Kariyer‘Çalıştığım insanların beni sevmelerini isterim’

‘Çalıştığım insanların beni sevmelerini isterim’

25.08.2008 - 17:03 | Son Güncellenme:

Roche İlaç Orta ve Doğu Avrupa, Afrika, Orta Doğu, Orta Asya ve Hindistan Bölgesi Başkanı Tuygan Göker, Roche’da geçen 30 yılını, kariyerini değerlendirirken şöyle söylüyor: Ben yaptığım işi çok sevdim

‘Çalıştığım insanların beni sevmelerini isterim’

İsviçre’de, 1896’da ülkenin ilk ilaç şirketi olarak kurulan Roche’da yükselen bir Türk yönetici o. Şirketin faaliyet gösterdiği 150 ülkeden 99’unun sorumluluğu onda. Roche İlaç Orta ve Doğu Avrupa, Afrika, Orta Doğu, Orta Asya ve Hindistan Bölgesi Başkanı Tuygan Göker, Gazi Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nde okurken aklına koymuş uluslararası bir şirkette çalışmayı.

Haberin Devamı

Bu sene Roche çatısı altında 30 yılı geride bırakan Göker, “Tüm yol boyunca, bir Türk olarak akranlarıma oranla hep daha fazla çalışmam gerekti” diyor. Aslında bugünkü temposu da sözcüklerini doğruluyor; sorumlu olduğu ülkeler arasında yaptığı seyahatler nedeniyle yılın büyük bölümünü evinden uzakta geçiriyor, çocuklarını yılda en çok 10 kere görebiliyor. O bu durumu içtenlikle anlatırken, ailesiyle daha çok vakit geçirmeyi özlediğini hissediyorsunuz. İş hayatında yakaladığı başarıyı eşinin ve iki oğlunun anlayışına borçlu olduğunu dile getirirken de kırık bir kabullenişle şöyle diyor: “Başarı, özveri olmadan gelişmiyor.”

Roche’un Muhtar Kent’i olma yolunda ilerlediğiniz söyleniyor. Siz ne düşünüyorsunuz?

Haberin Devamı

Yöneticiler belli bir seviyeye geldiğinde daha sonrası için artık politikalar ve o şirket içerisindeki olumlu diyaloğunuz etkili oluyor, başarılarınız değil. Çünkü zaten başarmışsınız, neticeler getirmişsiniz. Dolayısıyla ortamın oluşması önemli. Ama tabii illa olacak anlamına da gelmiyor. Bugün 99 ülkeden sorumluyum ama, bu çeşitli şekillerle aslında 110’a ulaşmış durumda. İlave sorumluluklar da var. Tüm bunları düşündüğünüzde işin boyutu çok büyük; belki de bu pozisyonda çok insan yok dünyada, ama bunlar, unvanlar çok önemli değil. Ülkem bu temsille gurur duyuyorsa, ben de duyuyorum, o kadar...

Peki, herkesin beklediğinin aksine, radikal bir karar alıp sektör değiştirebilir misiniz?

Güzel bir sual. Olabilir de... Çünkü belirli bir seviyeden sonra öyle profesyonelleşiyorsunuz ki, artık çeşitli sektörlerde rahatça rol alabilecek duruma geliyorsunuz. Önemli olan yöneticilikte kendinizi bir yere getirebilmeniz. Tabii şu andaki kariyerimden son derece memnunum, ama dediğiniz gibi, hiç belli olmaz, bu profesyonel yaşam.

Çok uzun yıllardır Roche çatısı altında çalışıyorsunuz. Bu kadar uzun süre ne bağladı sizi bu şirkete?

‘Çalıştığım insanların beni sevmelerini isterim’
Bu sene 30 yıl bitti. Ben yaptığım işi çok sevdim. Hırslıydım ama zarar verici bir hırsa sahip değildim. Yöneticilerimle her zaman çok açık diyaloglar kurdum; karşılıklı güven içerisinde çalıştık. Her iki ila dört senede bir, şirket içinde farklı pozisyonlarda rol alabildim. Böylece her seferinde ‘yeni bir şeye başladım’ diyor ve motive oluyorsunuz. Bunlar birbirine eklendiğinde güzel, istikrarlı bir ilerleme oluyor. Kendinizi yenilemeniz de çok önemli. Devamlı okumak, araştırmak, öğrenmek durumundasınız...

Çok okur musunuz, vakit bulabiliyor musunuz?

Çok okurum. Uçaklarda, hafta sonlarında vakit buluyorum. Her türlü kitabı da okuyorum. Tek sıkıntım, son zamanlarda sinemaya gidememek. Yanı sıra zaman zaman klasik müzik konserlerini takip ediyorum. Golf oynuyorum. En küçük oğlumla satranç oynamayı severiz. Her şeyi olabildiğince yapıyorum aslında. “Bu yetiyor mu?” derseniz, yanıtım “Hayır” olur. Daha çok şey yapılabilir ama vakit ayırmak mümkün olmuyor.

Haberin Devamı

Sorumluluğunuz büyük, işin sizi yorduğu dönemler oluyor mu hiç?

Oluyor tabii... Mesela çok seyahat ediyorum; ayda ortalama bir haftayı evde ya geçirebiliyorum, ya geçiremiyorum. Çocuklarımı zaman zaman senede beş ya da on kere görebiliyorum, daha fazla değil. Ama tabii bu da işin parçası. Biliyorsunuz, başarı özveri olmadan gelişmiyor.

İş-özel yaşam dengesini kurduğunuz söylenebilir mi bu durumda?

İsviçre’de eşimle beraber yaşıyorum. Bir oğlum New York’ta, diğeri de Amerika’daydı, yeni döndü. İş-özel yaşam dengesini kurduğumu söyleyebilirim ama bunu eşimin anlayışına borçluyum. Eşimin anlayışı en büyük destek; onun sayesinde bu başarılar oluyor. Büyük oranda oğullarımın da anlayışına borçluyum. Onlar çok enternasyonal yetişti; çok uluslu okullarda okudular, birkaç lisan biliyorlar, dünyanın dört bir yanında tecrübe edindiler. Onlarla konuştuğumda çok şey öğreniyorum.

Haberin Devamı

Ne zaman üst düzey bir yöneticiyle konuşsam, enerjisi hiç bitmek bilmeyecekmiş gibi geliyor... Bu enerjinin kaynağı nerede?

Hedefinizi hep yukarıda tutuyorsunuz ya, oraya ulaşmak için yaptığınız tırmanış da hep biraz daha enerji gerektiriyor, bence bu enerji de oradan geliyor. Hep şöyle söylerim: Liderliğin tek bir tarifi var; enerjinizle çevrenizin enerjisini artırmak. Arkadaşlara zaman zaman “İçinizde beni geçecek çok insan var” diyorum. Zaten hiçbir yönetici, “Ben en iyisini yapıyorum” dememeli. “Benden çok daha akıllı, güçlü, yetenekli insanlar var” demeli ve onları yetiştirmeye çalışmalı. Böylece onlar yetişip koşmaya başlayınca, siz de ‘beni yakalamasınlar’ diye daha süratli koşmaya başlıyorsunuz.

Böyle ilerlerken zaman zaman durup geriye bakma ihtiyacı hissediyor musunuz?

Her zaman... Hani derler ya, ‘tarihini bilmeyen memleket, hiçbir şekilde başarılı olamaz’ diye, yöneticilikte de bu böyle. Geçmişte gerçekleştirdiğiniz başarıların sırlarını, başarısızlıkların nedenleri araştırmaz, düşünmezseniz ileriye de hızla ilerleyemezsiniz.

Haberin Devamı

Nasıl bir yönetici olduğunuzu düşünüyorsunuz?

Birinci hedefim hep şuydu, umarım bunu sağlayabildim: Çalıştığım insanların kesinlikle beni sevmelerini isterim, benimle beraber çalışmaktan zevk aldıklarını bana yansıtmalarını beklerim. Bunu yapabiliyorsam o zaman başarılıyım. Bir de ne kadar çok yönetici yetiştirebilirsem o kadar mutlu oluyorum. Ayrıca, benim için her şeye rağmen sonuç önemlidir; sonuç alınamadığında ‘başarılıyız’ diyemeyiz. 

Baskı altındayken kendinizi nasıl motive edersiniz?

Kendimi en fazla motive ettiğim dönem odur. Biri beni baskı altında bıraktığında, daha beter enerji yükleniyorum, korkunç bir şekilde ivme kazanıyorum.

Baskı beni hiç rahatsız etmiyor. Asıl pasif olduğunda korkuyorum; ortada bir şey yok, yanlış bir şey mi yapıyoruz diye. Tabii baskı arttıkça fizyolojik faktörler devreye giriyor. Bu nedenle kendinizi fizik olarak da fit tutmanız gerekiyor. 

Kendinizi en çok hangi konuda takdir edersiniz?

Valla, insanları sevmek, diyebilirim. Arkadaşlarımla, kendi elemanlarımla diyalog kurabilmem, onlara vakit ayırabilmem hoşuma giden yönlerim. Bir de bazen parladığım olur ama ben gerçekten hiç kin tutmam.

İstanbul geliştirme merkezi olacak

‘Çalıştığım insanların beni sevmelerini isterim’
Görev alanınızda kaç kişi bağlı size?

Yaklaşık 5 bin çalışan eleman var ama yaptığım projeleri de düşünürseniz 10 bini geçer...

Türkiye’deki çalışma kültürünün en belirgin farkı nedir?

Kesinlikle yanlış anlaşılmasın, ‘bu yanlıştır’ demiyorum ama Türkiye’de çok büyük şirketlere bakın hâlâ aile üyeleri tarafından yönetiliyor. Profesyonel yöneticilerin sayısı artmalı.

Türkiye’nin yönetici ihracatında zayıf olduğunu düşünüyordunuz bir dönem, fikriniz değişti mi?

Hâlâ zayıf... Türk yöneticilerin daha çok dışarıya açılması, değişik branşlarda yönetici pozisyonlarını alması ve buralarda da en iyi yönetici unvanını kazanması gerekiyor. Bunun için de bir takım fedakârlıklar şart. Her şeyden önce, yaptığınız işe konsantre olmalısınız. Aileniz sizi desteklemeli. Toleransınızı çok yüksek tutmalısınız. Her türlü anlayışa karşı açık görüşlü olmalısınız. Öte yandan Türkiye çok büyük bir ülke ve çoğu kimse burada rahat ediyor. Ben de ilk gittiğimde Türkiye’de çok iyi bir pozisyondaydım, iki adım geri gittim. Ama bunu uzun atlama gibi düşünüp “Ne kadar geri gidersem o kadar çabuk koşar ve daha yükseğe atlarım” dedim ve hakikaten de oldu. Belirli dönemlerde sabrınız olmalı yani. Kendinizi yenilemekten hiçbir zaman geri kalmayacaksınız. Ve bir de yeteneksiz bir çevreyle çalışıyorsanız onlardan kurtulacaksınız; yoksa ilerlemenizi engellerler...

Geçmişte sancılı bir dönem de geçirdi Roche Türkiye’de ve sonra organizasyon yapısı tümüyle yenilendi. Siz de o dönemlerde “Hayalim Türkiye’yi ilaç geliştirme merkezi yapmak” demiştiniz. Bu hedefe doğru ne kadar yol aldınız?

Hâlâ bu yolda ilerliyoruz ve hayırlısıyla bir adım daha atıyoruz. İstanbul’u bu konuda merkez yapmayı istiyoruz, hatta şu anda bu bağlamda yöneticiler arıyoruz. Yöneticileri bulduktan sonra 6 ay içinde belirli bir safhaya ulaşabiliriz diye düşünüyorum. Merkezden böyle bir destek çıktı.

İstanbul’u, sadece Türkiye’yi değil, Balkanları, Ortadoğu’yu, Orta Asya’yı, Afrika’yı, Orta ve Doğu Avrupa bölgelerinde bazı yerleri kontrol altına alan bir geliştirme merkezi olarak görmek istiyoruz. Böylece klinik çalışmalar buradan yönetilebilecek ve bazıları da burada yapılabilecek.

Bu noktada benim en büyük talebim, yetkililerin de desteklemesi. Eğer bürokrasiye takılırsak, ‘geri tırıs tırıs döneriz’ derler ya, öyle olur, ki bu çok kötü.

‘Toplu iğne başı kadar bile olsa şansa ihtiyacınız var hayatta’

Siz eczacılık okumuşsunuz... O dönem hedefiniz neydi?

Hiçbir zaman hastane ya da eczane eczacısı olmak istemedim. Neden bilmiyorum. Bir ara fabrikada çalışmayı düşündüm, endüstri eczacısı olmak istiyordum. Zaten mezuniyetten sonra bir müddet Sağlık Bakanlığı’nda çalıştım. Sonra ilaç sektöründe çok uluslu bir şirkete gitmeyi istedim, dünyayı daha rahat takip edebileceğimi biliyordum. O da gerçekleşti, böylece kariyerime atılmış oldum.

Tüm kariyerinizi düşünürsek, en can alıcı noktanın nerede olduğunu söylerseniz?

En can alıcı nokta bence şu; bir insanın şansının da biraz yaver gitmesi gerekiyor. Tamam, çok çalışacaksınız ama toplu iğne başı kadar bile olsa şansa ihtiyacınız var hayatta, ne olursa olsun...

KEŞFETYENİ
Survivor'da yine olay! İsmail Balaban'ın cezası belli oldu
Survivor'da yine olay! İsmail Balaban'ın cezası belli oldu

Cadde | 15.05.2025 - 00:38

Acun Ilıcalı konseyde İsmail'in aldığı cezayı açıkladı. İşte Survivor'da merak edilen detaylar...

Yazarlar