Dokuzeylül Üniversitesi ile ilgili yargı kararı, çok önemli tartışmaları da beraberinde getirdi. Örneğin YÖK ve Cumhurbaşkanı’nın rektör atamadaki yetkileri ve aldığı kararlar! Artık bir bir sorgulanıyor. Bu konuda çok sayıda hukukçu ve yetkili ile görüştüm. Gürüşmeye de devam edeceğim. Çünkü her seferinde çok daha farklı bilgilere ve ayrıntılara ulaşıyorum. Ki bunların hepsi de, bir vatandaş olarak vâkıf olmamız gereken bilgiler. Her ne kadar devletin en tepesindekiler, aynı özeni göstermeseler de!..
Dokuzeylül sürecini ta en başından bugüne tek tek ele alalım ve doğrular, yanlışlar nerede hep birlikte irdeleyelim.
. Tüm yanlışların kaynağı YÖK yasası. Rektör adaylığı sürecinde, tam gün statüsünün nerede başlayıp nerede biteceği konusunda bir netlik yok. Part-time çalışan bir öğretim üyesi, aday olmadan önce mi, seçim yapıldıktan sonra ilk 6’ya girdiğinde mi, YÖK’ün Çankaya’ya göndereceği 3 kişilik listeye alındığında mı, yoksa rektör olarak atandıktan sonra mı tam güne geçmek için başvuracak ya da tam güne geçmiş olacak?..
. Bu konuda tüm kurumlar farklı düşünüyor. YÖK’ün, “geçmişte de böyle yapılıyordu” gerekçesine, hukukçular kesinlikle itiraz ediyor. “Kötü emsal, emsal olamaz” diyorlar. Dahası, seçim süreci değil ama resmi adaylık süreci başladığında yani, YÖK’e bildirilen 6 kişilik listede, o da olmazsa Çankaya’ya gönderilecek 3 kişilik listede adayların kesinlikle tam güne geçmiş olmaları gerektiğini vurguluyorlar. Rektör atandıktan sonra yapılacak işlemler geç kalmış ve geçersiz değerlendirmesi yapıyorlar.
. Hukukçular, Çankaya’nın “Cumhurbaşkanı’nın yaptığı işlemler, yargı dışında tutulur“ savunmasına da, kesinlikle karşı çıkıyorlar: Tek başına karar verdiği durumlarda tamam ama rektörlüklük gibi zincirleme işlemlere, yargı yolu her zaman için açıktır. Rektörlük üç aşamalı bir işlem, ilki üniversitedeki seçim, ikincisi YÖK’ün 6 kişilik listeyi 3’e indirmesi, üçüncüsü de Cumhurbaşkanı’nın ataması. Böylesi üç halkalı işlemlerde, diğer halkaların ilk ikisi hatalıysa, üçüncü halka da sakat sayılır. Dolayısıyla işlem iptal edilir...
. Peki Prof. Füzün’ün, rektör olarak atandıktan sonra, tam gün için başvuruda bulunması, bu arada tam gün çalışmaya başlaması ve YÖK’ün de Füzün’ün atandıktan sonraki başvurusunu dikkate alarak geriye dönük karar alması hukuki mi? Danıştay ve İdare Mahkemesi eski yöneticilerine göre bu da mümkün değil:
Dilekçe vermek, tam güne geçme anlamına gelmez. Geriye dönük karar alınmaz. YÖK’ün karar verdiği gün, esastır. Ve bu karar, listelerin Çankaya’ya gönderilmesinden önceye ait olmalıdır. Cumhurbaşkanı’nın atama yaptığı gün, adayın kesinlikle tam gün yasasına tabi olması gerekir.
Peki Füzün bu durumda mıydı? Hayır! Yani hukukculara göre İdare Mahkemesi’nin kararı doğru. İtiraz merci olan Danıştay’ın da farklı yönde bir karar vereceği düşünülmüyor.
Bu durumda, bundan sonraki süreç ne olur? İşte bu konuda verilen bilgiler:
Çankaya’nın mahkeme kararına, bir hafta içinde itiraz etmesi gerekir. Mahkeme, bunu kabul de edebilir ret de. Kabul ederse sorun yok ama red ederse, ki gidişat o yönde, işte o zaman 30 gün içinde temyiz için Danıştay’a gidilir. Red ya da kabul durumunda her iki tarafın da Danıştay’a gideceğine daha şimdiden kesin gözüyle bakılıyor.
Peki bu süreçte ne olur? YÖK, Rektör Füzün’ün yerine başka bir ismi görevlendirir ve bu arada üniversite 7’inci ismi YÖK’e, YÖK de 3’üncü ismi Çankaya’ya bildirir ve Çankaya’da yeni bir ismi rektör olarak atar. Füzün yeniden Çankaya’ya gönderilir mi ya da yeni bir seçim olur mu? Hukukçular “hayır” diyor. Peki Mehmet Füzün yargıya başvurur mu? O da “hayır başvurmam, yeterince demoralize oldum” şeklinde konuşuyor.
Bu arada YÖK’ün, Alemdaroğlu da İstanbul Üniversitesi rektörü olduğunda aynı durumdaydı iddialarını, kendisine sorduk. Kesinlikle “hayır” dedi. “Seçimlerden en az bir ay önce, tam güne geçmiştim” açıklamasını yaptı.
Özetin özeti: Ben yaptım oldu devri, artık çok gerilerde kaldı...