Diyalog Bu soruya, Türkiye koşullarında evet demek o kadar zor ki! Doğramacı'nın YÖK başkanlığı dönemindeydi, bir gecede profesör sayısı ikiye katlandı. Akademik hiçbir çalışması olmayan pek çok sanatçı, öğretim elemanı o dönemde profesör oldu. Hatta içlerinde lise mezunları bile vardı.Şimdi biraz rayına oturdu. Eskiden 10'a yakın farklı profesör bulunuyordu. Profesörlük, bir dönem çok zordu. Kadro açılması için yıllarca beklenirdi. Sonra YÖK'le birlikte müthiş kolaylaştı. Bir dönem sonra yeniden ulaşılması çok zor hale getirildi. Şu anda yine bol keseden dağıtıldığı söylenebilir.Birkaç yabancı dil bilmeyen, uluslararası yayını olmayan, bu yayınları refere edilmeyen, toplumsal katkısı bulunmayan, yeterince araştırması, yayını ve doktora öğrencisi olmayanların profesörlüğü hele hele bilim adamlığı, sadece Türkiye'de değil bütün dünyada tartışma konusu. Zaten oralarda profesörlükten çok doktora unvanı kullanılıyor. Bizde profesörden geçilmiyor... İsminin önünde akademik unvan olan herkes bilim insanı mı? Örneğin araştırma görevlileri, doktor, doçent ve özellikle de profesörlerin hepsi bilimle haşır neşir mi? Bilim deyince akla YÖK, üniversiteler ve TÜBİTAK benzeri kurumlar geliyor.
Diyalog Peki sizce bayram ne anlama geliyor? Tatil mi, İslami bir gelenek mi yoksa coşkuyla kutladığımız bir hoşgörü günü mü?Hepsi bir arada diyenleriniz gibi, hayır hiçbiri değil diyenler de mutlaka çıkacaktır. Buluştuğumuz ortak noktaların sayısı giderek azalıyor.Türkiye'nin önümüzdeki süreçte belki de en önemli sorunu bu. Ama bunun farkında bile değiliz.Ortak kültürel değerlerin öğretildiği, kalıcı davranışa dönüştüğü adreslerin en başında okullar geliyor.Peki okullar bu misyonunu yerine getiriyor mu?Evet demek o kadar zor ki! Ülkesini yeterince sevmeyen, fırsat bulduğunda yurtdışına kaçmak isteyen, ulusal değerlerden hızla uzaklaşan, manevi değerlerde uçlarda dolaşan, üretmekten çok tüketmeyi düşünen ve amaçları için her yolu mübah gören nesiller sizce kendiliğinden mi yetişti? Yoksa bugünkü çarpık eğitim sisteminin ürünleri mi?Okulunu, derslerini, öğretmenlerini sevmeyen gençlerin, ailesine ve geleneklerimize karşı mesafeli olması sizce tesadüf mü? Hele bir düşünün! Oturup siz karar verin! Nerede o eski bayramlar diyenlerden değilim. Ama sanki bugünkü bayramlarda bir eksiklik var. Tıpkı diğer pek çok alanda olduğu gibi. YÖK'le ilgili tartışmaların ardı arkası kesilmiyor.
Diyalog Baskan, YÖK ilk kurulduğunda, Doğramacı'nın yanında sekreter olarak göreve başlamış, oturduğu yerden, profesörlüğe kadar yükselmişti. Birçok üniversitede derslere de giriyormuş. Hayret, Özkan'ı nasıl ikna edemedi! Şaşırdım. Oysa, bir başkanın arayıp da bulamayacağı donanıma sahipti!..Yusuf Ziya Hoca çok dikkatli olmak zorunda. Yaptığı, yapmadığı her şey artık medyanın gözetimi altında. Oturduğu koltuk ne acemilik kaldırır ne de kin ve husumet. Birilerinin gazına gelip taşeronluk ya da tetikçilik yapmaz diyor onu tanıyanlar. Çelik gibi politikacı da değil. O hâlâ bir eğitimci ve bir bilim insanı. Bu yüzden, önyargılardan uzak bir şekilde, yapabileceği konular üzerinden değil de, yaptıklarına göre değerlendirmek, sanki çok daha doğru olacak.İlk hafta karnesi, acemice söylemleri dışında, fena değil. Amacını aşan açıklamalarda bulundu. Örneğin, "Rektörler bazen yasaları da göremesin" gibi. Sanıyorum zaman içerisinde daha özenli, daha temkinli olacak. Yöneticilik, okumakla öğrenilmiyor. YÖK başkanlarının daha önce rektörlük yapanlar arasından seçilmesi bu yüzdendi. Ama mademki artık o koltuğun sahibi o, oturup öğrenecek. En azından yaptığı işlerin, güncel tartışmaların ya da
Diyalog Milli Eğitim Bakanı Çelik, bu konudaki "nabza göre şerbet" tutumu nedeniyle ne İsa'ya yaranabiliyor ne de Musa'ya. Toplumun her kesiminden kendisine tepki var. Bugüne kadar laik kesimlerden ağır eleştiri alıyordu. Ama görünen o ki İslami çevrelerin Çelik'e tanıdığı süre de çoktan dolmuş.MAZLUMDER Kocaeli Şubesi, Bakan Çelik'i, TÜBİTAK Bilim Olimpiyatları'nda dereceye giren başörtülü bir öğrencinin ödül alması sırasında sergilediği tutum nedeniyle protesto etti. Bu öğrenciyi törene getiren öğretmen hakkında soruşturma emri vermesi nedeniyle de istifaya çağırdı. Şube Başkanı Nigar Gümrükçüoğlu'nun basın açıklaması şöyle:"Türkiye yıllardır bir hukuksuzluğu, hak gaspını, devletin halkıyla barışık olmadığı, ötekileştirdiği bir meseleyi konuşuyor. Din ve vicdanları kontrol altına alınmak istenen, düşünce hürriyetlerine kement vurulmak istenen ve eğitim hakları gasp edilen başörtülü kadınlar üzerinden aynı zamanda kirli bir siyaset güdülüyor. Öyle ki ortalama 80 bin öğrencinin 5 bin öğretmenin hayatına mal olmuş bu yasak, yüzünü yaşamın hemen tüm alanlarında gösteriyor.Yasağı bir şekilde aşikâre, el altından destekleyen kurum ve kuruluşlar, bu hukuksuzluğun ortadan kalkmaması
Diyalog Kolay olmadı ama kendimi bir kez daha Çapa'da buldum. İÜ Diş Hekimliği Fakültesi Çene Cerrahi Bölümü hocalarından Prof. Dr. Osman Gümrü'nün koltuğuna oturdum. Hoca, yine zor olacak galiba dedi. Dediği de oldu. Sinir uçları dişin derinliklerine kadar salkım saçak yayıldığı için dişi dörde bölmek zorunda kaldılar. Düşünün o anı. Ellerinde delici, kesici, çekici aletler sanki sondaj yapıyorlar. Meşakkatli bir meslek. Daracık alanda zoru gerçekleştiriyorlar. Sinirlerden biri azıcık tahriş olsa, yüzünüzün bir bölümündeki algılama belki de hepten yok olacak. O yüzden çok dikkatliler. Ama bir o kadar da gaddarlar. Oydukça oyuyorlar.Diş operasyonu neyse de beni asıl ürküten hep o iğneler oluyor. Kalçanın bir o tarafından bir bu tarafından. O yetmiyor daha beş gün devam edecek. Enfeksiyon içinmiş.Peki tüm bu acıları niye çekiyorum? İleride daha büyük sıkıntılar yaşamamak için. İşte bu yüzden, çocuklarınızın 20'lik dişleri çıktığı anda kök budak salmadan hemen gidip çektirin. Eğer sizinkiler de bir yerlerde saklanmaya devam ediyorsa, bir an önce kurtulmaya bakın, çünkü bugün olmasa bile yarın mutlaka sorun yaratabilirlermiş. 20 yaş dişlerimin üçü, damakta gömülü kalmış. Geçen yıl,
Diyalog Başkan'ın sınırsız özgürlük söylemine, kamuoyunun pek çok kesiminden olduğu gibi rektörlerden de serzeniş var. Türkiye bir hukuk devleti, her şey yasalar çerçevesinde gerçekleşiyor. YÖK Başkanı istedi diye yasaklar konulup yasaklar kaldırılmaz diyorlar. Haksız da sayılmazlar. İşte görüşleri:Selçuk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Süleyman Okudan: Yasalar değişmediği müddetçe türban yasağı uygulanacaktır. Sonuçta biz devlet memuruyuz, kamu görevlisiyiz. Yasaları uyguluyoruz.Üniversitelerarası Kurul Başkanı ve Akdeniz Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Akaydın: Bizim gündemimizde bu konu yok. Gündeme geldiği zaman tavrımızın ne olacağını daha önce beyan etmiştik.Gazi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Kadri Yamaç: Kişisel uygulamalarımız söz konusu olamaz. Sadece üniversiteler değil, tüm kamu kurumları yasaların çizdiği yolda hareket eder.Ankara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nusret Aras: Bizim üniversitemizin tavrı bu konuda açıktır. Türkiye Cumhuriyeti'nin bütün yasalarını, mahkemelerin kararlarını sonuna kadar uygularız. Ben Sayın Başkan'ın açıklamasında türban yasağını kastettiğini zannetmiyorum. Çünkü AİHM kararları başta olmak üzere, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve
Diyalog Şan, şöhret, koltuk gittiğinde, hele hele bir de o ünlü ebeveynler öldüğünde, kin kusanlar, öç almaya çalışanlar, dalga geçmek için yanıp tutuşanlar bir anda ortaya çıkıverirler. Size, bazen yapmadıklarınızın da diyetini ödetirler.Önceki geceki Genç Bakış'ta Ahmet Özal, Serdar Denktaş ve Tuğrul Türkeş'i izlerken aklımdan bunlar geçti. Ünlü çocuğu olmak, meğerse ne zormuş... İşte programdan bazı satırbaşları: Ünlü birinin çocuğu olmak, dışarıdan bakıldığında çok imrenilecek bir durum gibi görünür. Ama hiç de öyle değil. Tüm dikkatler üzerinizdedir. Daha da önemlisi, ne yaparsanız yapın hep aile büyüklerinin gölgesinde kalırsınız. Babam kesinlikle tarikat üyesi değildi. Beş vakit namaz kılardı ama namaz kıldığını en yakınları bile görmezdi.Kartal Demirağ suikastı çözüldü. Ama o günün koşullarında açıklanması uygun görülmedi. Günün birinde açıklanacaktır.Hiçbir gazeteciyi mahkemeye vermedi. Hatta en ağır karikatürlerin orijinali ister, Başbakanlığın duvarına asardı. Yabancı konuklar geldiğinde de onlara gösterirdi.Babamı o gün anlamayanlar, bugün arıyorlar.İlk kez şortla gezen, ilk kez araba kullanan bir başbakandı. Babamın en büyük hayali pilot olmaktı. Küçükken eşekten
Diyalog İlk izlenimler, ilk sözler çok önemli. Nasıl başlarsa, öyle gider. İşte bu yüzden, gelin önce çiçeği burnunda YÖK Başkanı neler söylemiş ona bir bakalım. Sonra da satır aralarından yakaladıklarımızı sizlerle paylaşalım: YÖK Başkanı Özcan, YÖK'e mesafe olarak çok yakındı. ODTÜ ile YÖK arası, birkaç kilometre. Ama açıklamalarına bakılırsa, kafa olarak YÖK'e bakış açısı, diğer öğretim üyelerinden hiç farklı değil. Zaten AA'ya verdiği röportajda da bunu açıkça dile getiriyor. Problemleri çözmek için kiminle görüşmemiz gerekiyorsa görüşürüz. (Bir anlamda önceki YÖK başkanlarına gönderme yapıyor) Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile önceden tanışmadım, hayatımda ilk kez YÖK Başkanlığı için görüşmek üzere çağrıldığında karşılaştım. (Demek ki referansları çok güçlü) Üniversitelerin problemleri YÖK'ün kendi raporlarında da mevcuttur. Oraya gittikten sonra oturup, problemlere bakıp, aralarında bir öncelik sıralaması yapıp teker teker onlarla ilgilenmeye başlayacağım. (Üniversite sorunlarına vakıf değil izlenimi veriyor. İş, YÖK raporlarına kaldıysa eyvah ki, eyvah) Üniversitelerin birçok sorunu var. Önemli olan bunlarla nasıl ilgilenileceği ve nasıl çözüleceği. Onu da inşallah yakın