Son üç günde Osmanlı’nın üç başkentine ziyaretlerde bulundum.
Bursa (1326-1365), Edirne (1365-1453), İstanbul (1453-1923).
Her biri ayrı güzel. Her üçü de yorgun, bakımsız ve beton istilası altında.
Osmanlı’nın izlerini ara ki bulasınız. Olanları bile koruyamıyoruz.
Edirne’de adeta tarih fışkırıyor. Çok daha ilginç olanı ise tarihe adeta sırtlarını dönmeleri.
Böylesi muhteşem bir kent, nasıl kaderine terk edilir anlamak mümkün değil.
Mimar Sinan, Selimiye’yi altı yılda yapmış, bugünkü yöneticiler, önündeki mezbeleliği ortadan kaldıracak bir projeyi beş yıldır Anıtlar Kurulu’ndan geçiremiyor.
Elbette kabahatli aramıyoruz ama sorumlu Anıtlar Kurulu mu, Belediye mi, Valilik mi, Edirne mi, Ankara mı? İktidar mı, muhalefet mi? O hiç önemli değil.
Sınavlar hayatımızı altüst etmeye devam ediyor. Dünden bugüne değişen hiçbir şey yok.
Son 50 yıldır, üç kuşağın yaşadığı ortak sorunlardan biri olarak hayatımızı zehretmeye devam ediyor.
Dedeler de şikâyetçiydi, babalar da. Sıra, şimdi çocuklarda. Onlar da sınavlar yüzünden hayata küstürüldü! Asıl garip olan Ankara’da bir Allah’ın kulu çıkıp da “yeter artık” demiyor!..
Büyük haksızlık
Milyonlarca öğrenci, öğretmen, veli için zor bir dönem daha geride kaldı.
Özellikle matematik soruları, morallerini, özgüvenlerini, hayallerini altüst etse de hayat devam ediyor.
Matematik, en iyi öğrencileri bile ezdi geçti. Sorular, sanki pandemi hiç yokmuşçasına hazırlanmış!
Tam gün yüz yüze eğitim almayan, dershaneye gidemeyen, özel öğretmenlerden takviye görmeyen öğrencilerin bu Matematik sorularını çözmesi çok zor.
Yaşam hakkından sonra en temel haklardan biri de eğitimdir!
İnsan yaşamında eğer o yoksa gerisi teferruattır.
Dünyanın neresine giderseniz gidin 8, 10, 12 yıllık zorunlu temel eğitim bu yüzdendir.
Peki ama nasıl bir eğitim?
Bizdeki gibi sınav odaklı bir eğitim mi yoksa insan ve yaşam odaklı bir eğitim mi?
Ha, bir de ideolojik odaklı bir eğitim var ki onun da sonunun olmadığı, dünya genelinde de bin defa kanıtlandı.
İnsana, doğaya, geleceğe saygı duyuyor ve yaşam kalitesine önem veriyorsak, eğitim sistemimizi bunun üzerine inşa etmemiz gerekiyor. Yoksa bugünleri de arar noktasına gelebiliriz!..
Utanç Günü!
Eğer ille de bir Anayasa değişikliğine gidilecekse, öncelik Sınav Cumhuriyeti’nin Anayasası’nda olmalıdır. Çünkü onun yarattığı mağduriyetin boyutları ve etkilediği kitle çok daha fazla!..
Çocuklara çocukluğunu, gençlere gençliğini yaşatmadığı gibi ailelerin hayatını da zehir ediyor!
Eğitim sistemimizi, dolayısıyla da ülkemizin geleceğini zaafa uğratıyor.
Donanımlı yurttaşlar yetiştirmeden hukuki anlamda yapılacak olan her Anayasa değişikliği havada kalacaktır. İşte bu yüzden öncelik Sınav Cumhuriyeti Anayasası’nda olmalı ki değişiklikler kâğıt üzerinde kalmasın.
Sınav Maratonu
2021 Sınav Maratonu, pazar günü yapılacak LGS ile yeni bir ivme kazanacak!
Bu yıl içerisinde MEB ve ÖSYM sınavlarına 10 milyonu aşkın aday girecek.
LGS dışında her sınavın tekrarı var. Yani sonraki yıllarda, bir daha girebiliyorsunuz. LGS’de böyle bir şans olmadığı için yarattığı baskı çok daha ağır oluyor! Adaylara ve ailelerine şimdiden sabır ve başarılar dileriz.
Eğitime yönelik her karar on milyonlarca öğrenci, öğretmen, veli ve diğer paydaşları çok yakından ilgilendiriyor.
Yılda birkaç değişiklik söz konusu olsa, o kadar da önemli değil diyebilirsiniz. Yok eğer akşamdan sabaha sürekli yeni yaptırımlarla karşı karşıya kalıyorsanız, ne moraliniz kalıyor ne motivasyonunuz!
Peki, bu yaz-boz uygulamalar pandemi var da o yüzden mi oluyor? Elbette hayır. Dünden bugüne değişen bir şey yok. Günü kurtarmak için her şey mubah. Pandemi de bahanesi oldu.
Peki, günün sonunda, bir memnuniyet söz konusu mu?
Eğitimle uzaktan yakından ilgisi olup da mutlu olanı görürseniz, ne olur onu bizim yerimize de kutlayın.
İnandırmadan olmaz!
Eğitimin en temel kurallarından biri de vereceğiniz dersin önemine öğrenciyi inandırmanızdır.
Yoksa ne fizik, kimya, matematik öğrenirler ne de yabancı dil, tarih, coğrafya, felsefe! Öğrenci, bütün bunlar benim ne işime yarayacak diye sorgulamaya başlarsa sadece sınav odaklı çalışır. Sınava girer ve sonra her şeyi unutur. Geriye de hiçbir tortu bırakmaz!..
Eğitimle ilişkili olup da kırgın, kızgın, bitkin, tedirgin ve en önemlisi de demoralize olmayan yok gibi. Belirsizlikler ve son dakika açıklamaları, zaten dibe vurmuş olan moral ve motivasyonlarını hepten yok ediyor. Veli, öğretmen ve öğrenci gözüyle bakıldığında MEB, YÖK ve ÖSYM’nin karnesi hiç parlak değil! Daha da vahim olanı, bunun zerre kadar sorgulanıyor olmaması.
Türkiye Cumhuriyeti bütçesinde en büyük pay sürekli eğitime ayırılıyor. Aileler de kazançlarının en önemli bir bölümünü yine eğitime harcıyor. Memnun olanı ise ara ki bulasınız...
Öğretmenler yorgun
Hemen her gün yüzlerce hatta binlerce mesaj geliyor ve hemen hepsi de birbirinin aynı.
Yorgunluk, bezginlik, hayal kırıklıkları diz boyu:
“Özel okulda bir branş öğretmeniyim. Pandeminin başından beri bilfiil, ara vermeden uzaktan eğitim verdik ve neredeyse katılım yüzde 100’dü. Şimdi bir de telafi eğitimi olacağını açıkladılar.
Gerçekten hakkıyla yapılacaksa evet yapılsın ama biz neyin telafisini yapacağız? En azından internetin olmadığı, katılımın
Eğitim kazanı yine fokur fokur kaynıyor. Bir yanda telafi eğitim tartışmaları, öte yanda ise aşı sırası hâlâ kendisine gelmeyenlerin tepkisi ve sınav stresi! Tansiyon iyice yükseldi.
Bakan Ziya Selçuk öğretmen ve eğitim çalışanlarına ilişkin öncelikli Kovid-19 aşı uygulaması randevusuna şu ana kadar 813 bin 400 personelin dâhil edildiğini bildirdi.
Peki, ne kadarı aşı oldu? Daha da önemlisi, yüz yüze eğitim yapan öğretmenlere öncelik verilmemesi ciddi hayal kırıklıkları yarattı.
Selçuk, Twitter’dan yaptığı paylaşımda, şunları kaydetti:
“Öğretmenlerimiz ve eğitim çalışanlarımız için öncelikli aşı uygulaması hızla devam ediyor. 40 yaş üstü 57 bin mesai arkadaşımızın daha randevularının açılmasıyla 813 bin 400 öğretmen ve eğitim çalışanımız için aşı olma imkânı sağlanmış oldu...”
Sıra, umarız bir an önce tüm eğitim çalışanlarına ve özellikle de yaşına bakılmaksızın yüz yüze eğitim yapanlara gelir!..
Öğretmenin haberi yok!
Bakan Selçuk telafi eğitime hazır olduklarını ve yakında başla
Yıldız Teknik Üniversitesi ülkemizin en köklü teknik üniversitelerinden biri. 110 yıl önce kurulmuş, Davutpaşa’daki yeni kampüslerinin tarihi ise İstanbul’un fethine kadar uzanıyor. Fatih Sultan Mehmet ve sonraki padişahlar Batı’ya yönelik seferlere buradan çıkarmış.
Atıl durumdaki kışla, 1999’da Ayhan Alkış’ın rektörlüğü döneminde üniversiteye tahsis edildi. İlk yıllarında köhne bir durumdaydı.
O günden bugüne, büyük bir mücadele verilerek, istisnasız ülkemizin en iyi üniversite kampüslerinden biri haline geldi.
Uzunca bir aradan sonra, önceki gün kampüsü yeniden ziyarete gittiğimde, gözlerime inanamadım.
Restore edilen tarihi eserlerden pek çoğu tamamlanmış, her karesi yeşillendirilmiş, Teknopark inanılmaz şekilde büyümüş ve tüm öğrenci kulüplerinin bir araya toplandığı konteynerlerden oluşan mimari harikası “Kulüpler Vadisi” bitme aşamasına gelmiş.
Üniversite, kapalı olmasına rağmen öğrenci kaynıyordu. Kütüphane ve laboratuvarlar açık