Anadolu Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Şafak Ertan Çomaklı gitti! Üslubu, tavrı ve üniversiteye dışarıdan gelmesi nedeniyle çoktan gitmeliydi diyenler de var, üzülenler de.
Peki, istifa mı etti, görevden mi alındı?
Yakında belli olur!
YÖK’ün buz gibi açıklamasına bakılırsa, sanki görevden alma gibi:
“Anadolu Üniversitesi Rektörü Sayın Prof. Dr. Şafak Ertan Çomaklı, 07.05.2020 tarihinde, sağlık sorunları nedeniyle rektörlük görevinden istifa etmiş bulunmaktadır.”
Ne bir geçmiş olsun var ne de bugüne kadarki hizmetlerine teşekkür ve sonraki hayatına yönelik başarı dilekleri!
Enteresan hem de çok enteresan.
Farklı bir kişiliği olan Hocamıza, eğer YÖK’ün dediği gibi sağlık sorunları varsa geçmiş olsun diliyoruz. Yok eğer yol kazası ise çuvaldızın en büyüğünü önce kendine batırmalıdır.
Hemen her konuda her şeyin en büyüğü olsun istiyoruz.
Peki ya kalite?
O konuda çok rahatız.
Kervan yolda düzelir mantığıyla her şeyi zamana yayıyoruz.
YÖK, “Toplam 8 milyonu bulan öğrenci sayımızla Avrupa’da birinci sıradayız” açıklamasını yaptı. Bu gurur verici bir tablo mu, yoksa eyvah eyvah dedirtecek bir gelişme mi?
Peki ya gazetelerin tiraj, televizyonların reyting, internet sitelerinin tık çılgınlığına ne demeli?.. Hep birileri bizi kandırıyor diye kendimizi teselli ederiz, asıl biz kendimizi kandırıyoruz ama bunun bile farkında değiliz. Farkında olanlarımızın da elinden bir şey gelmiyor.
Eğitimdeki, televizyon programlarındaki, medyadaki, siyasetteki, ekonomideki ve hayatın her alanındaki gelişmelere bakıyorum, bu zor süreçten zerre kadar ders almamışız. Oysa, istisnasız herkes, her şeyin değişeceğini ve değişmesi gerektiğini söylüyor.
Peki, neden böyle? Çünkü kolaycılığa ve ekmek elden, su gölden mantığına o kadar çok alıştık ki bırakın kendimizi, dünya umurumuzda değil!..
20 milyon öğrenci, 30 milyon veli olunca, hangi kararı alırsanız alın, yüzde 50 memnuniyeti bile zor yakalıyorsunuz. Hele bir de sürekli birbiriyle çelişen kararlara imza atarsanız, tedirginliğin, kızgınlığın, güven erozyonunun önüne geçmek mümkün olmuyor!
Kesinlikle değişmeyecek denilen sınav tarihlerini değiştirir, ötelediğiniz sınavları tekrar geriye çeker ve ileride derin sancılar yaratacak “avantajlı” kararlar alırsanız, eğitimde sular asla durulmaz!
MEB, YÖK ve ÖSYM aldığı ya da alacağı her kararı, her türlü olasılığı göz önünde bulundurarak, bir değil, on defa gözden geçirmek zorunda...
YÖK ne yapıyor?
YÖK, “Bu yılki sınav, avantajlı sınav olarak formüle edildi” açıklaması yaptı.
Evet, zor bir süreçten geçiyoruz ama adaylar arasında hoşnutsuzluk yaratacak her şeyden kaçmak gerekiyor! Yoksa, biri için avantaj olan bir düzenleme, bir diğeri için dezavantaja dönüşebiliyor!
Peki gece yarısı 00.38’de açıklanan “öğrencilerimizi sevindirecek”
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başkanlığında, dün toplanan Bakanlar Kurulu’nda, önemli kararlar alındı. Okulların açılışına yönelik bir bilgi verilmedi, sınav tarihleri değişti!
Üniversitelere giriş sınavı YKS 27-28 Haziran’da; Liselere Giriş Sınavı LGS, 20 Haziran’da yapılacak.
Ötelenen üniversite sınavı öne çekildi, değişmez denilen LGS ise iki hafta sonraya ertelendi!
Hayırlısı olsun, umarız bir değişiklik daha olmaz...
Genel bir açılım gerekli miydi?
Gerekliydi!
Önemli olan, bugüne kadar başarıyla sürdürdüğümüz mücadeleyi, hiçbir şekilde zaafa uğratmadan aynen devam ettirebilmek.
Bu konuda, hepimize önemli görevler düşüyor.
Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un verdiği bilgiye göre, yarınki Bakanlar Kurulu sonrası, Cumhurbaşkanı Erdoğan eğitime yönelik çok önemli açıklamalarda bulunacak. Örneğin, okullar 1 Haziran’da açılacak mı, sınav tarihlerinde bir değişiklik olacak mı?
Bilim Kurulu’nun bu konudaki değerlendirme ve öngörüleri alınacak kararda elbette çok etkili olacak. Ama daha pek çok faktörün de göz ardı edilemeyeceği aşikâr. Çünkü hayat devam ediyor ve çarkların dönmesi gerekiyor.
Dünyadaki gidişata bakıldığında, tedbiri elden bırakmadan yapılan ya da yapılacak minik açılımlar hemen her ülkede tartışma konusu. Herkesin ortak bir noktada buluşması da beklentiler çok farklı olduğu için mümkün değil. Bu yüzden, yarın açıklanacak kararları, hangi yönde olursa olsun, alkışlayan kadar, eleştiren de çok olacaktır!..
Bugüne kadar başarıyla götürdüğümüz bu zor sürecin finalini de en az riskle göğüslemek istiyoruz.
En hayırlısı, en sağlıklısı ne ise o
Aylardır herkes aynı şeyi söylüyor: Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak!
Peki, üzerine düşeni, kim ne kadar yapıyor? Örneğin, turizmde, ağlamanın, sızlanmanın ötesinde hangi öngörüler, hangi yaptırımlar, hangi açılımlar söz konusu?
Her şey devletten bekleniyor. Devlet, hangi birine yetişecek?
Ülkemizin bu zor süreçten en az hasarla, hatta güçlenerek çıkmasının yolu, herkesin üzerine düşeni fazlasıyla yapmasından geçiyor. Bu konuda sağlık ordusunun verdiği onurlu mücadele, hepimize örnek olmalı!..
Turist profili ve beklentiler
Koronavirüs salgınının turizme etkisini değerlendiren Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü (UNWTO) Yenilik Direktörü Natalia Bayona, ‘Koronavirüs krizinden sonra sürdürülebilir turizm kavram olmaktan çıkıp, yaşama geçen bir olgu haline gelecek’ diyerek çok önemli bir noktaya işaret ediyor.
Bayona göre, sürdürülebilirlik, kitlesiz seyahat, yeni pazarlar ve orijinal ürünler, koronavirüs krizinden sonra turizm
Tarihe Philadelphia çılgınlığı ve Saint Louis rehaveti diye geçen salgının hikâyesi NTV tarafından çok güzel özetlenmiş, dün Instagram’da paylaştım, birkaç saat içerisinde on binlerce kişi görüntüledi.
Bugünkü koronavirüs gibi, 1918’de dünyayı dehşete düşüren ve 50 milyon kişinin ölümüne neden olan İspanyol gribinin ABD’deki hikâyesi anlatılıyor.
Philadelphia İspanyol gribini fazla ciddiye almaz, kısıtlama getirmez, tam aksine, savaştan dönen askerler için 200 bin kişilik gösteri düzenler ve birkaç hafta sonra 5 bin kişi yaşamını yitirir!..
Saint Louis ise ilk vaka görüldüğü andan itibaren sıkı tedbirler alır. Okulları, kiliseleri, mağazaları kapatır, spor karşılaşmalarını iptal eder. Karantina ve tecritten taviz vermez! Ölüm oranı yok denecek kadar azdır.
Eylül ayına gelindiğinde, tamam artık, bu işin sonuna geldik diye tüm yasakları kaldırır ve kasım ayından itibaren o da Philadelphia gibi ölümün sokaklarda kol gezdiği hayalet kente dönüşür.
Eski dünya düzeni eskide kaldı ama hâlâ onda ısrar edenler var. Hem de dünyanın her yerinde.
Sırtında yumurta küfesi taşımayanlar rahatlıkla konuşuyor. Sorumluluk sahipleri ise Trump hariç çok daha temkinli!
Örneğin, Tesla ve SpaceX’in kurucusu Elon Musk, ABD’de koronavirüs salgınına karşı uygulanan sosyal mesafe ve karantina önlemlerinin Anayasa’ya aykırı ve “faşistçe” olduğunu öne sürerek “Amerikalılara kahrolası özgürlüklerini geri verin” demiş. Sanki keyfi alınmış bir karar ve sadece Amerikalılara özgü bir dayatmaymış gibi!..
Almanya Başbakanı Merkel ise dünyanın en deneyimli politikacılarından birisi olarak, “Yasaklar, politik hayatımda aldığım en zor kararlardı ama gerekliydi” diyerek, çok daha sağduyulu bir mesaj verdi.
Bizde de durum farklı değil. Olaya hâlâ politik çerçeveden bakanlar çoğunlukta. Kimilerine göre muhalefet ve eleştirenler ne söylüyorsa yanlış, iktidar ne söylüyor ve yapıyorsa doğru, kimilerine göre ise yapılan her şey yanlış! Bundan