Meclis Komisyonu, olaylarda hedef gözetilerek ateş edildiğini ve cesetlerde asit yanığı, ağır darp, işkence izi bulunduğunu tespit etti
Ulucanlar Cezaevi'nde çıkan isyanın bastırılması sırasında 10 mahkumun ölümü 40'a yakın mahkum ve güvenlik görevlisinin yaralanması sonrası TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu'nda oluşturulan alt komisyonda rapor krizi çıktı. Alt komisyon üyelerinden DYP'li Mustafa Eren, ANAP'lı Sebgetullah Seydaoğlu ve FP'li Mehmet Bekaroğlu'nun hazırladığı 20 sayfalık raporda cezaevi yöneticileri, güvenlik güçleri ve savcılara ağır suçlamalar yöneltildi.
Bu rapora DSP'li alt Komisyon Başkanı Hasan Macit ile MHP'li üye Metin Ergun imza koymadı. Devletin zor duruma düşürüldüğünü savunan DYP ve MHP'li üyeler, çözüm önerilerinin yer aldığı 4 sayfalık alternatif rapor hazırladılar. Komisyondaki rapor krizi bayram sonrasına ertelenirken "sır gibi saklanan" raporları Milliyet ele geçirdi.
DYP, ANAP ve FP'li üyelerin hazırladıkları rapordan bazı bölümler şöyle:
Ölümüne güvensizlik
* Komisyonumuz; güvenlik güçlerinin zorunluluk halinde, yasalar çerçevesinde silah kullanmasını anlamaktadır; ama, ölümüne güvensizliği anlamakta güçlük çekmektedir. Netice itibariyle Ulucanlar Cezaevi'nde silah kullanılmıştır. 10 kişinin ölümü ile sonuçlanan olayı koğuş sorunu ile izah etmek mümkün değildir. Burada yılların birikimi vardır. Tutuklu ve hükümlüler güvenlik güçlerini güvenlik güçleri de tutuklu ve hükümlüleri düşman olarak görmektedir.
Askerin eğitimi imhaya yönelik
* Jandarmanın almış olduğu eğitimin bu tür olaylara müdahale için uygun olmadığı ortadadır. Asker, yaptığı işin gereği olarak karşısındakini düşman görmekte ve eğitimi düşmanla karşı karşıya kaldığında onu imha etmeyi gerektirmektedir. Bu personel bilmeli ki, görevleri, sadece tutuklu ve hükümlülerin kaçmasını önlemek değil, aynı zamanda onların can güvenliğini ve insan haklarını korumaktır.
Hedef gözetilerek ateş edildi
* Asker dağlık bir alanda müsadereye girdiği terörist grubuna davrandığı gibi davranmıştır. Göz yaşartıcı gaz ve köpükten nizami maskeli askerlerin zehirlendiklerini söyleyip, "tutukluların el yapımı maskeleri vardı" demek çelişkidir. Duvarlarda çok sayıda mermi izinin bulunmaması hedef gösterilerek ateş edildiğini göstermektedir.
Aşırı şiddet kullanılmış
* Kanaatimiz odur ki, tutuklular koğuş işgali yaparak hem yasaları hem de 7. koğuşta kalan kişilerin haklarını ihlal etmişlerdir; gerginliği tırmandırmışlardır. Bunun yanında cezaevi ve Adalet Bakanlığı yetkilileri de benzer eylemlerde sergiledikleri uzlaşıcı tavrı sergilememişlerdir; daha sonra yapılan müdahale de amacını aşacak şekilde ağır olmuş, tutukluları ağır derecede darp etmişlerdir. Komisyonumuz güvenlik güçlerinin silah kullanma zorunluluğunu kabul ediyor; ama, mekan direnenlerin durumu gözönüne alınarak tutuklular etkisiz hale getirilebilirdi.
Darp ve sürükleme
* Adli Tıp Kurumu'ndan alınan raporlar ve bu raporlar üzerinde komisyonumuz tarafından görevlendirilen adli tıp uzmanının yorumu ceset ve yaralılardaki darp izlerinin sopalarla vurma ve sürüklenme olduğunu ortaya çıkarmaştır... Raporlarda şişle yaralanan tek bir güvenlik elemanı yok. Hem olaylara katılanlar, hem de dışında kalan ve olayı gören hükümlüler yoğun şekilde dövme ve işkence yapıldığını (sopalarla, coplarla vurma, tekme - yumrukla vurma, yerlerde sürükleme, yaralıların üzerinde gezme) gibi ifade etmişlerdir. Yine cesetlerde ve yaralı hükümlülerde alev yanığı olmayan yanık izlerine rastlanmıştır.
Cesetlerde asit yanığı
* Adli Tıp uzmanları bu yanık izinin alev ya da haşlanma yanığı olmadığı; dehidrate bir yanık olduğu ve sülfirik ya da nitrik asitle olabileceğini bildirmişlerdir. Ayrıca cesetlerde hem kurşun yarası, hem de yaygın darp izleri bulunmaktadır. Bütün bunlar olayda amacını aşan şiddetin kullanıldığı işkence edildiği kuşkusunu doğurmaktadır.
Tünel iddiası inandırmıyor
* Operasyona gerekçe gösterilen tünel iddiası pek inandırıcı olarak görünmüyor. Ortaya çıkarıldığı söylenen 7.5 metrelik tünel 5. koğuşun bahçesinden başlamaktadır ve koğuşun içine doğru gitmektedir. Niçin nöbetçi kulesinin görüşüne açık bir yerden başladığı, niçin koğuşa doğru gittiği anlaşılamamaktadır.
Yanıtlanacak sorular
* Olayda açıklama bekleyen pek çok soru ve kuşku bulunmaktadır. Şu soruların cevaplanması gerekir:
Koğuş işgali 2 Eylül 1999'da gerçekleşmiştir. 26 Eylül'deki müdahele için, niçin 24 gün beklenmiştir? Komisyonumuzun "müdahalenin, Başbakan'ın ABD gezisine çıktığı gün niçin yapıldığı" sorusuna aldığı "tesadüf" yanıtı tatmin edici değildir.
* Otomatik tüfek bir PKK'lı tutuklunun ifadesinden sonra ortaya çıkarılmıştır. Bu silahların cezaevlerine nasıl girdiği sorusuna, "Yiyeceklerle beraber, duvardan atılarak ya da bazı personelin marifetiyle" yanıt verilmiştir. Otomatik tüfek gıda maddeleriyle nasıl girer? Dış ve iç güvenlik engelini nasıl aşar? Duvardan atılırken kuledeki nöbetçiler nasıl oluyor da görmüyor?
Savcılara ağır suçlama
* Cezaevlerine sistemli ve organize bir şekilde silah ve diğer yasak maddelerin sokulduğu kanaatine varılmıştır. Komisyonumuz silah, uyuşturucu ve diğer yasak maddelerin tutuklu, hükümlü, iç ve dış güvenlik, hatta savcıların bulunduğu organize suç örgütleri tarafından sokulduğu; bunun için büyük paraların döndüğü kanaatine sahiptir.
"F tipi için" kuşkusu
Komisyonumuzun görüştüğü yetkililerin tümü çözümün F tipi cezaevleri olduğuna işaret ediyor. Elbette komisyonumuz tutuklu ve hükümlülerin "tüm bu karışıklıkların sabebi F tipi cezaevlerini kabul ettirmektir" şeklindeki iddialarına bütünüyle katılmıyor; ama herkesin sözü F tipine getirmesi "acaba" da dedirtmiyor değil. En azından çıkan olaylardan istifade ederek F tipi için bir kamuoyu oluşturma gayreti açık bir şekilde görünüyor.
DSP ve MHP'den itiraz
Alt komisyonun DSP'li Başkanı Hasan Macit ile MHP'li üyesi Metin Ergun'un hazırladığı raporun 4 sayfalık sonuç bölümünde, Ulucanlar'da silahlı çatışmanın başlama biçimi konusunda tutuklular ile güvenlik güçleri ifadeleri arasında farklılıklar bulunduğu belirtildi. Olayların sona ermesinin ardından yapılan aramada otomatik silahın tabanca gibi küçük boyuttaki silah ve mühimmattan sonra bulunmasının şüphe uyardırdığı belirtilen raporda, yargı aşamasında bulunan ölümlerle ilgili sürecin sonucunun beklenmesi gerektiği vurgulandı.
Görevlilerin cezaevine gerekli özeni göstermediği, koğuş sorununun zamanında çözülemediği, ilgililerin hastaneye geç götürüldüğünü iddia edenler olduğu gibi, tutuklular arasında aksi görüşü seslendirenler olduğu da vurgulanan raporda, yaralıların götürüldüğü Numune Hastanesi de ilgisizlikle suçlandı.