Üniversite artık gençlerin ilgisini neden çekmiyor?

8 Ocak 2012

Üniversite sınavları için başvurular devam ediyor. Ama ortada ne bir heyecan var ne de olağanüstü bir başvuru. Üstelik katsayılar da sıfırlanmış durumda.
Bu ataletin en büyük nedeni, işsizlik sıralamasında, üniversite mezunlarının ilk sırada yer almaları. Onca yıl çalışıp, çabalıyorsunuz, üstüne üstlük dünyanın parasını harcıyorsunuz ve ödülünüz işsizlik oluyor.
Durum böyle olunca da üniversiteye olan talep, artacağına daha da azalıyor. Bu durumun analizinin iyi yapılması gerekiyor. Eğitime küsen bir gençliği, yeniden üniversiteyle barıştırmak hiç kolay olmaz.
Pek çok ülke bu sıkıntıyı yaşıyor. Ayrıca yükseköğretime o kadar büyük yatırımlar yapılıyor ki böylesi bir küskünlük karşısında onlar ne olacak?
Hemen hemen tüm iller artık fabrika yerine üniversite istiyor. Siyasiler de bu isteklerini hemen yerine getiriyor. Çünkü üniversite öğrencisini hemen herkes altın yumurtlayan tavuk olarak görüyor. Ama artık gençler de anne babaları da uyandı. Ve ayrıca ekonomik olarak tükendiler.Bu yüzden yeni açılımlar gerekiyor. Yoksa sorunun boyutları giderek altından kalkılamayacak hale gelebilir...

Yazının Devamı

Temel eğitim 13 yıla çıkacakmış!..

7 Ocak 2012

Temel eğitim ne kadar uzarsa o kadar iyi olur. Genel kanı bu yönde. Ama nasıl uygulanacağı, sürenin uzamasından, çok daha önemli!
Örneğin 8 yıla çıktı da ne oldu?
Öğrenciler bilgi hamallığından kurtuldular mı? Daha donanımlı hale geldiler mi? Evet demek o kadar zor ki!
13 yıla geçmeden önce, mutlaka, 8 yılın bir muhasebesi yapılmalı, artıları, eksileri bir bir tespit edilerek, ona göre yeni bir yol haritası çizilmelidir.
Yoksa sürenin uzaması hiçbir anlam ifade etmez...

Bu bir zorunluluk mu?

Yazının Devamı

Ahmet Hakan: Hiç sağcı olmadım

6 Ocak 2012

Genç Bakış’ın bu haftaki konuğu Ahmet Hakan’dı. Öğrenciler karşısında uzun süre renk vermemeye çalıştı. Soruları, evet, hayırla geçiştirdi. Ama rahatladığında, en zor konularda bile samimi açıklamalarda bulundu.
İşte Arel Üniversitesi’nde gerçekleşen programda bazı satır başları:

İnançlı insanım ama...
- Benim inancım hiçbir zaman değişmedi, her zaman inançlı bir insanım. İdeolojim, dünya görüşüm değişti. Sadece ve sadece bulunduğum televizyon kanalından daha geniş bir medyaya geçmiş oldum. İkincisi ben hayatım boyunca hiç sağcı olmadım. İmam Hatip’te okurken de olmadım, İlahiyat’ta okurken de, Refah Partiliyken de. Sağcılık benim için bir Müslüman’ın uzak durması gereken biri ideolojidir. Şimdi bu AK Parti çıktı, muhafazakâr, demokrat, sağcı filan oldu, bütün Müslümanlar kendilerini sağcılık gibi bir kategorinin içine sığdırıverdiler.
- 28 Şubat döneminde de gazetecilik yaptım, hiç Çankaya Köşkü’ne çıkmadım, Erbakan hariç hiçbir başbakanla görüşmedim. Erbakan’ın uçağına da binmedim. Önemli olan güç karşısında gazetecinin nasıl durduğudur. Ben güç karşısında kalemimi satmıyorum, değiştirmiyorum. Eğer kalemimi sattıysam şimdi Erdoğancı olmam gerekmez mi, Erdoğan

Yazının Devamı

Yayın ve refere sayıları ne anlama geliyor?

5 Ocak 2012

Ölçe ve değerlendirme olmadan eğitimde kaliteyi belirlemek mümkün değil.
Bilimdeki ölçülebilir kriter ise bir süre öncesine kadar bilim insanlarımızın yayın sayısıydı. Sonra refere sayıları gündeme geldi. Yani kaynak gösterilmeyen bir bilimsel yayının, çok da önemli olmadığı fikri kabul görmeye başladı. Şu anda tartışılan konu ise üretilen fikrin, başta teknolojiye dönüşümü olmak üzere hayatımıza ve üretilen ülkeye katkısı... İşte bu süreçte, geç de olsa, bu konular bizde de konuşulmaya başlandı. Evrensel bilime katkısı olanlar, öyle ya da böyle ödüllendirilir hale geldi. Keşke daha fazlası yapılsa...
Ama bu noktada çok yayını olan hocalar iyi diğerleri kötü diye bir kanı da oluşmamalı.
Bazı hocalarımızın üzerinde öylesine ders yükü var ki, bırakın bilimi, başlarını kaşımaya vakitleri yok. Aynı şekilde bazı alanlar var ki ağzınızla kuş tutsanız yayın şansınız yok. Yani kriterler ve süreçler çok adil değerlendirilmelidir.
Bir de bu işin tüccarlarını çok iyi izlemek gerekir. Başkalarının yayınlarına “kaynak” olanları, parayla yayın sayılarını artıranları ve özellikle de yeni hiç bir şey üretmeden bilim adına çığırtkanlık yapanları, çok iyi ayırt etmeliyiz. Yoksa, ömrünü

Yazının Devamı

Ne kadar zengin bir ülkeyiz?..

4 Ocak 2012

Zenginliğin sınırı yok. Kimi cebinde bin lira varken kendini zengin hissediyor, kimi de milyar dolarları olsa da hâlâ mutsuz.
Ülkeler için de durum farklı değil.
Bazen öyle konularda kısıntılar yapılıyor, bazen de öylesine büyük harcamalar gerçekleştiriliyor ki kafanız karmakarışık oluyor.
Örneğin Anayasal bir zorunluluk olan temel eğitimi, ekonomik sıkıntıları bahane göstererek yaygınlaştıramayan, hâlâ birleştirilmiş sınıflarda eğitim yapmak zorunda kalan, öğrencilerine doğru düzgün yurt ve burs olanağı sağlayamayan bir ülke, bir anda kalkıyor, zengin fakir ayrımı yapmaksızın her öğrenciye bedava kitap veriyor. O da yetmiyor, herkese tablet vermeye hazırlanıyor...
Büyük düşünmek, elbette takdire şayan bir durum. Ama eğitime ayrılan kaynakları, doğru kullanmak da bir o kadar önemli!

Tablet devrimi?..

Yazının Devamı

2012 sınav ve dershane maratonu başlıyor?

3 Ocak 2012

Üniversite başvuruları bugün başlıyor. Katsayılar kalktığı için rekor başvuru bekleyenler var. 2 milyon rakamı telaffuz ediliyor. Ama afla üniversiteye geri dönenler ve dövizli askerlikte olduğu gibi katsayı mağduriyetinde de dağ fare doğurursa hiç şaşırmamak gerekir...
Üniversiteye girmek artık sorun olmaktan çıktığı için meslek lisesi mezunlarının, üniversiteye girememe gibi bir sorunları zaten kalmamıştı.
Tıp ve hukuk gibi çok yoğun ilgi gören fakültelere girmeleri de imkânsız değil ama çok zorlu bir süreci gerektiriyor. Çünkü çok güçlü rakipleri var.
Fen ve anadolu liseleri ile kolejlerden mezun olanların hedefinde de öncelikle tıp, hukuk ve benzeri popüler fakülteler bulunuyor.
Üstelik bu okullarda öğrenim görenlere, bu fakültelerin istediği puan türüne göre eğitim verilirken, meslek lisesi mezunlarına okudukları derslerden hiç soru sorulmuyor.
Dolayısıyla, bir meslek lisesi mezununun tıbbı, hukuku kazanması için çok uzun süreli dershaneye gitmesi ve geceli gündüzlü çalışması gerekiyor.
Bu koşullarda bile iddialı üniversitelere değil, anacak kıyıda köşede kalan devlet üniversitelerine ya da vakıf üniversitelerinden birine girebilirler.

Yazının Devamı

‘Kişiliğiniz yoksa öbürleri hiçtir’

1 Ocak 2012

Geldi, gelecek derken işte bir yıl daha sona eriyor. Eminim ki 2012 de göz açıp kapayıncaya kadar geçecektir.
Yılların nasıl hızlı gelip geçtiğini görmek için geriye dönüp bakmak yeter.
Önemli olan, hemen her koşulda, geride hoş bir seda bırakmaktır.
En önemlisi de kendiniz için.
Çünkü siz yoksanız, gerisi hikâye?
“İşte size bu konuyu çok çarpıcı bir şekilde anlatan bir anekdot:
Hoca tebeşirle tahtaya kocaman bir (1) rakamı yazıyor.

Yazının Devamı

Üniversiteye girmek artık hayal değil!

1 Ocak 2012

Üniversite kayıt maratonunun başlaması, sınava hazırlanan 1.5 milyon adayı heyecanlandırmaya yetip de arttı. Ama mümkün olduğunca sakin olmalarını öneriyoruz. Çünkü üniversiteye girmek artık sorun değil. Hele hele paranız varsa. Önceki yıl 115 bin, geçen yıl da 100 bine yakın kontenjan boş kaldı. Hem de çok iyi bölümlerde, hem de sadece vakıf üniversitelerinde değil, devlet üniversitelerinde de. Bunun en önemli nedeni ise, iyice şişirilen kontenjanlar ve işsizlik sıralamasında ilk sıraya üniversite mezunlarının yükselmiş olması. Yani, üniversiteyi düşünen adayların panik olmalarına gerek yok. Önemli olan doğru üniversiteden de çok, doğru meslek seçiminin yapılması. İşte bu süreçte yapacağınız en önemli iş, ileride severek yapacağınız ve kolay iş bulabileceğiniz bir meslek konusunda karar vermektir...
Geleceğinizi, sakın içi boş vaatlere ve tesadüflere bırakmayın! Testlere olduğu kadar, üniversiteleri, meslekleri ve en önemlisi de kendinizi tanıma konusuna daha fazla zaman ayırın. Bu süreçte, her zaman olduğu gibi Milliyet zaten hep yanınızda olacak.
Yeni yılda, hayallerinizin, özellikle de üniversite hayallerinizin gerçekleşmesini dileriz...

Yazının Devamı