Sokağa çıkma yasağı açıklandıktan sonraki görüntüler çok tartışıldı.
Eminiz ki psikologlar durumu çok daha farklı yönleriyle ele alacaktır. Almalı da.
Bu durum sadece bizde mi böyle? Hayır. Dünyanın her yerinde benzer görüntüler yaşandı, yaşanmaya da devam edecek!
Koronayı duyduk, hastanelere koştuk, şehirler arası yolculuk yok dedik, bir anda seyahat aşkımız kabardı, sokağa çıkma yasağı var dedik, kıtlık tehlikesi varmışçasına stok yarışına girdik.
Bu konuda ne olur kimse kimseyi kınamasın. Yarın başka bir konuda benzeri hareketleri her birimiz sergileyebiliriz. Çünkü hep öyle şartlandırıldık!..
Bütün bunlar ders niteliğinde! Bir daha benzeri görüntüler yaşanmaması için neler yapılması gerekiyor, asıl ona kafa yormalıyız!..
Şehir efsaneleri
Yalanlar, bazen hatta çoğu zaman çok daha fazla ilgi görüyor. Çünkü duymak istediklerimiz söyleniyor. İnanmasak da, inanır gibi yapıyor, doğrular ortaya çıktığında ise hayal kırıklığı yaşıyoruz. Keşke, sürekli dile getirdiğimiz gibi, tüm kurumlar &oum
Sağlık söz konusu olduğunda, beşeri sağlık akla gelir ve tüm hekimler aynı çatı altında birleşir.
En azından dünyada böyle!
Peki ya bizde? Veteriner hekimleri hâlâ hekimden saymıyoruz!
Oysa, ülkemizi kök hücreyle ilk tanıştıran da onlar, koronavirüsü izole eden de.
İnsanlık tarihi boyunca başımıza bela olan virütik hastalıkların pek çoğuna yine onlar çare buldu. Viroloji bölümleri de sadece veterinerlik fakültelerinde var!
Veteriner hekimlere yönelik bu şaşı bakış açısı, umarız, bir an önce sona erer ve bundan böyle, her platformda, hak ettikleri değeri fazlasıyla bulurlar!..
Son birkaç gündür veteriner hekimlerle ilgili birkaç yazı yazınca, beni de veteriner hekim sananlar var, tıpkı dizilerde gördükleri doktoru doktor sananlar gibi!
Bir okurumuz, “Bizim buzağı 2 aylık, 4-5 saattir sürekli esneme ve gerinme hareketleri yapıyor. Ardından yere uzanıyor. Yardımcı olabilir misiniz?” diye yazmış!
Sokağa çıkma yasağına rağmen, 10 yaşındaki çocuğunu sokağa çıkartan baba, görevliler kendisini uyarınca, “Çocuk benim değil mi, ölürse ölür, size ne” demiş!
Dolmuşlar, kahvehaneler hâlâ dolu dolu. Bütün bunlar bize, “Deprem değil, ihmaller öldürür” sözünü anımsattı. Sanki koronada da durum farklı değil!
Koronavirüs hepimize çok çektirdi ama aklını başına getirdi. Hâlâ gelmeyen varsa, onlar için gerçekten de yapacak bir şey yok demektir... Bu arada öğrendik ki paraymış, güçmüş, şöhretmiş, hepsi yalanmış!
Paran varsa, hadi harca harcayabiliyorsan. Güçlü ve şöhretliysen hadi meydan oku o zaman koronaya!
Kullanılmadığında hiçbir işe yaramayan petrol gibi, akıllı teknoloji üretenlerin maske karşısındaki şaşkınlığına da şahit olduk!..
Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak söylemi daha şimdiden bir slogan olmanın çok ötesine geçti. En temel hakkın yaşam hakkı olduğunu herkes bilir ama hiç kimse ciddiye almazdı ama
Hastalanan sağlık personeli sayısı hızla artıyor.
Konu ne zaman koronaya ve doktorlara gelse, hemen herkesin anlattığı bir hikâyesi var.
Bugüne kadar bu zor süreci çok iyi idare eden Sağlık Bakanlığı’nda eminiz ki çok daha sağlıklı bilgiler vardır ama ben yine de yaşananların tam da göbeğinde olan bir Hocamıza son durumu sordum. Anlattıkları ilginçti:
“Hastalık, aktif hastalık döneminde çok bulaştırıcı. ‘Aktif hastalık döneminde’ herkes sağlık çalışanlarına koştuğu için doğal olarak sağlıkçılar ne kadar korunsalar da viral yükleri fazla oluyor. Viral yük: Bir kişinin sizi dövdüğünü düşünün; normal vatandaş ya da 10 kişinin birden birini dövdüğünü düşünün (sağlıkçılar).
Bağışıklıkları biraz düşmeye görsün, hemen semptomları ortaya çıkıyor. Çin’de halihazırda aktif salgın boyunca 4 saat mesai var. Bizde 24 saat ve hatta 36-48 saatlere kadar çıkabiliyor.
Bu zor süreç şu anda ancak bu şekilde yönetiliyor. Bunlar da bir şekilde
Eğitim deyip geçmeyin. Öğrencisi, öğretmeni, velisi, idari personeli, hizmetlisi ve servis çalışanlarıyla birlikte en az 50 milyonluk kocaman bir aile!
Sektör mutsuzsa, ülke mutsuz demektir.
Korona önlemleri doğrultusunda, sesini gür çıkaranlar ya da farklı bağlantısı olan sektörler, eğitim sektöründen çok daha küçük olmalarına rağmen, her türlü koruyucu, kollayıcı önlemlerden yararlanıyorlar.
Peki ya eğitim sektörü?
İddia edildiği gibi “sahipsizler” demek belki çok abartılı olur ama “sahip çıkanları var” demek de yine aynı şekilde, çok su kaldırır. Anaokulundan üniversiteye, kurslardan etüt merkezlerine, devletten özele, ücretli, rehabilitasyon ve PICTES öğretmenlerinden özel öğretim kurumlarındaki tüm öğretmenlere, hizmet almadıkları halde yurt ve öğrenim ücreti istenen öğrenci ve velilerden atanamayan öğretmenlere, KPSS’nin adil uygulanmadığından kadro dağılımının adil yapılmadığına kadar yüzlerce şikâyet konusu söz konusu.
Koronavirüs ile sadece bizde değil, dünyanın her yerinde, hemen her konuda her şey değişeceğe benziyor. Görünen o ki, en çok da yaşam tarzı değişecek.
Peki, turizmde neler olur?
Örneğin tatil alışkanlıklarımız değişir mi?
Bu yaz, yine hiçbir şey olmamış gibi nerede kalmıştık, diyerek yola devam edebilir miyiz?
Evet demek çok zor.
Rezervasyonlar da bunu açıkça gösteriyor. Buna rağmen, hâlâ mavi boncuk dağıtarak, sezonu kurtaramayız.
Tatilcileri ikna etmek için ne yapmak gerekir diye kafa yormak yerine devlete el, avuç açmak kolaycılıktır. Devlet, elbette üzerine düşeni yapacaktır ama sektörü temsil ettiğini sananlar da ağlamaktan, sızlamaktan artık vazgeçip, alternatif arayışlar içerisine girmelidir.
Şu an için dünyada en bilindik kelime hiç kuşkusuz ‘korona’dır.
Hâlâ duymayan ya da kafasına kazımayan varsa, onun da bilin ki dünyayla bir teması yoktur!.. Atalarımız “Her şerde bir hayır vardır” derken, eminiz ki çok şeyler görüp, geçirdikten sonra böyle bir söylemi hayata geçirdiler.
Dünü dünde bırakıp, bugüne baktığımızda, koronavirüsün bize çektirmediği kalmadı. Bugüne kadarki en korkunç salgın olarak tarihe geçti.
Peki, hiç mi pozitif etkisi olmadı?
Yaşattığı sıkıntı ve acılar kadar olmasa da anlayabilene, alabilene çok dersler verdi. Bizleri pek çok konuda, ortak noktalarda buluşturdu, fiziken olmasa da daha sağlıklı, daha adil, daha temiz bir dünya konusunda kucaklaşmamızı sağladı.
Kadro dağılımı
Öğretmenlere yönelik kadro dağılımı ve zamanlaması büyük hayal kırıklığı yarattı. Bu yıl liselere fazladan 600 bin öğrenci başlayacak ama branş öğretmenlerine verilen kadrolar komik ötesi! Mesleki eğitim yine yok sayılmış? Yeni mezunlar unutulmuş! Sanat, spor yok. İlle de
Meslek lisesi memleket meselesi denildiğinde, ciddiye alan çok olmadı. Bu ülkenin geleceği üreten, kalifiye gençlerde denildiğinde de bir kulağımızdan girdi, öteki kulağımızdan çıktı!..
Korana belası pek çok konuda olduğu gibi bu konuda da bize bizi hatırlattı!
Bugüne kadar hep üvey evlat muamelesi gören meslek liseleri bu zor günlerimizde kolonya, maske, dezenfektan gibi hayati öneme sahip ürünler üreterek, önemli bir boşluğu doldurdular.
Şu anda hâlâ birçok meslek lisesi, öğretmeni ve akademik başarı açısından dudak bükülen öğrencileriyle fabrika gibi üretmeye devam ediyor.
Her şeyin matematik, fen olmadığı, üretimin de bir o kadar önemli olduğu, bir kez daha Osmanlı tokadı gibi yüzümüzde patladı.
Çocuklarımızı saçma sapan sınavlara sokarak, itibarsızlaştırmanın utancı, bugünkü eğitim sistemini inşa edenlere yeter de artar!
Her mesleğin kutsal ve önemli olduğunu umarız böylesi acılarla öğrenmeyiz!..
Teşekkürler meslek liseleri, teşekkürler üreten gençlik!..