Milli Eğitim Bakanlığı, SBS’nin bu yıl son kez yapıldığını açıkladı ve gelecek yıl için uygulamayı düşündüğü yeni sistemi kamuoyu ile paylaştı.
Aslında yeni dediği sistemin daha önceki SBS’lerden hiçbir farkı yok. Sadece sınav sayısı artıyor o kadar. Ama bu da yarardan çok zarar getirecek gibi!
Niye mi?
İşte size, kendisi de aynı zamanda veli olan bir öğretim üyesinin görüşleri:
Uygulanması imkânsız!
“Bu yazıyı, birincisi lise öğrencisi, ikincisi ortaokul öğrencisi ve üçüncüsü 2 yaşında olmak üzere üç çocuk babası olan bir veli olarak kaleme alıyorum.
Başbakan Erdoğan, kendi ismini taşıyan Rize’deki üniversitede, hocalara cesur olun dedi. Galileo örneğini vererek, tek başınıza kalsanız da, en ağır cezalara maruz kalsanız da doğru söylemeye devam edin şeklinde konuştu.
Bu temenninin altına kim imza atmaz ki? Kendisini, bu konuda, canı gönülden destekliyor ve bilim insanlarımızı, konuşmaya davet ediyoruz. Yoksa, tarihe korkak ve donanımsız olarak geçecekler.
Peki bilim insanlarımız korkak ve donanımsızlar mı?
Kesinlikle öyle olduklarını sanmıyoruz. Tam aksini ispatlayacak on binlerce örnek bulunabilir.
Ama gözden kaçan önemli bir nokta var. Onlar politikacılar gibi hırçın değiller. Narin bir çiçek misali, yeşermeleri, büyümeleri ve ürün verir hale gelmeleri için çok uygun koşulların olması gerekir.
Konuş deyince konuşmazlar. Konuşmaya başladıklarında da sus deyince susmazlar.
Ve onlar olmadan, yani bilimde ve teknolojide yol kat etmeden, bin defa da seçim kazansanız, dünyanın en başarılı ve en çalışkan lideri de olsanız, ülkenizi dünya birinci ligine çıkartamazsınız...
Dershanelerin 2013’te kapanacağını bizzat Başbakan Erdoğan açıklamıştı. Hem de defalarca...
Haber ajansları ve internet siteleri de aylardır, Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’nın 2013-2014 eğitim öğretim yılı itibariyle, Seviye Belirleme Sınavı SBS’nin kaldırılacağına ilişkin sözlerini flaş haber diye geçiyor.
Benzer açıklamalar, daha önce de yapılmıştı. Hem Bakan Avcı hem de Başbakan Erdoğan tarafından.
Peki bu mümkün mü?
Evet demek çok zor.
SBS kalkar mı?
Rize’de yarın çok önemli bir toplantı var. Başbakan’ın da katılacağı Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Geliştirme Vakfı Kurucular Kurulu toplantısında, üniversitenin nasıl şaha kalkacağı tartışılacak.
Vakıfta, kendi alanlarında, önemli işlere imza atan çok başarılı isimler var. Ama kurulalı neredeyse bir yıl olmasına karşın hala bir yol kat edebilmiş değiller. Oysa ellerinde çok büyük olanaklar ve arkalarında çok etkili bir destek var.
Altı ay kadar önce orada Genç Bakış yaptık. Öğrenci memnuniyeti çok yüksek değildi. Bu yılın puanlarına bakıldığında da adeta yerlerde sürünüyorlar. Rektörleri birkaç hafta önce kendi kontrolü dışında çıkan bir ilan yüzünden görevinden ayrılmak durumunda kaldı. Bir kent üniversitesi olarak da parmakla gösterilir olmanın çok uzağında...
Henüz çok yeni bir üniversite. Çıtanın yüksek olması elbette beklenemez. Ama aynı dönemde kurulan ve arkasında devlet desteği dışında hiçbir desteği olmadığı halde çok iyi durumda olan üniversitelerimiz var. İşte onlarla kıyaslandığında, çok yol kat etmesi gerekiyor...
Bu satırları daha okumaya başlar başlamaz, hiç kimse öküzün altında buzağı aramaya kalkmasın. En az onlar kadar bizler de tıpkı diğer
Milli Eğitim Bakanlığı gibi çocuklarımızın geleceğine yön veren bir kurum, bırakın yargıyı kandırmayı, bunu aklından bile geçirmemeli. Ama maalesef bu mümkün. Hem de belgeleriyle!..
MEB bürokratları, iki yılda bir bakan ve sınav sistemi değiştiği için sanıyorlar ki, yaptıkları yanlarına kar kalacak. Ama günün birinde hukukçu bir veli çıkıyor ve onlara, sadece hukuk dersi vermekle kalmıyor, yargıyı nasıl kandırdıklarını da belgeleriyle ortaya koyuyor. Bundan sonrası, yargının ve siyasetin görevi. Eğer onlar da, hukukun üstünlüğünün gereğini yerine getirmeyeceklerse, söyleyecek sözümüz yok!..
Boş kontenjanlar?
Sınav sisteminden kaynaklanan hatalar nedeniyle, fen ve anadolu liselerinde hemen her yıl 7-8 bin kontenjan boş kalıyor. Hem de en iyi liselerde ve kapıda yüz binlerce öğrenci o okullara girmek için can atarken!..
Peki, bu hata bir yapılır, iki yapılır, sonsuza kadar devam eder mi?
Eğer yaşadığınız ülke Türkiye ve muhatabınız da MEB ise her şey mümkün!
Fen ve Anadolu liseleri ile kolejlerde ikinci kayıt dönemi devam ediyor. Görünen o ki, kontenjanlar yine dolmayacak.
Ama kolejler, imam hatipler ve meslek liselerinde kayıtlara devam edilirken, fen ve Anadolu liselerinde kayıtlara son verilecek.
İşte bu noktada cevap bekleyen soru şu:
29 Ağustos’ta kayıtlar bittiğinde hâlâ kontenjan açığı olursa, ne olacak?
Önceki yıllarda, MEB, bu konudaki tüm uyarıları duymamazlıktan gelerek, açık kontenjanla okulların başlamasına izin verdi.
Son üç yılda, en iyi okullarda, hemen her yıl 7, 8 bin kontenjan boş kaldı.
Ama bu yıl durum çok farklı.
Orhan Pamuk’un Hürriyet’e verdiği röportajın yankıları devam ediyor. Özellikle de Robert Kolej’e yönelik sözlerine tepki yağıyor.
Eski mezunlar, “Pamuk ya Robert’te okumadı ya da anlattığı başka bir okul” diyorlar. Nobel Ödülü’nün kendisini havaya soktuğunu ama Robert isminin de en az o ödül kadar değerli olduğuna vurgu yapıyorlar. Bugüne kadar dünya edebiyat ödülü alan 110 kişi var ama aklınıza 20’si gelmez. Oysa Robert dün de bugün de yarın da hep hatırlanacak saptamasında bulundular.
Pamuk’u, kıskandıkları için eleştiriyorlar diyenler de yok değil. Ama genel kanı, bu kez “baltayı taşa vurduğu“ yönünde!
Dünkü görüşlerin çoğunluğu kadın yazarlara yönelikti. Bizim okulumuz çok sosyaldi ama erkekler bölümünü tam bilmiyoruz şeklindeydi. Bugün de okulun, o döneme yakın erkek mezunlarından görüş aldık. Her ne kadar Nobel ödülleri olmasa da, işlerinde Pamuk kadar başarılı olanlardan!...
İşte onlardan bazılarının konuya ilişkin sözleri:
‘Söylemleri şaşırtıcı’
Nobel ödüllü yazarımız Orhan Pamuk, Hürriyet’e verdiği röportajda, öğrencilik yıllarını anlatırken “Ortaokul ve lisede okuduğum bütün edebiyat kitaplarını bulup, okuyup şöyle bir makale yazmayı düşünüyorum: ‘Ben Orhan Pamuk. Okulda altı yıl edebiyat okudum. Şimdi dünyaca ünlü bir yazarım. Bu kitaplar bana ne öğretti? Edebiyatçı olmama nasıl yardımcı oldu? Neye yaradı?’ Hiçbir şeye!..
Bir tek Sait Faik diye bir yazarın olduğunu lisede öğrendim, o kadar...” diyor.
Ve hemen akla şu soru geliyor:
Orhan Pamuk, ortaokul ve liseyi nerede okudu?
Dersleri sürekli boş geçen ya da kaymakamın, mal müdürünün veya ücretli vekil öğretmenlerin derse girdiği bir Anadolu kasabasında mı, yoksa kitabında ele aldığı İstanbul’un varoş semtlerindeki liselerden birinde mi?..
6 yılda, edebiyat ve insanlık adına hiçbir şey öğrenemediği lise hangisi?
Siz olsanız merak etmez misiniz?