YÖK ne yapmaya çalışıyor?

6 Ocak 2009

YÖK’ün teknik ve mesleki eğitim fakültelerine yönelik kapatma kararını daha önce sizlerle paylaşmış ve tartışmaları da beraberinde getireceğini söylemiştik. Aynen öyle oldu. Son bir haftada aşağıdakine benzer binlerce mail geldi. Hemen hepsinde de YÖK’ün aldığı karar eleştiriliyor. Önce mektubu okuyalım. Sonra da kim haklı, kim haksız ona bakalım. İşte mektup:
“Teknik öğretmenler olarak 15 yıldır mücadelesini verdiğimiz unvan hakkımızı istiyoruz.
YÖK teknoloji fakültelerini kurmak amacıyla teknik eğitim fakültelerini kapatma kararı almıştır. Bu fakültelerin teknik eğitim fakültelerine eş olmadığını açıklamış ve okuyan öğrencilerin girdikleri şartlarda ve unvanlarda kalacaklarını ilan etmiştir.
Mühendisliğe geçme ihtimallerinin ise ek yönetmeliklerle belirleneceğini açıklayıp topu Meclis’e atmıştır. Türkiye’de mezun durumdaki on binlerce teknik öğretmenin tekrardan en az 1 yıl gibi bir sürede eğitime alınamayacağı, böyle bir yöntemi ne üniversitelerin kaldırabileceği ne de teknik öğretmenlerin oturmuş sosyal yaşamlarının kaldıramayacağı bariz ortadadır.
Bizler unvan sıkıntımızı gidereceği umuduyla medet umarken, tasarı mühendislerin tamamına öğretmenlik yolunu açmış, bizleri

Yazının Devamı

Eğitim sektörü de krizde

4 Ocak 2009

Küresel ekonomik kriz bütün dünyayı ve bütün sektörleri etkilediği gibi, eğitime de büyük darbe vuracağa benziyor. İlk sinyalleri aylar öncesinden gelmişti. Ama Ankara’daki bir okul sahibinin intiharı, durumun görünenden de vahim olduğunu ortaya koydu.
Devlet öğretim kurumlarında yatırımlar neredeyse durma noktasına geldi. Okullar, üniversiteler hayati ihtiyaçlarını bile bazen karşılayamıyor. Özel öğretim kurumlarında ise kriz her yönü ile kendisini hissettirmeye başladı. Dersane ve özel okullarda, önümüzdeki öğretim yılında ciddi bir öğrenci kaybı söz konusu. Ötelenen ya da ödenmeyen taksit oranı giderek yükseliyor. Bankalar ise, okul kurucularına verdikleri kredileri bir an önce geri istiyor...
Velilerin hali de ortada. Çocuklarına bırakacakları en büyük mirasın eğitim olduğu bilincindeler ama önce önlerini görmek istiyorlar. Geldikleri nokta ise fedakârlık boyutlarını çoktan aşmış durumda.
Dersane, özel okul, kreş, kurs, servis, yurt, cep harçlığı derken belleri öyle bükülmüş hale geldi ki, önümüzdeki bir kaç yıl içinde ayağa kalkıp, sektöre taze para aktarmaları hiç de mümkün gözükmüyor.
Hiç bir şey, artık eskisi gibi değil. Veliler, hemen her alanda olduğu gibi eğitim

Yazının Devamı

Patrondan al haberi

3 Ocak 2009

Diğer kurumlarda da âdet midir bilmiyorum. Bizim patron, her bayram ve yılbaşında bir mektup gönderir. İçerisinde hem bizlerle hem de Türkiye ve dünyayla ilgili çok önemli tespitler olur. Bazıları okumadan atar. Ben ise her defasında satır aralarında bir şeyler yakalamaya çalışırım.
Görünen o ki 2009 zor bir yıl olacak. Mektupla gelen çikolata bile kesildiğine göre anlaşılan kriz büyük. Üstelik zam da yok. Böylesi durumlarda eski yayın yönetmenlerimizden Doğan Heper’in hiç değişmeyen bir öngörüsü vardı:
“Aydın Bey’in mutlaka bir bildiği vardır...”
Krizleri hiç sevmiyorum. Önceki krizlerde önce cumhuriyet altınımız, ardından Milli Piyango biletlerimiz gitmişti. Şimdi de çikolatamız. Yılbaşıları için kala kala mektup kaldı. Ama düşünürün de söylediği gibi, en değerli hediye, bilgi, tecrübe, öngörü ve nasihat. İşte mektupta da onlar var:
“Değerli Çalışma Arkadaşım,
2008 yılı hem dünya hem de ülkemiz için zor bir yıl oldu. Küresel finansal krizin sonbaharda iyice alevlenmesi, tüm dünyada ülkeleri ve kuruluşları keskin önlemler almaya itti. Doğan Grubu olarak biz de bundan etkilendik.
Önümüzdeki bir iki yılın Türkiye’de ve dünyada sıkıntılı bir yıl olacağı öngörülüyor. Küresel

Yazının Devamı

Eğitime şaşı bakış

2 Ocak 2009

Bir yılı daha geride bıraktık. Zaman ne kadar hızlı geçiyor. Oysa 2000'i ne kadar da çok beklemiştik. İlk günü, dün gibi hatırlıyorum. Aradan 8 yıl geçmiş. Herhalde 2009'da aynı hızla geldiği gibi gider...
2008, eğitimde ciddi değişimlerin yaşandığı bir yıl oldu. Umutların ya da karamsarlığın arttığını söylemek yanıltıcı olur. Ama A'dan Z'ye her şey değişti ve değişmeye devam ediyor. Etkilerini de zamanla göreceğiz.
Yeni yılın bu ilk yazısında, geçen yıl, devleti yönetenlerin ve eğitime yön verenlerin eğitime, gençlere, öğretmenlere bakış açılarını özetleyeceğim. Bir sonraki yazımda da beklentilerimizi.
Abdullah Gül: Yaptığı rektör atamaları nedeniyle Cumhurbaşkanlığı makamını tartışmalı hale getirdi. Bu durumdan kendisi de rahatsız. YÖK yasasının değişmesini istiyor.
Üniversitelerden, eğitim kurumlarından ve gençlerden uzak bir profil sergiliyor. Çankaya Sofrası'na hâlâ öğretmenleri davet etmedi.
Recep Tayyip Erdoğan: Eğitimi, gençleri, öğretmenleri, Çelik'e havale etmiş durumda. Arada bir açılışlara katılıyor, eline verilen bilgileri okuyor, o kadar. Çocuklarımızı dershane ve sınav garabetinden kurtaralım dedi. Tam tersi oldu. Gelişmeleri uzaktan izliyor. Pek çok konuda

Yazının Devamı

Söylet’in hayalleri ve Sezer-Gül

31 Aralık 2008

İstanbul Üniversitesi’nin yeni rektörü Prof. Yunus Söylet’e öncelikle başarılar dileriz. Öyle ya da böyle, o artık Türkiye’nin en eski ve en büyük üniversitesinin rektörü. Umarız çok çalışır ve icraatlarıyla, kendisi hakkında düşünülenlerin tümüyle yanlış olduğunu ortaya koyar...
Seçim öncesinde, diğer adaylarla olduğu gibi, Söylet’le de uzun uzadıya görüştük. Rektörlük koltuğuna oturduğunda neler yapacağını sorduk. İşte bu görüşmeden akılda kalan satırbaşları:
- İstanbul Üniversitesi bugünkü hantal yapısından kurtarılacak
- Çapa ve Cerrahpaşa tıp fakülteleri yıkılıp ihtiyaca cevap verecek şekilde yeniden inşa edilecek
- İkitelli’de yeni kampus alanı kurulacak
- Avcılar Kampusu teknopark haline getirilecek
- Partizanlık kesinlikle yapılmayacak

Yazının Devamı

Çankaya, tarafsızlığını hepten yitirdi

30 Aralık 2008

İstanbul Üniversitesi’nde, Başbakan Erdoğan’ın aile doktoru Yunus Söylet’in rektörlüğe atanması hiç de şaşırtıcı olmadı. Çankaya’dan demokrasi ve tarafsızlık bekleyenler, bir kez daha hayal kırıklığına uğradı. Gül, tercihini sandıktan yana değil, kendisini o koltuğa oturtan iradeden yana kullandı.
İstanbul Üniversitesi bir uçtan, diğer uca nasıl geldi? Sadece Erdoğan ve Gül’ün desteği ile mi? Kesinlikle hayır. Bu konuda Sezer’den Teziç’e, Alemdaroğlu’dan öğretim üyelerine, öylesine vahim yanlışlar yapıldı ki, “Kesinlikle mümkün değil“ denilen bir ilke daha imza atıldı.
Öğretim üyelerinin sadece yüzde 20’sinin oyu ile İstanbul Üniversitesi rektörlüğü koltuğuna oturan Söylet, daha önce de Tabipler Odası Başkanlığı’na aday olmuş ama kazanamamıştı. Daha sonra hükümet kontenjanından YÖK üyesi oldu. Bir yıl kadar bu koltukta oturdu. Bir ay önce de YÖK üyeliğinden istifa edip, rektörlüğe aday oldu.
Seçimlerde ilk 6’ya girmesi halinde rektörlüğüne kesin gözüyle bakılıyordu. Ama öylesine bir seçim kaosu yaşandı ki, ortaya tam 13 aday çıktı, oylar parçalandı ve o hiç kimsenin ummadığı bir şekilde sandıkta ikinci oldu. Artık gerisi kolaydı. YÖK‘de yapılan oylama sonunda, Çankaya’ya ilk

Yazının Devamı

Kim haklı kim haksız? Çankaya mı, YÖK mü, Hukuk mu?

28 Aralık 2008

Dokuzeylül Üniversitesi ile ilgili yargı kararı, çok önemli tartışmaları da beraberinde getirdi. Örneğin YÖK ve Cumhurbaşkanı’nın rektör atamadaki yetkileri ve aldığı kararlar! Artık bir bir sorgulanıyor. Bu konuda çok sayıda hukukçu ve yetkili ile görüştüm. Gürüşmeye de devam edeceğim. Çünkü her seferinde çok daha farklı bilgilere ve ayrıntılara ulaşıyorum. Ki bunların hepsi de, bir vatandaş olarak vâkıf olmamız gereken bilgiler. Her ne kadar devletin en tepesindekiler, aynı özeni göstermeseler de!..
Dokuzeylül sürecini ta en başından bugüne tek tek ele alalım ve doğrular, yanlışlar nerede hep birlikte irdeleyelim.
. Tüm yanlışların kaynağı YÖK yasası. Rektör adaylığı sürecinde, tam gün statüsünün nerede başlayıp nerede biteceği konusunda bir netlik yok. Part-time çalışan bir öğretim üyesi, aday olmadan önce mi, seçim yapıldıktan sonra ilk 6’ya girdiğinde mi, YÖK’ün Çankaya’ya göndereceği 3 kişilik listeye alındığında mı, yoksa rektör olarak atandıktan sonra mı tam güne geçmek için başvuracak ya da tam güne geçmiş olacak?..
. Bu konuda tüm kurumlar farklı düşünüyor. YÖK’ün, “geçmişte de böyle yapılıyordu” gerekçesine, hukukçular kesinlikle itiraz ediyor. “Kötü emsal, emsal

Yazının Devamı

Cumhurbaşkanlığı tartışma makamı değildir!

27 Aralık 2008

Dokuz Eylül Üniversitesi’ne yönelik yargı kararları, Cumhurbaşkanlığı makamını yeniden tartışmalı hale getirdi. Oysa bazı makamların, her türlü gerginliğin ötesinde tutulması gerekir. Ki bunların en başında da Çankaya geliyor.
Türkiye bir hukuk devleti. Bu yüzden, hiç kimse yargı kararlarını yok sayamaz. Tam aksine, hukukun üstünlüğü için elbirliğiyle mücadele gerekiyor. Bu kurumların en başında da yine Çankaya var.
Cumhurbaşkanlığı, her ülkede olduğu gibi, ülkemizde de birliğimizin, bütünlüğümüzün, devletimizin sembolüdür. O sadece kendini seçenlerin değil tüm ülkenin cumhurbaşkanıdır.
Bütün bunları niye bir kez daha hatırlatma gereği duyduk? Çünkü, Cumhurbaşkanlığı makamı, Dokuz Eylül kararı nedeniyle kendisini hiç de hoş olmayan bir tartışmanın odağı haline getirdi.
Konuya ilişkin olarak Milliyet İnternet’teki habere yazılan yorumlar, bunun en açık göstergesi. Öylesine sivri eleştiriler vardı ki, haklı da bulsak içimize sinmedi. Çünkü eleştirilen makam, Atatürk’ün oturduğu makam.
Ağır eleştiri yönetenlere “Ne yapıyorsunuz, yakışık aldı mı?” diye çıkışmadan önce, onları bu noktaya getiren Sayın Gül’e sormak gerekir:
Rektör atamalarında daha özenli olunamaz mıydı?

Yazının Devamı