Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Bir yılı daha geride bıraktık. Zaman ne kadar hızlı geçiyor. Oysa 2000'i ne kadar da çok beklemiştik. İlk günü, dün gibi hatırlıyorum. Aradan 8 yıl geçmiş. Herhalde 2009'da aynı hızla geldiği gibi gider...
2008, eğitimde ciddi değişimlerin yaşandığı bir yıl oldu. Umutların ya da karamsarlığın arttığını söylemek yanıltıcı olur. Ama A'dan Z'ye her şey değişti ve değişmeye devam ediyor. Etkilerini de zamanla göreceğiz.
Yeni yılın bu ilk yazısında, geçen yıl, devleti yönetenlerin ve eğitime yön verenlerin eğitime, gençlere, öğretmenlere bakış açılarını özetleyeceğim. Bir sonraki yazımda da beklentilerimizi.
Abdullah Gül: Yaptığı rektör atamaları nedeniyle Cumhurbaşkanlığı makamını tartışmalı hale getirdi. Bu durumdan kendisi de rahatsız. YÖK yasasının değişmesini istiyor.
Üniversitelerden, eğitim kurumlarından ve gençlerden uzak bir profil sergiliyor. Çankaya Sofrası'na hâlâ öğretmenleri davet etmedi.
Recep Tayyip Erdoğan: Eğitimi, gençleri, öğretmenleri, Çelik'e havale etmiş durumda. Arada bir açılışlara katılıyor, eline verilen bilgileri okuyor, o kadar. Çocuklarımızı dershane ve sınav garabetinden kurtaralım dedi. Tam tersi oldu. Gelişmeleri uzaktan izliyor. Pek çok konuda yanıltıldığının hâlâ farkında değil. Üniversitesiz il bırakmadı. Ama pek çoğu tabela takmanın ötesine geçemedi. İşsiz gençlerin yüreğine de hâlâ su serpebilmiş izlenimi vermiyor.
Hüseyin Çelik: Eğitimden bıktı. Başbakan görevden alsa ya da koltuğumu değiştirse beklentisi içerisinde. Eski heyecanı kalmadı. Başbakan da dahil kim ne derse desin bildiğini okuyor.
Öğrencisinden öğretmenine, veliden bürokratlara büyük bir küskün kitlesi yarattı. Dershaneler onun döneminde altın çağını yaşadı. 2008'de doruğa çıktı.
Yusuf Ziya Özcan: Kendisini bu göreve öneren ve getirenleri bile zaman zaman hayrete düşürdü. Pot üzerine pot kırdı. YÖK hiçbir dönemde, onun döneminde olduğu gibi siyasetin güdümüne girmedi.
Ama katsayı ve benzeri konularda olduğu gibi, hâlâ iktidarın beklentilerini tümüyle karşılayabilmiş değil. Rektör atamalarında Cumhurbaşkanını da zor durumlara düşürdü.
Rektörler: Büyük bir değişim geçirdiler. Eskiler gitti. Yeniler geldi. Üniversiteler ve kamuoyundan çok YÖK ve Çankaya'ya bakıyorlar. Dün yasak dediklerine bugün evet diyorlar. Kafaları karışık.

Peki ya kurumlar?
Eğitime yön veren kurumlar da değişim sürecisinden fazlasıyla payını aldı. Devasa kurumlar tek kişinin ağzına bakıyor. İnisiyatifleri yok gibi. İşte 2008'de verdikleri izlenim:
MEB: Devasa bir bakanlık sanki hayali bir bakanlık haline geldi. Müsteşarı var mı yok mu belli değil. Hangi konuda nasıl davranacaklarını onlar da bilmiyor. Müfredat bir gün öyle, bir gün böyle. Sınavlara, ders kitaplarına, öğretmenlere ve öğrencilere bakış açılarını anlayabilene aşk olsun.
YÖK: Anayasa Mahkemesi'nden hallice. Eskiler, yeniler mücadelesini yeniler kazandı. Çoğunluk artık iktidardan yana. Her şeyi bir kalemde saf dışı bıraktılar. Ama donanımsızlıkları yüzünden sürekli hata yapıyorlar. Sonu nereye varacağı belli olmayan radikal değişikliklere imza atıyorlar. Böyle devam ederlerse, üniversiteleri kaos ortamına sürüklememeleri mucize olur.
ÖSYM: Gözü, kulağı YÖK'te. YÖK'ün dayatmasıyla ÖSS'de önemli değişikliklere hazırlanıyorlar. Getirisi götürüsü hesaplanmadan atılacak adımlar, sistemi düzeltelim derken daha da içinden çıkılmaz hale getirebilir.
TTK: Bakanın güdümüne girmiş durumda. Talim Terbiye Kurulu oysa ne amaçlarla kurulmuştu. Tarumar edildi. Adeta istenenleri onaylayan noter konumunda.
ÜAK: Üniversitelerarası Kurul'da da çoğunluk iktidar lehine değişti. Yeni kurulan üniversiteler ve yeni atanan rektörler, kendilerini atayan makamlara saygıda kusur etmemek için üç maymunu oynuyorlar.
Özetin özeti: İktidarlar gelir geçer. Ama eğitim kurumları öyle mi? Bugün o kurumları yönetenlere önerimiz, dün asıl görevlerini unutanların bugün nerede olduklarını iyi araştırmaları...