Kültür SanatYazmak suskunluğa son veriyor

Yazmak suskunluğa son veriyor

01.06.2025 - 07:00 | Son Güncellenme:

Hayatı farklı coğrafyalarda geçen Güzin Ayan, “Olsa Olsa Dünya” adlı kitabındaki öykülerde tüm dünyaya yayılan acıları anlatıyor. Ayan, “Normalde hani acılar iyileşsin diye zamana bırakılır. İşte yazı bu karakterler için o ihtiyaç duyulan zamanı da barındırıyor gibi. Edebiyatın kendisi de benim için buna tekabül ediyor” diyor

Yazmak suskunluğa son veriyor

Ümran Avcı - Çevirmen, yazar, eleştirmen ve akademisyen Güzin Ayan, öykülerini “Olsa Olsa Dünya” adıyla bir araya getirdi. Yaşamın içindeki kısacık anlar ve ayrıntılardan doğan hikâyeler, kitabın ismiyle müsemma ‘dünya hâli’ dediğimiz meseleleri odağına alıyor. Sıradan insanların dünya ağrılarını işliyor öykülerinde Ayan. Hiçbir işte dikiş tutturamayanları, girdiği her oyunun kaybedeni olanları, yazıda şiirde teselli arayanları anlatıyor. Son bir şans deyip gurbete gitse de eli boş hâlde yeniden kendi toprağına dönenlerin, ailesiyle yüzleşenlerin, hafızasını ruhunun kök saldığı yerde bırakanların çırpınışlarına projeksiyon tutuyor. 

Haberin Devamı

Farklı ülkelerde geçen çok kimlikli bir öykü kitabı “Olsa Olsa Dünya”… Bunda hayata bakışınızın ve kişisel hikâyenizin etkisi var mı?

Bulgaristan’da Todor Jivkov döneminde tek dil tek millet politikasının takip edildiği yasakçı bir rejimde doğdum. Türk azınlığın kimliğini ve anadilini umumi mekânlarda belli etmemesi gereken bir dönemde çocukluğumun ilk yıllarına adım attım. İlkokul çağımda Türkiye’ye göç ettik ve burada da tam anlamıyla olmasa da bu kez göçmen kimliğim nedeniyle zorluklar yaşadığım durumlarla karşılaştım. Bu kişisel deneyimler ‘tek dil tek millet’ idealinin doğal olmadığını daha çocuk yaşta fark ettirmişti. Ve beni kendimce nötr diyebileceğim bir dile yönlendirdi. Böylece İngilizce girdi hayatıma ve Batı edebiyatı vasıtasıyla çokdilli, çok kültürlü dünyalara açıldım. Nitekim eğitim amacıyla farklı zamanlarda yaklaşık iki sene İngiltere’de bulununca farklı dillerden insanların rahatça kendini kısıtlamadan bir arada yaşayabileceğine şahit oldum. Eğitimim ve çalışma hayatım nedeniyle de farklı kültürlerden insanlarla haşır neşirim. Doğal olarak öykülerimde de bunun izlerine rastlanıyor.

Haberin Devamı

Öykülerin tamamına yakınında yazma eylemi var: Günlük, mektup, yazarlık veya şairlik…

Bu izleği öyküleri bir araya getirip okuyunca fark edip şaşırdığımı hatırlıyorum. Bu bahsi geçen öykülerdeki her bir karakter onlarda derin yaralar açmış olayların ardından kendilerini ifade etme yöntemi olarak ilk yazıya sarılıyor. Yani suskunluğa son veren birincil araç onlar için yazı. Normalde hani acılar iyileşsin diye zamana bırakılır. İşte yazı bu karakterler için o ihtiyaç duyulan zamanı da barındırıyor gibi. Edebiyatın kendisi de benim için buna tekabül ediyor. Edebiyatın sağaltıcı bir yanı mutlaka var ama bana göre terapiden öte bir şey. Bir sanat dalı olmanın yanı sıra bireysel değil, toplumsal bir olma hâli edebiyat.

“Orta Sehpa”da bir karakter annesinden kalan günlükleri okuyor. Burada annenin yıllar önce kitap okumayan bir sevgiliden soğuduğunu öğreniyoruz. Kitap sevenler için tanıdık bir duygu sanki?

Haberin Devamı

Evet öyküdeki genç kız okumaya, yazmaya ve kendini geliştirmeye tutkun. Özellikle genç yaşlarda kişisel zevkler romantik ilişkilerde belirleyici oluyor. Ancak çoğu insan ileri yaşlarında fark ediyor ki başka değerler de bir o kadar önemli. Nezaket, anlayış, cömertlik ve iyi niyet örneğin. Öte yandan özellikle son 20 yılın sosyoekonomik kaygıları kitap okumayı ve entelektüel birikim yapmayı sanki kaçınılması gereken uğraşlarmış gibi tanıttı. Kâr getiren bir uğraşlar değiller çünkü. Bu eylemlerin içinde yatan değişim ve değiştirme potansiyelini yok saydı. Hâlbuki toplumun her kesimi merakı ve hayal kurma gücünü besleyen kitap okuma becerisini geliştirmeye özendirilse şu an nispeten daha ferah şartlarda yaşayabilirdik.

“Kâtip Dorothy”de iki kardeşin beş yıl boyunca aynı şiir üzerine çalıştığını da görüyoruz… Yaratım sancısı demek mümkün sanırım?

Evet, aynı durum “Patika” adlı öykümde şiirinin eksik kelimesini tamamlamak için seyahate çıkan karakter için de geçerli. “Kâtip Dorothy”de şair William Wordsworth’ün kız kardeşinin biyografisinden esinlendim. Kendisi gerçek hayatta aynı zamanda ağabeyinin kâtibiydi. Bu öyküde yazının sancısı var evet. Bu benim de bizzat deneyimlediğim bir zorluk. Buna ek olarak bu öyküde Dorothy’nin yazmayı istemesi ama bunu o günün şartlarında kariyer olarak seçememesi var. Çünkü kadın hakları hem toplumsal hem de politik alanda kendine yer bulmamıştı. Bu öyküyü yazar tıkanması ya da yazarlığın ince işçilik gerektirmesi duygusundan ziyade kadınların henüz ve hâlen kendini ifade edemiyor oluşu kaygısıyla yazdım.

Haberin Devamı

Kadın kadının yurdudur

“Ailevi Mesele” erkek şiddetini odağına alan bir hikâye. Öyküdeki komşu kadın gördüklerini kendine saklamıyor ve karı – koca arasına giriyor. 

Evet tam olarak bunu yapıyor, komşu kadını umursuyor, dayak yemesine seyirci kalmıyor, bu ailevi bir meseledir deyip kenara çekilmiyor. Öte yandan, bunu üstenci bir tutumla yapıyor. Yardımcı olmak değil de destek olmak. Bu öyküde biraz bu soruyu takip etmiştim. Kadın kadının yurdudur ve bu ancak hiyerarşilerin yıkıldığı, birbirimizden öğrendiğimiz, birbirimizle yatay bir şekilde ilişkilendiğimizde başarılabilir.

KEŞFETYENİ
Sihirli Annem'in Çilek'i evlendi! Düğünden ilk kareler
Sihirli Annem'in Çilek'i evlendi! Düğünden ilk kareler

Cadde | 31.05.2025 - 22:34

Sihirli Annem dizisinde Çilek karakterini canlandıran oyuncu Zeynep Özkaya, pilot sevgilisi Oğulcan Can ile evlendi. Düğünden ilk kareler geldi. İşte detaylar...