03.01.1999 - 00:00 | Son Güncellenme:
Arabesk filmlere taş çıkartır
Ceylan da tıpkı Emrah gibiydi. Emrah "küçük" sıfatını epey uğraştıktan sonra bir kenara atabilmiş ama Ceylan bunu bir türlü başaramamıştı. O da sınıf atlamak; olgun, oturaklı bir kadın olmak istiyordu. Bunun için neler yapmamıştı ki? Ne fedakarlıklarda bulunmuştu bir bilseniz...
Hadi 4 kez evlenip boşanmasını, iki kez anne olmasını bir kenara bırakın; çapkın takılıyor, aşklar yaşıyor, barlarda sabahlıyor yine de olmuyordu. Sonra bir yakını ona silikon taktırırsa her şeyin değişeceğinden bahsetti. Silikonla başlayan ameliyatların ardı arkası kesilmedi. Ceylan büyümek hırsıyla habire ameliyat masasına yattı durdu. 4 yıl içinde dudaklarına silikon taktırdı, burnunu ve çenesini düzelttirdi. Porselen dişleri, saçlarının boyası ve mavi lenslerini de unutmayalım. Artık aynada vamp olamayan, çocuk da kalamayan bir Ceylan vardı. Arada bir yerlerde kalmıştı. Bu boşluğu da hayat deneyimleriyle kapatabilirdi belki. Kendisine ses getirecek bir aşk arıyordu Ceylan. Başından geçen evlilikleri sıradan buluyor, aşık olamadığından yakınıyordu. Bir de son zamanlarda "Hayatım film olur," diyordu.
Arabesk filmlere taş çıkartır
Gerçekten de hayatı arabesk filmlerini aratmayacak olan küçük şarkıcının maceraları 1989'da başladı. Yılmaz Köksal, Melike Zobu, Yunus Bülbül'le birlikte Almanya turnesine çıkan 16 yaşındaki Ceylan, Nürnberg'de, kendisini hafiye gibi takip eden babasını atlatıp halasının oğlu Erhan Bozkurt'la evlendi. 9 ay sonra Melodi adlı bir kız çocuğu dünyaya getirdi. Böylece "en küçük yaşta anne olan şarkıcı" unvanını kazandı. Ancak bu evlilik Ceylan ailesinin sonu oldu. Sahne dünyasında saz çalarak para kazanan, daha sonra kızı sayesinde zengin olan baba Ahmet Avcı, kızının servetini yeni kocasına kaptırdı. Plak şirketi battı. Parasız kalan Ahmet Bey biraz para kazanabilmek uğruna, karısının pasaportunu satmaya kalkarken yakalandı.
Ceylan bir yıl sonra boşandı. Yakınlarının söylediğine göre bekarlık ona yaramadı. Her gece bir barda sabahlayan Ceylan'ın sarhoş haliyle çekilen fotoğraflarının altında şu soru vardı: "Ceylan nereye gidiyor?" Yakınlarının yorumu da acıklıydı: "Gece yalnız başına barlara gidip sabah geliyor. Ne olacak bu kızın sonu?"
Ceylan bunalımdaydı. Bundan sonra kendisine sık sık sevgili buldu. İki sevgilisiyle imam nikahı kıydırdı. O dönemde adının gizli kalmasını isteyen bir yakını Ceylan için şu yorumu yapmıştı: "Bizim kız belaları seviyor. Öyle gizli olaylara karışmış adamlar ona karizmatik geliyor."
İmam ya da resmi nikah Ceylan için fark etmez. Her seferinde evinin kadını olacağını söyleyen küçük şarkıcımız bir erkeğe 3 yıldan fazla tahammül edemez.
1995'teki aşkı, kasetini birlikte hazırladığı Yıldıray Gürgen'dir. Gürgen, Ceylan için eşini terk eder. İmam nikahıyla evlenirler. Yıldıray adında bir oğulları dünyaya gelir. Bebek doğduktan birkaç gün sonra Gürgen'in babası Süleyman Bey, "Ceylan'ın çocuğu kesinlikle oğlumdan değil," şeklinde sarsıcı bir açıklama yapar. Bunun üzerine Yıldıray Gürgen babasını reddeder. İmam nikahlı aşıklar da kısa bir süre sonra ayrılırlar.
Almanya turnelerinde izdiham yaşanan Küçük Ceylan, bu arada arabeski bırakmaya, halk müziğine doğru yol almaya başlar. Amacı değişen fiziğiyle birlikte hayranlarını da biraz olsun değiştirmektir. Yapımcısı Hilmi Topaloğlu'nun teşvikiyle daha kaliteli işler yapmak ister. Topaloğlu "olgunlaşmak", "sınıf atlamak" isteyen Ceylan'ın yarasına parmak basmıştır. Zaten Ceylan, Prestij ailesinin kurallarına uymak zorundadır. Biliyorsunuz bu aileye girmek öyle kolay iş değil. Hayatınıza çekidüzen vermeniz, ağırdan takılmanız gerekiyor. Ama fanatik hayranları Ceylan'ın peşini bırakmaz. Ceylan, 20 Ağustos 1997'de Barış Çakar adlı bir hayranı tarafından kasığından bıçaklanır. Fanatik hayran ifadesinde "Ben Ceylan'ın hayranıyım. Bunu ona söyleyince benimle alay etti. Ben de bıçakladım," der.
Küçük şarkıcının bıçaklanma olayı kadar kaldırıldığı Levent Hastanesi'nde yarattığı skandal da yankı uyandırır. Doktorunun, kasığına dikiş atarken kendisine tacizde bulunduğunu iddia eder. Hastanede "namusum" diye bağırıp çağırmaya başlar. Namusunu kurtarmak için yakınları bir olup küçük şarkıcıyı derhal hastaneden uzaklaştırırlar.
Nazan Abla devreye giriyor
Ceylan 4 kocadan sonra "Hayatımın erkeğini bulamadım," diye yeniden bunalımın eşiğine gelir. İkiz ablaları Nalan ve Nazan da Prestij ailesi çevresindedir. Ona destek olurlar. Tam da bu sırada, eski şarkıcı, aynı zamanda çevresi pek geniş olan ablası Nazan ona bir haber getirir. "Şu an hapiste olan Yaşar Öz var ya, sana hasta oluyormuş. Seninle tanışmak istiyor," der. Ceylan'ın cevabı aynen şöyledir: "Çok memnun olurum. Hatırladığım kadarıyla Yaşar Öz hoş bir adamdı."
Susurluk Davası sanıklarından Yaşar Öz, uluslararası uyuşturucu kaçakçılığı iddiasıyla halen Eskişehir Cezaevi'nde yatıyor. 19 Ocak 1997 tarihli Hürriyet gazetesinde yer alan Faruk Zabcı imzalı habere göre, Öz'ü yakından tanıyan Tahsin Şimşek adlı kişi onun için şunları söylemiş: "Yaşar, İngiltere'ye geldiğinde beş parasızdı. Bir dönem Türkiye'den Londra'ya sahte pasaportla 4 bin sterlin karşılığında adam kaçırıyordu. 3.5 yıl sonunda 100 bin sterlinle bir kahvehane açtı. Sonra yakalandı. Tehlikeli diye sınırdışı edildi."
Öz'ün daha sonra yeşil pasaportla İngiltere'ye döndüğü, 1995'te ise yeşil pasaport, özel silah belgesi, iki ayrı ehliyet ve seri numaraları silinmiş iki tabancayla yakalandığı biliniyor. Uzun bir süre firar hayatı yaşayan, daha sonra Türkiye'ye dönüp teslim olan Yaşar Öz, 23 Kasım 1998 tarihli duruşmasında da şunları söylemişti: "Zamanında sırf Türklük duygularımdan dolayı bana görev verildi. 'Hadi koçum git şu işi yap' dediler. Şimdi yanımda kimse yok. Eşeklik edip teslim oldum. Böyle olacağını bilseydim gelmezdim."
Yaşar Öz'ün, adam öldürmek suçu da dahil olmak üzere toplam 36 yıl ağır hapsi isteniyor.
Öz başına gelen bunca iş arasında hayran olduğu Ceylan'a cezaevinden pusula göndermeyi de ihmal etmiyor. Neden Ceylan sorusunu biz de tam olarak çözebilmiş değiliz. Belki bir yerden onun, "belalı", "gizemli", "esrarengiz" bir sevgili aradığını duymuştur.
Devlet, mafya, siyaset ve aşk...
Ceylan'ın ablası Nazan sayesinde mektuplaşmaya başlayan sevgililer ilk mektuplarında birbirlerine "Nasılsın, iyi misin?" diye sormuşlar. İşte büyük aşk bu hal hatır sormadan sonra başlamış. Daha dördüncü mektupta Ceylan sevgilisine "Seni seviyorum. Hem de çok," demiş. Öz'ün de buna benzer bir karşılık verdiği ve Ceylan'ı hayatının kadını ilan ettiği söyleniyor. Aksi takdirde Ceylan, "Artık evli bir kadın sayılırım. Hareketlerime dikkat edeceğim. Yaşar Bey'le çok saygın bir ilişkimiz var. Ona destek olacak, onu bekleyeceğim," diyebilir miydi?
Sevgililerine en fazla 3 yıl dayanabilen Ceylan'ı belki de 36 yıl beklemeye ikna eden ne olabilir dersiniz? Bilindiği kadarıyla aralarında henüz bir ilişki de yaşanmış değil. Küçük şarkıcımız her hafta sevgilisini ziyaret etmek için Eskişehir Cezaevi'ne gidiyor. DGM'deki duruşmalarda müstakbel eşini yalnız bırakmıyor. Kendisine nasıl evlenecekleri sorulduğunda "Olsun, biz böyle de mutluyuz," diyor.
Öte yandan Ceylan'ın plak şirketi ayakta. Ona, "Seni kullanacak. Derhal bu ilişkiyi bitirmelisin," yönünde baskı yapıyorlar. Ama Ceylan'ın umurunda değil bunlar. Küçük şarkıcımız yıllardır özlemini çektiği gücü, Yaşar Öz'ün sevgilisi olarak bulduğuna inanmış bir kere. Sevgilisi Öz'ü, yargılandığı İstanbul 4 no'lu DGM'deki duruşmasında izlerkenki duruşunu hatırlayın. Vakur, endişeli ve kudretli hali çok etkileyici doğrusu. İşte bu onun yıllardır özlemini çektiği yeni imajı.
Evet, acıların kadını, çetelerin yengesi olmayı seçti. Peki ya "vatansever" aşık Yaşar Öz? Bugüne kadar "vatanını kurtarmak için" her yola başvuran Öz, bu kez de acıların kadını Küçük Ceylan'ı kurtarmaya soyunmuş olabilir mi? Yaşar Öz ve Ceylan çifti, devlet, mafya, siyaset üçgenine aşkı da ekledi. Tıpkı romanlardaki gibi değil mi?