Normal dönemlerde çok hatalar yapsak da kriz dönemlerinde, kenetlenmeyi ve topyekûn mücadeleyi çok iyi başarıyoruz.
Cumhuriyet tarihi boyunca, koronavirüse gelinceye kadar ne sorunlarla karşılaştık hem de en katmerlileriyle hem de ta ilk günden itibaren.
Koronavirüs ve diğer gribal vakalar, sürekli evrim geçirerek, her türlü ilaca karşı bağışıklık kazandıysa, biz de her türlü sorunla mücadele konusunda inanılmaz oranda bağışıklığa sahibiz.
Şunun şurasında, birkaç ay daha sabretmemiz gerekiyormuş, sabrederiz...
Davetsiz misafirimiz, erken gelen baharla birlikte, eminim ki geldiği gibi sessizce gidecektir. Tersini düşünmemiz ve korkmamız için hiçbir neden yok. Üzerimize düşen sorumlulukları yerine getirelim yeter...
Bu arada, diğer gribal vakaların da en az koronavirüs kadar etkili olduğunu sakın unutmayın. Vücudun direncini düşürecek her türlü maceralardan uzak durun.
Nezle, grip, soğuk algınlığı teşhisiyle tedaviye başladıysanız, sakın tedaviyi yarıda kesmeyin, niye bu kadar uzadı diye panik yapmayın.
Yeni nesil gribal vakalar ortala
Gençliğin kaygıları dünyanın dört bir yanında hep aynı. Hep daha iyisini ve daha fazlasını istiyorlar ama elleri hep boş kalıyor. Gençlerin eğitime ve iş hayatına bakışını anlamanızı sağlayacak araştırmaya göre, sonuçlar hiç de iç açıcı değil.
The World Innovation Summit for Education WISE’ın küresel tartışmaya katkıda bulunma misyonunda, gençlerin sesinin, isteklerinin ve kaygılarının dikkate alınmasını sağlamak amacıyla gerçekleştirdiği araştırmada, Türkiye’den katılan gençlerin yüzde 89’unun en büyük endişesinin yoksulluk ve sosyal eşitsizlik olduğu dikkat çekiyor. İşte araştırmadan elde edilen önemli tespitler...
Eğitimde eşitlik
1. Gençler dünyayı iyileştirme sorumluluğuna sahip olduğuna inanıyor, ancak sadece yarısı bunun için adım atmaya hazır hissediyor. Yarısından azı ise büyük toplumsal sorunları anlamaya (yüzde 48), harekete geçmeye ve bu sorunlara çözüm bulmaya (yüzde 43) hazır hissediyor.
2. Araştırma, gençler için eğitimin ne kadar önemli olduğunu
Askerliğimi Antalya’da yapmıştım (1983). Hafta sonları izinli çıkar, şehir turu yapardık.
Topçular’dan şehir merkezine gitmemiz yürüyerek yarım saat sürmezdi. Şehri baştan aşağı gezmemiz ise hiçbir zaman yarım günden daha fazla olmadı. Günün yarısında bir yere oturup akşam olmasını bekler ve birliğe dönerdik...
Daha sonra Antalya’ya defalarca gittim ama zamanım olmadığı için hiçbir zaman gezme fırsatım olmadı.
Bir söyleşi için tekrar Antalya’ya gelince, bu kez gezeceğim dedim. Arkadaşlar da sağ olsun, bazen arabayla, bazen de yürüyerek sokak sokak gezdirmeye çalıştılar ama onda birini bile gezemedik.
Dönerken kafam karmakarışıktı. Muhteşem yerler de vardı. Burası Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun kuş uçmaz kervan geçmez bir yöresi mi diyeceğiniz yerler de vardı. Hele bazı bölgeler var ki adeta beton kent olmuş.
Önce Miami gibi dedikleri sahil şeridinde gittik, muhteşemdi. Derli toplu ve herkese açıktı. En önemli sorun, bu aylarda bile park yeri bulunmaması! Geniş otopark alanları var ama gelen giden o kadar
Neyi değiştirecek bilmiyoruz ama öncelikle tüm kadınlarımızın Dünya Kadınlar Günü kutlu olsun!
İyi ki varsınız...
Yılda bir kez de olsa eminim ki sorunlarının gündeme gelmesi onları sevindiriyordur.
Peki, bu kadarı yeterli mi? Daha da önemlisi, bu konuda neden ayrımcılık yapılıyor?
Kadınıyla, erkeğiyle, genci, çocuğu ve yaşlısıyla, zengin ve yoksuluyla hepimiz insanız.
Kadınlara kota konulması başkaları için ne anlama geliyor bilmiyorum ama onlar adına beni çok rahatsız ediyor.
Sanki hak etmedikleri konularda kendilerine lütuf sunuluyor.
Oysa hemen her yere büyük bir mücadeleyle geliyorlar. Bunun en çarpıcı örneği de üniversiteler.
Başkalarını bilmem ama bana göre, dünyanın en güzel mesleği öğrencilik. Ama gidin bir de onlara sorun, hemen hepsi, bitse de kurtulsak modunda.
Tek hedefleri var, o da diploma.Bu yüzden ne gençliğin ne de öğrenciliğin keyfini yaşayabiliyorlar.Diplomalarını alıp iş aramaya başladıklarında ise hayatlarının en büyük şokuyla karşı karşıya kalıyorlar.
Herkes onları havada kapacak diye beklerken, yüzlerine bakan çıkmıyor.Hele bir de devlette bir işe girecekseniz, yandınız hem de fazlasıyla yandınız!
KPSS köleleri arasına katıldığınızda ise hayatınızın en zor günleri başlıyor demektir.Bir, iki, üç, dört derken en az 7-8 yıl sonra hiç kimsenin yüzüne bakamaz hale geliyorsunuz.İş o yıllarda, tadına varamadığınız hatta nefret ettiğiniz öğrencilik yıllarını özlemeye başlıyorsunuz.Hazal da yüz binlerce öğretmen gibi, odasına kapanmış KPSS’ye hazırlanıyor.“Bu kez olacak” diye kendine gaz veriyor ama işi çok zor.
Gazi-antep’teki Hasan Kalyoncu Üniversitesi, kültürel mekânlar açısından, ülkemizin en büyük altyapıya sahip kurumlarından biri. Bin 500 kişilik kapalı salonun yanı sıra 3 bin kişilik göz kamaştırıcı bir açık hava gösteri ve sanat merkezi var.
Doluluk açısından bakıldığında haftanın hemen her günü olmasa da 3-4 günü çok farklı kültürel etkinliklere ya da konferansa ev sahipliği yapıyor. Kültür merkezlerindeki konferanslar, konserler, sergiler, gösteriler de sadece öğrencilere değil tüm Gaziantep’e açık...
Geçen mayıs ayında, Gösteri ve Sanat Merkezi’nin açılışı vardı. İlk gösterimde “Yunus Dilinden” konseri sergilendi ve tek kelimeyle muhteşemdi!
Kalyoncu Ailesi’nin bilime, sanata ve kültüre yaklaşımı, hep farkındalık çerçevesinde oldu.
8 yıllık kesintisiz eğitim nedeniyle, diğer tüm liseler gibi asırlık okullarımız ve kolejlerin orta bölümleri de kapandı.
Örneğin Galatasaray, İstanbul Erkek, Kabataş, Haydarpaşa, Atatürk Lisesi, Robert, Üsküdar Amerikan, Saint Benoit, Alman, Avusturya ve İtalyan Lisesi’nin de ortaokulları tarih oldu!
Fen liseleri zaten ortaokuldan sonra öğrenci aldığı için bu durumdan çok etkilenmedi ama Anadolu liseleri, yabancı kolejler ve imam hatipler en fazla etkilen okullar oldu.
Türk kolejler pek fazla etkilendi diyemeyiz, çünkü ilk ve ortaokullarını birleştirip yola devam ettiler.
Peki, son durum ne?
İmam hatiplerin ortaokul bölümleri açılalı çok oldu. Özel Türk okulları anaokulundan lise sona kadar blok eğitim yapıyor ama Anadolu liseleri ile yabancı okulların ortaokul bölümleri hâlâ açılabilmiş değil.
4+4+4 sisteminde, nasıl ki imam hatiplerin ortaokullarının açılışına formül bulunduysa, Anadolu liseleri ve yabancı okulların orta bölümlerinin açılmasına da çare bulunmalıdır. Çünkü herkes biliyor ki
“En iyi okul, en yakın okul” diye diye dilimizde tüy bitti ama nihayet başkaları da dillendirmeye başladı. Sevindirici bir durum, çünkü yolda geçen zaman hem boşuna hem de yıpratıcı!
Sinemasever- ler Sandra Bullock’u yakından tanır. Her türlü rolün altından başarıyla kalkan bir sanatçı.
Şu günlerde, okula başlayacak kızı ve oğlu için arayış içerisindeymiş!
Kararı, çok net! Çocukları yanı başında olsun istiyor: