11.12.2022 - 07:34 | Son Güncellenme:
Derleyen: Betül Yasemin Keskin / Milliyet.com.tr - İnsanoğlu var olduğu günden bu yana hayatını kolaylaştırmanın yollarını aradı. Bu süreç kimi zaman başarıyla kimi zaman ise hüsranla sonuçlandı. Ancak küçücük bir tesadüften milyonlara ulaşan keşiflerin hikâyesi hep en merak edilen oldu. İşte yaşantımızı düzenleyen, vakit kazandıran hatta daha keyifli hale getiren 5 ürünün tarihe geçen eğlenceli hikâyesi.
1- CIRT CIRT BANT: KÖPEĞİNİN BACAĞINA TAKILINCA ÇÖZDÜ
Giysilerimizde, ayakkabılarımızda ve evimizin içerisindeki çoğu alanda kullandığımız cırt cırt bantlar icat edilmemiş olsaydı muhtemelen hayat oldukça zor olurdu. Bu ürünün tasarımı ise ilhamını doğadan aldı. İsviçreli elektrik mühendisi George de Mestral, bir gün köpeğiyle dolaşmaya çıktı. Yürüyüşü bitip evine döndüğünde köpeğinin bacaklarına dulavrat otu takıldığını gördü. Gördüğü bu olay karşısında araştırma yapmaya başlayan Mestral çok ilginç bir detayla karşılaştı. Otun ucunda gördüğü minik kancalar otun yüzeye tutunmasını sağlıyordu. Mestal sonrasında bu otun insan hayatını nasıl kolaylaştırabileceğine dair araştırma yaptı. Bu araştırmadan iki yüzeyli bant denemeleri doğdu. Sonunda bantın bir ucunu kancalı bir yapıya, diğer bantı da o kancanın yapışabileceği formatta oluşturdu. Birçok denemenin ardından başarıya ulaşan George de Mestral icadına 'Vel-Cro' adını verdi. 'Vel', 'velvet yani kadifenin ve 'Cro' da crochet yani kancanın kısaltmış haliydi. George de Mestral'ın icadı zamanla daha da geliştirildi ve bugünkü cırt cırt bant halini aldı.
2- VAZELİN: KAVANOZLARA DOLDURUP ARAŞTIRDI
Cilt bakımı, ayakkabı parlatma, paslı yerleri temizleme gibi birçok alanda kullanılan vazelinin hikâyesi de bir o kadar ilginç. İflasın eşiğindeki New Yorklu kimyager Robert A. Chesebrough, 1859 yılında Pensilvanya'da yeni bulunan petrol kuyularına gittiğinde bir maddenin işçilerin ayaklarına yapıştığını gördü. Bu parafine benzer madde iş pompalarını tıkayarak işçilerin canını sıkıyordu ama ayaklarındaki kesik ve yaraların da iyileşmesine yardımcı oluyordu. Chesebrough bu tuhaf maddeyi kavanozlara doldurarak New York'a döndü. Uzun bir süre maddeyi rafine etmek için çalışmalar yaptı. Siyah, mumsu maddeyi damıtarak açık renkli bir jel üretti. Üstünde aylarca çalışarak petrolden ayrıştırdığı maddenin vücuttaki yaraları iyileştirdiğini gördükten sonra da 1870'te "Vazelin Petrol Jeli" ismiyle piyasaya satışa sundu. 1870'te ilk fabrikasını açan Chesebrough 1872'de de ürününe 'Vaseline' adını verdi.
Vazelin üretimi daha sonra Kanada, Avrupa ve Afrika'daki fabrikalara da taşındı. Chesebrough, 1908 yılına kadar şirketin başkanı olarak kaldı. 1987 yılında ise şirket dünyanın en büyük yiyecek ve hızlı tüketim ürünleri üreten şirketlerinden Unilever tarafından satın alındı.
3- TEFLON: TÜPÜ AÇINCA ŞAŞKINA DÖNDÜ
Hemen hemen her gün mutfaklarımızda yemek pişirmek için kullandığımız teflonun icadı da tamamen bir tesadüfe dayanıyor. 1938 yılında DuPont şirketi adına çalışan Amerikalı bir kimyager olan Roy Plunkett tarafından yapılan bir deneyde gaz polimerize oldu. Aslında Plunkett, toksit olmayan soğutucu bir gaz üzerine çalışıyordu, çalışmaları sırasında bir tüp tetrafloroetilen gazı hazırlamıştı. Bu tüpü açtığı sırada ise ilginç bir şeyle karşılaştı. Açtığı tüpün içi boştu, daha da ilginci tüpün boş olmasına rağmen ağır olmasıydı. Plunkett karşılaştığı durum karşısında şaşırmıştı. Sonrasında tüpü ortadan ikiye keserek incelemeye karar verdi. İnceleme esnasında tüpün iç kısmının beyaz bir toz ile kaplı olduğunu fark etti. Bu kaplama yüksek ısıdan, elektrikten, en güçlü asitlerden ve çözücülerden bile etkilenmeyen bir tozdu.
(PTFE) Politeirafloroetilen ya da bilinen adıyla teflon, çok sayıda flor atomu eklenerek tepkisiz hale gelmiş olan uzun karbon molekül dizisi elde edilerek oluşmuştu. 1949 yılına gelindiğindee Fransız mühendis Marc Grégoire ve eşi Colette duydukları bu PTFE ürününü alüminyum ve çelik üzerine püskürterek sabitlemeyi başladılar. Başlangıçta balıkçılık ekipmanlarını kaplamakta kullanılan PTFE, daha sonra eş Colette'in tavsiyesiyle mutfak gereçlerinde denendi ve başarılı olununca adına daha sonra 'Tefal' ('Tef' teflonun, 'al' ise alüminyumun kısaltması) diyecekleri bu yeni kaplamalı tava mutfaklara girecekti. İlk önce 1954 yılında bu mucize ürünün patenti alındı, 1955 yılında da 'Tefal' isimli şirket bu çift tarafından kurulunca mutfak gastronomisine resmen katıldı.
Evli çift çok uzun sürmeden yanmaz yapışmaz bu ürünün üretimine ağırlık verdiler, 1958 yılına gelindiğinde fabrikanın sırf tava satışı yıllık 1 milyonu geçmeye başladı. Fabrikanın kurulduğu yıllarda Colette'in sokaklarda bu tavaları sattığı, ürünün tanıtımını yapma konusunda çok çaba sarf ettiği biliniyordu. Yanmaz yapışmaz bu yeni ürünü kullanmaya başlayan şeflerin, aşçılar üründen memnun kalması ise popülaritesinin artmasını sağladı.
4- KURU TEMİZLEME: MASA ÖRTÜSÜNE DÖKÜLÜNCE ANLADI
Bazı kıyafetleri çamaşır makinasında yıkamanın ne kadar riskli olduğunu bilmeyen yok. Bugün kıyafetlerimizin kumaşına uygun bir şekilde temizlenmesi için başvurduğumuz kuru temizleme işleminin tarihi ise aslında Antik Roma'ya kadar uzanıyor. Ancak kuru temizleme modern anlamda hayatımıza 19'uncu yüzyılın başlarında girdi. 'Kuru temizlemenin mucidi' olarak anılan Jean Baptiste Jolly'nin eşi önceden oluşmuş ve çıkmayan lekelerle dolu bir masa örtüsünü toplarken elindeki lambayı devirdi. Lambanın içindeki terebent maddesi masa örtüsünün bir kısmına yayıldı. Jolly ve eşi terebentin kuruduktan sonra kumaşa zarar veren lekelerin çıktığını fark etti. Bu o yıllarda inanılmaz bir şeydi. Ardından ikili masa örtüsünün tamamını terebentle kapladı ve kuruduktan sonra masa örtüsünün tertemiz olduğunu gördüler. Jolly, bunun tesadüf eseri bulunmuş muhteşem bir keşif olduğunu anladı. Patentini alamasa da bugün modern anlamda kuru temizlemeyi keşfeden kişinin Jean Baptiste Jolly olduğu biliniyor.
5- MİKRODALGA FIRIN: ERİYEN ÇİKOLATA DİKKATİNİ ÇEKTİ
Mikrodalga fırın son yıllarda dünyanın en popüler ev aletlerinden biri haline geldi ancak çok az kişi mikrodalganın tesadüfen icat edildiğini biliyor. Percy Spencer, II. Dünya Savaşı’nda ABD’nin radarları üstüne yaptığı çalışmalarla ünlenen bir mühendisti. Spencer, radarların kalbini oluşturan mikro dalga üreten megatronlar üstüne çalışırken cebindeki çikolatanın eridiğini fark etti. Bu durum ilgisini çekince Spencer, megatronların yiyecekler üstündeki etkisini incelemeye başladı. Patlamış mısırların megatrona tabi oldukları zaman patladığını gözlemledi. Çaydanlığa yerleştirdiği yumurtaya da aynı işlemi uyguladı, bunun sonucunda yumurta, çaydanlığı gözleyen çalışma arkadaşının yüzüne patladı.
Spencer, deneylerinin tehlikesini azaltmak için metal bir kutu yaptı ve bu kutuya yüksek miktarda mikrodalga vermeye başladı. Bu kutu, tarihte yapılmış ilk mikrodalga fırındı. Spencer’ın deneyleri, mikrodalgaların yemek pişirmede kullanılabileceğini gösterdi. Bunun sonucunda bir silah şirketi olan Raytheon, 1945 yılında mikrodalga fırının patentini alarak servetine servet kattı.