Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

İstanbul Üniversitesi’nin yeni rektörü Prof. Yunus Söylet’e öncelikle başarılar dileriz. Öyle ya da böyle, o artık Türkiye’nin en eski ve en büyük üniversitesinin rektörü. Umarız çok çalışır ve icraatlarıyla, kendisi hakkında düşünülenlerin tümüyle yanlış olduğunu ortaya koyar...
Seçim öncesinde, diğer adaylarla olduğu gibi, Söylet’le de uzun uzadıya görüştük. Rektörlük koltuğuna oturduğunda neler yapacağını sorduk. İşte bu görüşmeden akılda kalan satırbaşları:
- İstanbul Üniversitesi bugünkü hantal yapısından kurtarılacak
- Çapa ve Cerrahpaşa tıp fakülteleri yıkılıp ihtiyaca cevap verecek şekilde yeniden inşa edilecek
- İkitelli’de yeni kampus alanı kurulacak
- Avcılar Kampusu teknopark haline getirilecek
- Partizanlık kesinlikle yapılmayacak
- İktidar ile ilişkiler en üst düzeyde tutulacak ama AKP’nin arka bahçesi olmayacak
- Devri sabık ve küskün yaratılmayacak
- Eşimin örtülü olması onun kararı ve yeni bir şey de değil. Resmi toplantılara bugüne kadar katılmadı. Bundan sonra da katılmaz. Ama neden Baltalimanı’ndaki sosyal tesislerimize gidip yemek yiyemesin?
- Hedefimiz, İÜ’yü dünyanın en iyi 100 üniversitesi arasına sokmak.
Bekleyip göreceğiz. Sayın Söylet’i yaptığı her olumlu hizmetinde alkışlayacak, söylemleriyle ters düştüğünde, söylediklerini hatırlatacak, akademisyenliği unutup partizanlığa soyunduğunda da eleştireceğiz. Attığı her adım, geleceğe yönelik referansı olacak...
Gazeteciler sanki günah keçisi. Gelen kızıyor, giden kızıyor. Oysa sadece işimizi yapıyoruz. Rektörlük seçimi dün de sorundu, bugün de. Yapılanlar yanlış diye yazdığımızda, dün Sezer ve o günün YÖK’çüleri kızıyordu, bugün de bugünün makam sahipleri. Oysa biz dün neysek, bugün de oyuz.
Dün gelen mail’lerin yüzde 90’ı küfürle başlıyordu. Sezer’i, Gürüz‘ü, Alemdaroğlu’nu ve yaptıklarını neden eleştirmiyordunuz da, şimdi Gül’ü, Özcan’ı, Söylet’i eleştiriyorsunuz diyorlar. Oysa dün yazdıklarımıza bir göz atsalar, yüzleri kızaracak ama o kadar zahmete bile girmiyorlar.
En vahimi de “Dün yapılınca oluyor da, bugün neden olmasın?” gibi yanlışı yanlışla savunma noktasına gelmeleri. “Kötü emsal, hiçbir zaman emsal olamaz”. Hem hukuki olarak hem de ahlaki olarak. Ama bu en temel kural bile göz ardı ediliyor.
Rektör atamaları nedeniyle, Sezer’in kızdığı gazetecilerin en başında geliyordum. Gürüz ise YÖK’ü eleştirdiğim gerekçesiyle defalarca mahkemeye verdi. Hepsi de beraatla sonuçlandı. Çünkü bugün olduğu gibi dün de sadece ve sadece görevimizi yapıyorduk. Bugün bize kızanlar da, yarın en çok hak verenler arasında olacaktır...
Hiç arşiv karıştırmadan, “Zamanında Sezer’i neden hiç eleştirmediniz?” diye çalakalem küfür savuranlara, eski yazılarımdan yüzlerce örnek sunabilirim. Ama değil bu köşeye, gazetenin tümüne sığmaz. Onlara önerim, internete girip araştırsınlar. İşte birkaçı:
- Sezer, her şeye rağmen YÖK’ü koruyan taraf değil, tarafsız bir hakem konumunda olmalıydı. (29.05.2004)
- Sezer, hep, üniversitelerdeki demokratik ortamın güçlenmesini isterdi. En çok oy alan adaylar zaman zaman YÖK tarafından saf dışı bırakıldıklarında, çok sert söylemlerde bulundu. Ama daha önce o koltuğa atadığı rektörü, en yüksek oy almasına rağmen bu kez kendisi atamadı! Neden? (14.02.2006)
- Hatırlanacağı gibi, pek çok üniversitede, seçimlerde en yüksek oyu alan adaylar, YÖK ve Çankaya’dan veto yiyerek rektörlük koltuğuna oturamamışlardı. (29.09.2004)
- Özetin özeti: Seçimlerde en fazla oy alan aday değil, en az oy alan rektörlüğe atanmıştı. Önümüzde daha 22 rektörlük ataması var. Cumhurbaşkanı Sezer’in başkalarından beklediği özeni ve dikkati, bu aşamada kendisinin de göstermesi gerekiyor. (16.06.2004)
- Sezer-üniversiteler-YÖK deyince işte ilk aklıma gelenler: YÖK, rektörlük seçimlerinde en fazla oyu alanı liste dışı bırakınca, demokrasi dersi verdi.
En çok oy alanların rektör olması gerektiğini vurguladı. Ama, bu süreci en fazla ihlal eden kendisi oldu. Makamlara hak edenlerin gelmesi gerektiğini söyledi ama YÖK üyeliğine yaptığı ilk atamalarda aradığı tek ölçüt, iki Kemal’e karşı olanları, yani Alemdaroğlu ve Gürüz’ü sevmeyenleri YÖK üyeliğine atamak oldu. Rektörlere Çankaya davetini kaldırdı. Üniversite ziyaretlerini minimuma indirdi.
Anayasal bir kuruluş olan vakıf üniversitelerine hep karşı oldu. Üniversite sorunlarıyla uzaktan yakından ilgilenmedi. Hükümetler nezdinde girişimde bulunmadı. Özetin özeti: Hükümetler gelir gider. Kadrolaşır. Ama Çankaya farklı. Süzgeç işlevini yitirip noter durumuna düşerse, eleştiri oklarının hedefi haline gelebilir. Gül, değiştiğini lafla değil, icraatlarıyla da göstermelidir. (09.09.2007)
Özetin özeti: Dünden bugüne değişen bir şey yok...
Mutlu yıllar...