13.12.2010 - 02:41 | Son Güncellenme:
ÜNİVERSİTELERDE NELER OLUYOR? / BURCU KARAKAŞ - MİRAÇ ZEYNEP ÖZKARTAL
BURASI İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ
Şehrin fırtına ve yağmura teslim olduğu bir günde İstanbul Üniversitesi öğrencileriyle konuşmak üzere Beyazıt kampüsünün yolunu tuttuk. Kapıdaki güvenlik görevlilerine gazeteci olduğumuzu, okulun kantininde öğrencilerle görüşmek istediğimizi söyledik. Meğer İstanbul Üniversitesi’ne, yetkililerden birinin deyişiyle, “öyle her elini kolunu sallayan” giremiyormuş. İki yıl önce verilen bir kararla artık kampüs içinde öğrencilerle sohbet etmenin ön şartı yönetimi, gelmeden haberdar etmek.
Çaresiz, foto muhabiri arkadaşım Yiğit’le gerisin geri çıktık. Yoldan geçen ilk kişiye hukuk ve siyasal bilgiler fakültesi öğrencilerinin hangi mekanlara “takıldığını” soruyoruz. Uğradığımız kafelerde “Burada İÜ öğrencisi var mı?” anonsum boş gözlerle karşılanıyor. Arada tek tük çıkanlar da konuşmak istemiyor. Bunun üzerine buz gibi havada ana giriş kapısının önünde “öğrenci avı”na çıkıyoruz.
Konuşmak için çevirdiğimiz öğrenciler hiç şaşmadan dört şıktan biri ile cevap veriyor: a) Acelem var, b) Dersim var, c) Sınav sonuçlarına bakmaya gidiyorum, d) İÜ öğrencisi değilim.
Terörist muamelesi var
Nihayet iki öğrenci, içeri alınmadığımızı söylediğimizde kendileri de aynı dertten muzdarip olduklarını anlatmaya başlıyor. Edebiyat Fakültesi 3. sınıf öğrencisi İlkay Dağhan, öğrencilerin sadece kendi kampüslerinde gezinebildiğini anlatıyor, “Normalde biz de buraya (ana kampüse) alınmıyoruz. Hukuk Fakültesi’nin kütüphanesinde çalıştığımız için izin belgelerimiz var. Sadece bu kampüste okuyan öğrenciler içeri alınıyor. Terörist değiliz, kimliğimiz var ama alınmıyoruz. Sizin alınmamanız tuhaf değil yani.”
Üniversitelerdeki olayların az bile olduğunu düşünen İlkay’a göre siyasiler bu tepkileri hak ediyor. Çocuğunu düşüren kız için, “O ayrı bir trajedi” diyor.
Öğrencilerin derdi ne? Dert çok! “Ulaşım, barınma konularında çok sıkıntı var. Yurt çıkmadığından açıkta kalan çok. Yeni yurt yapmayarak, öğrencileri cemaatlere yönlendirmeye çalışıyorlar.”
Polis korkusu hâkim
Ana kampüsün bahçesini en son kayıt yapmaya geldiğinde gören Zühre Kaynak, İlkay ile aynı sınıfta okuyor. Zühre’ye göre iktidar partisine mensup bir şahsın üniversiteye gidip konuşması baştan yanlış; “Seçim zamanında yapılan şeyler bunlar” diyor.
Peki öğrencilerin tepkisi niye? “Biz burada İÜ öğrencisi olarak ana kampüse alınmıyoruz. Bu bile başlı başına bir derttir. Siyasi görüş nedeniyle girişin tehlikeli olabileceğini düşünüyorlar. Böyle bir şey olabilir mi? Bu dar görüşlülüktür. Tartışma çıkar diye gereksiz bir korku var. Kampüs içinde ‘Bu polis olabilir mi?’ diye rahatça sohbet bile edemiyoruz.”
Burcu, Siyasal Bilgiler Fakültesi 1. sınıf öğrencisi. Kimliğini açıklayıp fotoğrafa izin verirken endişesini gizlemiyor. “Başına bir şey gelmesinden” çekinerek konuşuyor:
“Hükümete haklı ya da haksız ama çok tepki var. Ancak sırf tepki vermek için kendini ortaya atan da var. Çanta aranmasına bile tepki gösteren oluyor ama güvenlik açısından yapılıyor bu. Tepki başka türlü verilebilir. Yapıcı olmuyor bu türlü.” Sonunda gene ceza alanın öğrenci olduğunu söyleyen Burcu’ya göre, yaptırım gücü elde ettikten sonra bir şeyleri değiştirmeye çalışmak çok daha mantıklı.
Burcu eylemleri yapıcı bulmuyor.
‘Değişime önce ailenden başla’
Su Ürünleri Fakültesi 1. sınıf öğrencisi Çağrı Türünz’e kulak veriyoruz: “Ellerde pankartlarla ‘Şunu istemiyoruz, bunu istemiyoruz’ devri eskidendi. Kimseyi artık inandıramıyorlar böyle eylemlerle. Yaptırımı kalmadı. Herkes öğrenci olup bir şeyleri değiştirmek ister ama öyle olmaz. Örgütlenmek ve değişim istiyorsanız, ailenizden başlamanız, sokaktaki insanın desteğini almanız lazım. Simit satıcısının da sizinle aynı dertleri paylaşıyor olması lazım. Öğrenciler dertlerini halkın desteğini alarak aktarmalı.”
Çağrı’ya göre saldırıya maruz kalanlar şanslı çünkü taş da atılabilirdi. Yumurta olayına takılıp kalınmasının sebebini ise mağdurların yumurtayı beğenmemelerine bağlıyor ve ekliyor: “Burhan Kuzu’ya sormak lazımdı yumurtayı nasıl seviyormuş!”
Bahçeşehir Üniversitesi’nin kampüsüne girer girmez devlet değil de vakıf üniversitesinde olduğunuzu anlıyorsunuz. Ortamın durumu, öğrencilerin rahat tavrı bunu hemen hissettiriyor...
BURASI BAHÇEŞEHİR ÜNİVERSİTESİ
Tepki doğru, şekli yanlış
Burada öğrenciler korkusuz ve rahat konuşuyor. Protesto nedeniyle öğrenci ceza alıyorsa özgürlükten söz edilemeyeceği görüşündeler. Bu yüzden eylemin haklı, ancak yöntemin yanlış olduğunu söylüyorlar
Bahçeşehir Üniversitesi, bugüne kadar konuştuklarımız arasında en genç eğitim kurumu; henüz 12 yaşında. Üniversitenin Beşiktaş kampüsü denize nazır, öğrencilerin çoğu da deniz kenarındaki kafedelerde.
İçeri girer girmez devlet değil de vakıf üniversitesinde olduğunuzu anlıyorsunuz. Hem “steril” ortam hem de öğrencilerin hali tavrı bu ipucunu veriyor.
Hepsi söz birliği etmişçesine “Burası medeni bir yer” ifadesini kullanıyorlar. Konuşmaya hevesliler, çekinceleri az. Yaşanan protestoları takip etmişler, karşısında değiller ama kendilerini temsil ettiğini de düşünmüyorlar. “Burada öyle şeyler olmaz” diyorlar, “oturur medeni bir şekilde konuşuruz.” Sözlerine kulak verilmeye, iletişim kurulmaya alışık öğrenciler onlar.
Türbanda ayrılık var
İşletme bölümünde okuyan Melih Elidüzgün yaşananlardan üzüntü duyuyor, “Keşke olmasaydı” diyor; “Farklı görüşleri olanlar illa ki vardır. Buraya Başbakanımız da geldi, bakanlarımız da geliyor. Hiç öyle yumurtalı bir protesto görmedik.”
Peki neden oldu bunlar? Neydi öğrencilerin sabrını taşıran? Melih’e göre Burhan Kuzu gelmemesi için uyarılmıştı. Ama buna rağmen gitmesi öğrencileri galeyana getirdi.
Hukuk fakültesi öğrencisi Bahadır Mutlu’ya göre ise göz önünde olan insanlar sürekli kameraların karşısındalar, istediklerini söyleyebiliyorlar. Ama öğrencilerin fikirlerini duyurmalarının tek yolu protestolar. “Ama içeriği ve dozajı hakkında yorum yapamayacağım” diyor Bahadır, “Hükümetin ve polisin tepkisinden rahatsızım. Dolmabahçe’de yaşananlardan sonra yumurta tepkisini çok doğal buluyorum.”
Psikoloji bölümünde okuyan Canan Bali de “Her üniversite özgür değil. Eğer protesto ettiği için bir öğrenci ceza alıyorsa yeterince özgür değiliz demektir. Karşı fikirlerde olmak çok doğal. Tepki doğru olsa bile gösterme şekli yanlıştı” yorumunu yapıyor.
Öğrenciler yumurtalı protestoyu hatalı bulmak konusunda birleşiyorlar. Ama üniversitelerde türban konusunda fikir ayrılıkları var.
Burada pek umursanmaz
Çevre Mühendisliği 2. Sınıf öğrencisi Selin Konuralp türbanı üniversiteyle bağdaştıramıyor: “Siyasi bir sembol oldu, insanlar zorla da kapanıyor. Buna karşıyım, inançlarından dolayı kapatanlara değil. Yoksa tabii ki de elhamdürillah müslümanız .”
Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler okuyan Burak Özdemir ise türban özgürlüğünden yana. Melih Elidüzgün ve Endüstri Mühendisliği öğrencisi Aycan Ütkür ise aynı konudan tedirginler: “Türbanlı öğrencileri okulda ilk gördüğümüzde yadırgadık. Acaba yanına otursam ya da yanlışlıkla elim eline değse rahatsız olurlar mı diye rahatsız olduk.”
Bahadır Mutlu, kendi üniversitesinin sıkıntısı ise şöyle açıklıyor: “Bizim üniversitede hükümete karşı hiçbir protesto olacağını zannetmiyorum. Buraya gelenlerin çoğu üst kesim olduğu için çok umursamazlar. Geldikleri yer belli, gidecekleri yer belli. Sistem ya da devletin başı değişsin değişmesin onlara fark etmiyor. Bu, ortadirek çocuklarını yani bizi etkiliyor. Özel üniversitelerin tek sıkıntısı o.”
Kürtçe eğitime karşılar
- Burcu Tatar Psikoloji 1. Sınıf öğrencisi. Anadilde eğitimi sorduğumda önce İngilizce aldıkları derslerden söz ediyor. Kürtçe’yi kast ettiğini söylediğimde ise buna karşı olduğunu söylüyor: “Türkiye’de yaşıyoruz. Kürtler farklı bir amaçla o dilin müfredatta olmasını istiyorlar. Amaç kendini geliştirmek değil, farklı şeyler empoze etmek.”
- Türban konusunda fikir ayrımına düşseler de Kürtçe eğitim konusunda birleşiyorlar. Burak, Kürtçe eğitim talep edenlerin farklı amaçları olduğuna inanıyor: “Meclis’te o bölgeyi savunduğunu söyleyen partiden de sürekli kışkırtıcı mesajlar duyabiliyoruz.”
- Melih ise “Bu tartışmaların hepsi aynı kapıya çıkıyor“ diyor: “Güzel ülkemizi bölmeye çalışıyorlar. Biz bugüne kadar Türkiye’de yaşadık, Türkçe eğitim gördük. İlla ki Lazımız var, Çerkesimiz var... Ama hepsi Türk bayrağı altında yaşıyor.”
İngiliz basınının önde gelen bulvar gazetelerinden Daily Mail'in özel haberine göre, Meghan Markle'ın İngiliz eleştirmenlere aldırmadığı ve doğum odasında twerk yaptığı bir videonun ortaya çıkması büyük bir tartışma yarattı.