmacılar, Jitomir bölgesindeki yaklaşık 100 hektarlık alanda kirlilik seviyesini incelemiş ve patates, tahıl, mısır, ayçiçeği gibi yaygın ürünlerin radyoaktif madde birikimini tahmin etmişti. Toprak örnekleri ve dış gama radyasyonu seviyelerini ölçerek, tarım işçilerinin maruz kalacağı radyasyon dozunun Ukrayna'nın ulusal güvenlik sınırının oldukça altında olduğunu kanıtladılar. Yani artık Çernobil yeniden yeşermeye hazırdı!

Çernobilden nasıl patates, mısır fışkırdı Enerji savaşları başladı: Uzak olan tehlikede
Hanna Zavorotnya, Çernobil Dışlama Bölgesi'nin içindeki Kupovate Köyü'ndeki çiftliğinde. O, bölgeden ayrılmayı reddedenlerden biri. Çernobil Faciası'nın ardından ailesiyle çiftliğine geri döndü. Radyasyon sorulduğunda, Zavorotnya şöyle cevap veriyor: "Radyasyon beni korkutmuyor. Açlık korkutuyor."

UZAK OLMAK, YAKIN OLMAKTAN DAHA MI TEHLİKELİ?

Çernobil’in 4’ncü reaktöründe yaşanan kaza, hayalet bir şehri beraberinde getirdi. Hayvanlarda mutasyonlar, insanlarda kanser vakaları görülüyordu. 2 kişi enkaz altında kalarak (1 kişi kayıp), 28 kişi akut radyasyon hastalığı nedeniyle hayatını kaybetmişti. 15 ölümcül tiroid kanseri vakası kaydedilmiş, sonraki on yıllarda kanser kaynaklı ölüm oranlarının artacağına dair farklı tahminler yapılmıştı. Bunlar facianın görünen yüzüydü. Yıllarca kuş uçmayan bölge, yarasını kendi kendine sarıyordu. Yayılan radyasyon azalıyor ve belki de her şey eskisi gibi oluyordu. Ancak Prof. Dr. Üner Çolak, önemli bir noktaya parmak basarak, Çernobil Faciası'nın Çernobil’le sınırlı kalmadığını anlattı. Çünkü uzaklar, reaktörün yakınından daha da tehlikeli olabilirdi! Prof. Dr. Üner Çolak, ‘asıl radyasyon kaynağını’ işaret ederek, bu durumu şöyle aktarıyor:

“Çernobil değişik bir örnek. Başka benzeri de yok diyebilirim. Bir şekilde belki Fukuşima'yı da o kategori içine katmak da mümkün ama şimdi orada ‘kaza’ sonrası önemli miktarda radyoaktif izotopların çevreye yayıldığını biliyoruz. Bu izotoplar çok uzun ömürlü olabilir. Dolayısıyla bunlar coğrafyaya da yayıldı. Çok yakına tamamının indiği söylenemez. Hatta şöyle bir şey var, reaktörün hemen yakında bir miktar daha az olabilir ama uzaklaştıkça, reaktörden çıkan duman rüzgârla taşınıp bir yerlere yağmur veya farklı şekilde birikiyor. Bölgeden 50-100 kilometre uzaklaştıktan sonra radyoaktivite giderek azalır. Bu durumda bölgenin tarım için uygun bir toprağa sahip olup olmadığını analiz ediliyor. Genellikle reaktörler normal çalışma sırasında hemen hemen sıfıra yakın radyoaktivite salarlar dışarıya. Dışarıda bizim kozmik ışınlardan aldığımız radyasyon esas radyasyon kaynağımız. Yani reaksiyonun dışında ölçülen radyoaktivite de hemen hemen kozmik radyasyonla gelen radyasyona eş değer. Yani onun üzerine önemli bir ölçülebilir bir radyoaktivite yayıldığını söyleyemeyiz. Bu gerçek bir durum. Ancak kaza olduğu zaman bütün radyoaktif envanter dışarıya yayıldığı için bu nereye yayıldı? Hangi noktalarda yoğunlaştı? Bunların araştırılması lazım.”

Haberin Devamı

Çernobilden nasıl patates, mısır fışkırdı Enerji savaşları başladı: Uzak olan tehlikede

Haberin Devamı

120 MİLYONU 80 KİLOMETREDEN YAKIN! 20 YILDA BİR OLABİLİR

ABD'de yaşayan kişilerin, bir nükleer santralin yakınında yaşama olasılığı oldukça yüksektir. 120 milyondan fazla Amerikalı, bir reaktöre yalnızca 80 kilometre uzaklıktadır. Türkiye, Akkuyu Nükleer Santrali için faaliyetlere başlanmamışken, uzun yıllar yalnızca 30 kilometre uzağında, Ermenistan’da bulunan, son derece eski teknolojiyle inşa edilmiş Metzamor Nükleer Santrali’ne çok yakındı. Bugünlerde ise tıpkı Avrupa’da olduğu gibi çevresi bahçeler, tarlalar ve yerleşimlerle dolu bir nükleer santrali var. Her ne kadar bugünküne göre eski de olsa Metzamor da güvenli bir tesis. Üstelik Prof. Dr. Üner Çolak’a göre santral, Ermenistan’ın elektrik ihtiyacının neredeyse tamamını karşılıyor. Peki Akkuyu’nun Türkiye’ye katkısı ne olacak? Prof. Dr. Çolak bu soruyu “En büyük özelliği, bir yıl boyunca yüzde 90'ı aşan zaman çerçevesinde veya kapasite kullanımı çerçevesinde üretim yapması. Mesela güneşe baktığımızda bu yüzde 15-16 mertebesindedir. Rüzgâra baktığımızda yüzde 30-35’tir. Kurulu güçten çok daha fazla etkisi enerji üretimde karşımıza çıkacak. Türkiye'nin toplam elektrik tüketiminin yüzde 10'unu karşılayacak bir potansiyeli var” diye yanıtladı. Peki eski de olsa güvenli olan santrallerin Çernobil’den ne farkı vardı?

Haberin Devamı

Prof. Dr. Üner Çolak, “Bir kaza sonucu patlamış olsa da topraktaki gerekli ölçümler yapıldıktan sonra o toprak da yine tarım için kullanılabilir. Radyasyon sürekli kalıcı bir şey değil. Sürekli bozularak etkisini azaltan bir şey. Ancak bu etki 100 yıl da sürebilir, 1000 yıl da sürebilir. Bazı durumlarda 100 binlerce yıl sürebilir. Miktar, süre uzadıkça azalıyor” diyerek Çernobil’in ardından tarım için olumlu bir tablo oluşabileceğini ifade etti. Ancak Çernobil Faciası neden yaşanmış olabilirdi? Son derece güvenli bir enerji kaynağı olan nükleer santraller, geleceğin ‘enerji savaşlarında’ ülkelerin söz sahibi olmasını sağlayacak güçlerden biri. Tabii eğer doğru tasarlanır ve Çernobil’deki hatalar tekrarlanmazsa… Ki, tekrarlanmadı da! Prof. Dr. Çolak, bunu şu örnekle anlattı:

“Çernobil reaktörünü bir apartman içine kurulmuş bir santral gibi düşünün. Dışarıya karşı hiçbir koruması olmayan standart bir bina içinde üretim yapılıyor. Burada meydana gelen kaza sonucu içerideki radyoaktif maddeler engelle karşılaşmadan direkt doğaya saçılıyor. Hâlbuki şimdi Batı dünyası hatta Rusya'nın uzun yıllardır yaptığı yeni teknolojilerde çok katmanlı engeller var. Bu radyasyonun dışarıya çıkmasını engellemek için. Amerika'da da bir kaza olmuştu. 1979'da Three Mile kazasında herhangi bir dışarıya sızıntı olmadı. Hatta insanlar mahkemeye vermişler 'Biz radyasyona maruz kaldık' diye. Amerika'da insan hakları çok önceliklidir. Mahkeme hepsini reddetti. Çünkü herhangi bir sıkıntı olmamıştı. Yani o insanlar boşluktan faydalanmak için, o başvuruyu yaptılar ama bir sonuç alamadılar.” 

Çernobilden nasıl patates, mısır fışkırdı Enerji savaşları başladı: Uzak olan tehlikede

SAVAŞLARIN ‘ENERJİ YÜZÜ’: NÜKLEER!

Yıllarca kapalı kalmış bir alan, kimsenin yaşamak için elverişli bulmadığı, toprağının kullanılmadığı Çernobil, maruz kaldığı radyasyondan kurtulmak için zamana karşı bir savaş vermiş olabilirdi. Nükleer, sadece teknoloji ya da savaş demek değildi. Nükleer tarım ve su kullanımını da etkiliyordu. Çünkü maliyetleri her geçen gün artan bu sektörlere güç verecek olan nükleerdi. Prof. Dr. Üner Çolak da nükleerin yalnızca enerji değil, aynı zamanda su ve gıda konusundaki önemini de vurguladı. Çernobil Kazası’nın ‘tek’ örnek olarak kalması gerekse de, nükleer gücüyle tarım ve gıda endüstrisi gelişebilirdi. Prof. Dr. Üner Çolak, savaşların enerji yüzünü ve nükleerin gücünü anlatarak sözlerini şöyle noktaladı:

"Nükleerin yeşil enerji olması, karbon emisyonlarının olmaması nedeniyle ve yenilenebilen enerjinin sürekliliği sağlanamadığı için nükleer öne çıkıyor. İstediğimiz zaman istediğimiz kadar üretim yapabiliriz. Bu avantajı var. İklim değişimiyle savaşabileceğimiz en önemli araç, nükleer olarak görünüyor. Önümüzdeki dönemlerde hem Türkiye'de hem dünyanın değişik yerlerinde nükleerle ilgili çok daha fazla yatırımlar yapılacak diye öngörüler var. Enerji savaşları var. Yani bütün enerji, su ve gıda, en önemli üç konuyu da toplayabilecek güç de nükleer. Çünkü nükleer sadece elektrik üretimi için değil, deniz suyundan Su arıtma için, şu an doğal gazla yapılan ısı üretimine alternatif olabilecek ısıyı üretebilecek potansiyel sahip olduğu için yani değişik değişik avantajlar nedeniyle önümüzdeki dönemlerde çok daha fazla önümüze çıkacak gibi görünüyor."

 

KEŞFETYENİ
İlk kez baba oluyor! Doğum için tarih ve yeri açıkladı
İlk kez baba oluyor! Doğum için tarih ve yeri açıkladı

Cadde | 12.06.2025 - 07:31

Oyuncu Tolga Sarıtaş ile eşi Zeynep Mayruk, ilk bebeklerini kucaklarına almak için gün sayıyor.

Yazarlar