Diğer tüm sektörler gibi eğitimde de ciddi sıkıntılar var. Veliler kadar, kendi yağında kavrulan öğretim kurumları da zor günler geçiriyor. Bir de kapısında kuyruk oluşan tuzu kuru kurumlar var ki ne kriz umurlarında ne de veliler. MEB ve YÖK bu konuda neden bu kadar sessiz? Diğer tüm bakanlıklar ya da üst kurumlar sektörlerini korumak için sürekli kamuoyu oluştururken, yasal düzenlemeler için çırpınırken, eğitimde, neden hiç yaprak kımıldamıyor?
Örneğin mücbir nedenlerle kayıt yenileyemeyen öğrencilerin kapı önüne konulmasını engelleyebilir, öğretmen ve diğer personelin işten atılmasına, sözleşmelerinin yenilenmemesine dur diyebilirler. Bütün bunlar yapılırken, elbette kurumları ve kurucularını da zor duruma düşürmeyecek şekilde adil kararlar alınmalı.
Karşılıklı ültimatom
Bazı zincir okullar farklı nedenlerle veliler üzerinde baskı yaratmazken, bazıları da var ki, ücret artışıyla yetinmeyip, taksitini zamanında ödemeyen öğrenciler kapı önüne konulur, diye gözdağı veriyor. Onlar bunu yapar da veliler
Seyahat ve turizm sektöründe çok şey değişecek ama sanki en maliyetli ve en sancılı olanı ulaşım, plaj, eğlence sektöründe gerçekleşecek...
Uçaklarda koltuk aralıkları daraldıkça daralmayacak tam aksine aradaki açıklık ne kadar fazlaysa o kadar ilgi görecek.
Kimi boş koltuk bırakacak kimi de business koltuklarda olduğu gibi aradaki koltuğu kaldıracak. Havaalanlarına girişten itibaren başta ateş olmak üzere sağlık kontrolleri artacak, uçaktakilerin sağlığını riske atacak her şeyden uzak durulacak.
Bu süreçte, bazı ülkeler, koltuklar arasına mikrop geçirgenliği olmayan şeffaf tüller asarsa, hiç şaşırtıcı olmaz! Yoksa müthiş yolcu kaybederler!..
Bodrum plajları!
Plajlar için ise çok yaratıcı çözümler üretilmek zorunda. Özellikle tıkış tıkış durumdaki Bodrum plajlarında, denize girmek cesaret gerektirecek.
Alanlar geniş olsa, lüks konumdaki kabin modeline geçilebilir ama metrekareye üç kişinin düştüğü plaj ve eğlence merkezlerinde, halk sağlığı için olmazsa olmaz kurallar şart olacaktır. Yoksa,
20 yaş altı ve 65 yaş üstü on milyonlarca kişi haftalardır evde.
Hepsinin bir anda sokağa çıkması yeni riskleri de beraberinde getirir mi?
Eminiz ki düşünülmüştür...
Avrupa’da okullar kademeli olarak öğretime başlıyor. Örneğin Almanya’da ilkokul ve lise son sınıf öğrencileri dersbaşı yapacak. Duruma göre, devamı gelecek ya da vazgeçilecek!
Pilot uygulamayı seven bir ülke değiliz. Ya hep, ya hiç! Her konudaki yaklaşımımız bu! Özellikle de eğitimde.
Risk faktörünün çok düşük olduğu alanlarda ve ortamlarda pilot uygulamalar, eminiz ki normale dönüşümüzü, daha sağlıklı yönetmemizi sağlayacaktır.
Dünyadaki farklı uygulamalar bizim için örnek teşkil etmeli. Nasıl ki Çin’deki tedavi süreçlerini yakından takip edip, çok önemli kazanımlar elde ettiysek, hayata, kademeli geçiş konusunda da olumlu örneklerden yararlanılabilir!
Her tecrübe bir kazıktır derler ama yaşanılmış tecrübelerden yararlanmak, kazık değil, kazanımdır!..
Kırk yıldır yazıyorum hiçbir yazıma böylesi bir başlık atmadım!
Ülke gündemine damga vuran çok yazılar ve çok programlar yapsam da hiç bu kadar önemsemedim.
Bugün ele alacağım konu ne bir şehir efsanesi ne de senaryo!
40 yıllık gazeteciliğin kazandırdığı birikim ve öngörüler çerçevesinde, çok önemli bir konuya dikkat çekmek istiyorum!..
Koronayla dünya düzenimiz değişti. Daha da değişecek. Böylesi bir felakete çok hazırlıksız yakalandık. Yaşam tarzımızdan çalışma hayatımıza kadar her şey değişti.
Aylardır evden çıkmıyoruz ve daha ne kadar süreceği belli değil!
Evde yaşam düzeni kurduk, eğitimi, işi, ticareti, hatta sağlık kontrollerini sanal ortamda, uzaktan yapıyoruz!
Dijital yaşama öylesine alıştık ki, bir süre sonra, sanki daha öncesi yokmuşçasına, geri dönüşü olmayan bir yaşam tarzı olarak kabulleneceğiz!..
Görünen o ki bazıla-rımız son aylarda yaşananlardan hiç ders almamış.
Hâlâ didişiyor, hâlâ kırgınlıklar yaratıyor, hâlâ dediğim dediktir diyoruz.
Ne olur artık bundan vazgeçelim, ayrıştırıcı değil, kucaklayıcı olalım.
Korana bütün dünyaya şunu öğretti: Sağlık yoksa, gerisi teferruat!
Hâlâ anlayamayanımız varsa, onlara, bıkmadan, usanmadan anlatmak hepimizin görevi.
Onlar huzursuz, sağlıksız, keyifsiz, işsiz, aşsız ise bu sadece onların değil, hepimizin sorunu olmalı. Onlar mutlu değilse, biz tedirginiz demektir.
Yeni dünya düzeni böyle olacak!..
Veteriner hekimler üvey evlat mı?
2020, daha yarısına bile gelmeden, son 150 yılda halkı en derinden etkileyen yıl olarak gösteriliyor. Keşke bu kadarıyla kalsa!
CHP Milletvekili Fethi Gürer’in soru önergesini yanıtlayan Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, Türkiye’nin küresel ısınmaya bağlı kum ve toz fırtınasını tetikleyen hassas bir bölgede yer aldığını açıklamış. Eyvah ki eyvah!..
Şimdi bu da nereden çıktı, kafa karıştırmayın, felaket tellallığı yapmayın diyenler elbette çıkacaktır...
22 Ocak tarihli Milliyet’in manşeti “Koronavirüs alarmı”ydı ve o zaman da benzer ithamlarda bulunulmuştu ve gelinen nokta ortada!
İşte bu yüzden, her türlü uyarıyı dikkate almakta yarar var. Özellikle de bilim insanlarının ve bilim kurullarının uyarılarını!
Ne kadar hazırız?
Artık yeni bir felaket haberi duymak istemiyoruz dedikçe, tedirgin edici yeni haberler geliyor. Gelmeye de devam edecek.
Tıpkı depremler gibi, durduramayacağımız afetlere karşı önlem almak sanki en doğru karar gibi gözüküyor. Şunu asla unutmayalım: Deprem, koronavirüs ya da afetler değil, ihmaller öldürüyor
Öyle bir süreçten geçiyoruz ki hemen herkes, dokunsanız, patlayacak durumda.
Esnafından tüketiciye, öğrencisinden öğretmenine, işçisinden patronuna, hastasından doktoruna, sanki sabır sınırlarının sonuna gelindi. Eminiz ki atalarımızın dediği gibi, sabrın sonu da selamet olacaktır.
Hiçbir konuda pes etmek yok. Birinci önceliğimiz, hem kendimizin hem de temasta olduğumuz kişilerin yani toplumun sağlığını korumak, sonrası bir şekilde kendiliğinden gelecektir.
Şirketler müşterisine, okullar öğrencisine evde oturun derken, ev yüzü görmeyen sağlık ve emniyet personeliyle çalışmak zorunda olan diğer tüm yurttaşlarımız da evlerine, ailelerine kavuşacaktır.
Pes etmek yok çünkü yüzdük yüzdük kuyruğuna geldik, pes etmek yok çünkü biz zoru severiz, pes etmek yok çünkü biz ülke olarak koskocaman bir aileyiz ve hiç kimseyi yarı yolda bırakmayız.
Hele ki son haftalarda Amerika ve Avrupa’da yaşananları gördükten sonra!..
Bu süreçte en çok merak ettiğim, onlarca hatta yüzlerce kişinin
Sokağa çıkma yasağı açıklandıktan sonraki görüntüler çok tartışıldı.
Eminiz ki psikologlar durumu çok daha farklı yönleriyle ele alacaktır. Almalı da.
Bu durum sadece bizde mi böyle? Hayır. Dünyanın her yerinde benzer görüntüler yaşandı, yaşanmaya da devam edecek!
Koronayı duyduk, hastanelere koştuk, şehirler arası yolculuk yok dedik, bir anda seyahat aşkımız kabardı, sokağa çıkma yasağı var dedik, kıtlık tehlikesi varmışçasına stok yarışına girdik.
Bu konuda ne olur kimse kimseyi kınamasın. Yarın başka bir konuda benzeri hareketleri her birimiz sergileyebiliriz. Çünkü hep öyle şartlandırıldık!..
Bütün bunlar ders niteliğinde! Bir daha benzeri görüntüler yaşanmaması için neler yapılması gerekiyor, asıl ona kafa yormalıyız!..
Şehir efsaneleri
Yalanlar, bazen hatta çoğu zaman çok daha fazla ilgi görüyor. Çünkü duymak istediklerimiz söyleniyor. İnanmasak da, inanır gibi yapıyor, doğrular ortaya çıktığında ise hayal kırıklığı yaşıyoruz. Keşke, sürekli dile getirdiğimiz gibi, tüm kurumlar &oum