26.05.2008 - 20:40 | Son Güncellenme:
ESENGÜL METİN
Pınar Eczacıbaşı, ‘Eczacıbaşı kimliği’nin dışında davranmayı, profesyonel hayatını kendi yönetmeyi tercih eden bir isim. Bu nedenle, kimya okumasına rağmen Eczacıbaşı Holding’de değil de finans sektöründe kendine bir kariyer edinmiş. Finans yatırım şirketlerinden Schoroder Group’un Türkiye temsilcisi olan Eczacıbaşı, Genç Yönetici ve İşadamları Derneği’nin (GYİAD) de başkanı.
Eskişehir Girişimci Sanayiciler ve İşadamları Derneği’nin bu yıl ilk kez düzenlediği Beyaz Altın Türkiye Girişimcilik Ödülleri’nde, GYİAD çatısı altında imza attığı projeler nedeniyle, Yılın Girişimci İş Kadını Ödülü’nü alan Eczacıbaşı, başkanlık görevini orkestra şefliğine benzetiyor.
Yılın Girişimci İş Kadını Ödülü’nün sizin için önemi nedir?
Özellikle bu ödülü almam benim için çok anlamlı oldu. Çünkü Eskişehir halkının oylamasıyla bu ödüle layık görüldüm. GYİAD olarak Eskişehir’de bulunan üniversitelerde yaptığımız çalışmalar oldu. O nedenle üniversite öğrencilerinden çok fazla oy aldığımı tahmin ediyorum. Biz gönüllü çalışmalar yürütüyoruz ve çalışmalarımızın bu tarz ödüllerle takdir edilmesi motivasyonumu çok artırıyor.
Girişimci ruhunuzu nasıl besliyorsunuz?
Girişimcilik metot olarak öğretilebilir ama önemli olan o ruhla doğmanız. Eczacıbaşı ailesinde de girişimcilik ruhu çok gelişmiştir. Sanırım bendeki de aileden gelen bir özellik. Yeni projeler üretmek ve bu projeleri insanların yararına kullanmak bana büyük zevk veriyor. Bir şeyi başarmış olmak beni çok mutlu ediyor.
Amerika’da kimya okumanıza rağmen bankacılık sektörüne geçmenizin nedeni neydi?
Kendi kanatlarımla uçabileceğim bir alanda çalışmayı istedim. Okul yıllarında bir müddet de olsa Eczacıbaşı Holding’in dışında bir kurumda çalışmaya karar vermiştim. Başarıyı kendi başıma yakalamayı seviyorum. Bankacılık o dönemlerde en popüler mesleklerden biriydi. Bir Amerikan bankasından teklif geldi, kabul ettim.
Kararlı bir yapıya sahip olduğunuz söylenebilir mi?
Aslında çok kararsızlık yaşadığım anlar da oldu. Öğrenim hayatıma bakarsanız, kimyadan bankacılığa geçişim bir kararsızlığın sonucuydu. Aslında doktor olmak istiyordum, iyi bir doktor olabilirdim. Ama o yıllarda Amerika’da okuyordum ve orada da tıp eğitimi çok zordu. Ben de vazgeçmek zorunda kaldım, 5 sene Amerika’da kimya okudum.
Türkiye’ye döndüğünüzde farklı bir alanda ve kurumda çalışmanız ailede tepkilere neden olmadı mı?
Başlarda Nejat (Eczacıbaşı) amcam çok sıcak bakmadı bu duruma. Fakat benim kararlılığım karşısında pes etti sanırım. İleride Eczacıbaşı’nda çalışır mıyım bilemem ama gidiş o gidiş, bir daha da dönmedim.
GYİAD’ın ilk kadın başkanısınız...
Erkeklerin hâkim olduğu bir derneğe bir kadın başkan olarak büyük açılımlar sağladığımı düşünüyorum. Öncelikle dekorasyonundan dış dünyasıyla ilişkisine kadar birçok şey değişti. Herkes derneğe bir kadın eli değmesinin iyi olduğunu söylüyor. Tüm bunların yanı sıra kadınlara yönelik girişimcilik ve eğitim çalışmalarını artırdık. Kadının ekonomik hayata daha fazla katılabilmesini sağlayacak projelerde kadın bakış açısı daha etkili oldu. Benden sonra yönetimde kadın sayısı çok fazla arttı. Belki bir anlamda onları cesaretlendirdim.
Yöneticilik anlamında örnek aldığınız bir isim var mı?
Ailemdeki yöneticiler benim için en önemli yönetici modelleriydi. Nejat, Şakir ve Bülent Eczacıbaşı benim hayatımda örnek aldığım başlıca isimler oldu.
Siz nasıl bir yöneticisiniz?
Hatalar karşısında çok toleranslı davranamıyorum. İş dünyasında biraz katı olabilirim ama bu iş dünyasının katı olmasından kaynaklanıyor sanırım. Erkeklerin hâkim olduğu dünyada başarılı olmak için erkekleşmenize gerek yok, kadın olarak da başarılı olabilirsiniz; ben de bunu göstermeye çalışıyorum. İyi yönetici, iş arkadaşlarıyla iyi diyalog kurabilen yöneticidir. Aklıma bir şey geldiği zaman çalışma arkadaşlarıma telefon edebiliyorum. Çünkü iş hayatı 8 saate sığdırılacak bir şey değil. İşimi ve sosyal hayatımı iç içe yaşıyorum.
Kadının iş dünyasında, siyasette ve toplumda rolü çok büyük. Ama maalesef iş dünyası erkeklerin hâkim olduğu bir dünya. Nüfusun yarısının kadın olduğu bir ülkede iş dünyasından derneklere ve siyaset kadar birçok alanda kadınlar yeteri kadar temsil edilmiyor. Başarılı kadın sayısı çok fazla iken yöneticilik yapan kadınların sayısı yeterli değil. Kadınların ön plana çıkması, güçlerini göstermesi açısından çok önemli.
Kadınlar da erkeklerin hâkim olduğu alanlarda başarısız olma korkusuyla kendilerini geri çekiyor sanırım...
Haklısınız. Biraz daha cesur olmak gerekiyor. GYİAD’a başkan olurken başta endişelerim vardı. Başkanlık teklif edildiğinde başarısız olmaktan korktum. Çünkü 550 tane işadamının patronluğuna soyunuyorsunuz, onları orkestra şefi gibi idare etmeniz gerekiyor. Bunu başarabilmek çok kolay değil, ama cesur davranıp başkanlığı kabul ettim.
Teklifi kabul etmeye nasıl karar verdiniz?
Aslında ya yapacaktım ya da yapacaktım gibi bir durum söz konusu oldu.
Siyasette de varım deyip DP’den aday oldunuz. Siyaseti hâlâ düşünüyor musunuz?
STK ve politikayı aynı anda yürütmek çok kolay değil, hakikaten görev yapabileceğim bir pozisyon teklif edilirse değerlendirebilirim. Rahat bir çalışma alanı bulabileceğiniz bir parti yapısı içinde olmak lazım. Maalesef mevcut sistem içinde bunları yapabileceğim bir parti grubu yok. Onun için de şu anda tekrar siyasete girmeyi düşünmüyorum.
Meclise girseydiniz, ilk neyi değiştirmeye çalışırdınız?
Kadınları motive edecek, ekonomide daha etkin bir rol almalarını sağlayacak projeler geliştirirdim. Türkiye’de en büyük sorun şu; yüzde 20’ler civarında bir işsizlik oranı var, bu oran kadınlarda daha yüksek. İstihdam Paketi’nde kadınlara açılımlar sunulmuyor. Bir de tarihi eserlerin korunmasına ilişkin çalışmalar yapardım sanırım.
Eczacıbaşı ailesi kültür ve sanata yakınlığıyla da biliniyor. Siz de kültür ve sanatla yakından ilgilisiniz sanırım.
Sanatla iç içe büyüdüm. Çocukken piyano ve bale eğitimi aldım. İKSV’yle de sanat ve sanatçıya destek vermeye çalıştım. Özel sektör, kültür ve sanata yönelik çok doğru çalışmalar yapıyor, ben de ileride mutlak suretle sanata katkı sağlayacak projeler içerisinde yer almak istiyorum. Ülkedeki kültür değerlerinin yeteri kadar korunmadığını düşünüyorum. Bu alanda çalışmalar yapabilirim.
Gününün neredeyse tamamını çalışarak geçiren bir işkadını mısınız, yoksa kendinize zaman ayırma konusunda hassas mı davranırsınız?
Mutlaka her sene tatile çıkarım. Her yıl bir ay kadar Bodrum’da kalıyorum. Sanırım bu yaz da Göçek ve Bodrum arasında gidip geleceğim. Sinemaya gitmek, seyahat etmek ve spor yapmak benim için çok önemli. O yüzden iş dışındaki zamanlarımı daha çok bu üç aktiviteyi yaparak geçiriyorum. Arkadaşlarımla ve ailemle vakit geçirmek de çok hoşuma gidiyor.
Geleceğinize ilişkin planlarınız neler?
Belki de en zayıf olduğum nokta bu... GYİAD’taki başkanlığım bittiğinde ne yaparım, bilmiyorum. Belki Avrupa Birliği kapsamında yapılan bir sosyal sorumluluk projesinde görev alabilirim. Finans alanında da çalışmalarım devam edecek. Özel hayatımda ise her şeyi kadere bıraktım.
Mizaç olarak nasıl birisiniz? Sakin, sinirli, aceleci...
Sonuç odaklı bir insanım. Sürüncemede kalan işler beni sinirlendiriyor. Ama sinirlerimi törpülemeyi öğrendim. Eskiye göre çok daha sakinim. Bazen sert davranabiliyorum ama bu üslup meselesi, normal bir cümle bile bazen ağzımdan çok sert çıkıyor.
Siz de iz bırakan filmler var mı?
Klasikleri çok beğenirim. Baba serisini defalarca seyredebilirim. Bunun dışında Merlyn Streep’in oynadığı filmlere bayılıyorum.
En sevdiğiniz yemek?
Yemek yapamam ama iyi bir gurme olduğumu söyleyebilirim. Birçok dünya mutfağını bilirim, ama en çok Akdeniz mutfağını severim.
En beğendiğiniz kitap?
Şu an Şangay’la ilgili bir kitap okuyorum. Çin kültürüne merak saldım bu aralar.
Fotoğraflar: BÜNYAMİN AYGÜN