Boğaziçi Üniversitesi Rektörü Melih Bulu hızlı geldi, hızlı gitti. Yerine vekâleten Yardımcısı ve Fen-Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Naci İnci atandı.
YÖK, hiç vakit geçirmeden rektör adaylığı için ilana çıktı. Peki, bu kez aranan rektör bulunur mu? Hep birlikte göreceğiz.
YÖK’ün internet sitesinde yayınlanan ilanda, bu kez, resmi belgelerin istenmesi dikkat çekti!
Hatırlanacağı gibi, Prof. Bulu’nun atanma yeterliliğinin bulunmadığına yönelik ciddi tartışmalar yaşanmıştı.
Bulu’nun görevden alındığına ilişkin söylentileri önce kabullenemediği ama yapılan resmi açıklamadan sonra bu yönde Instagram’daki paylaşımını sildiği belirtildi.
Neden atandığı ve neden görevden alındığına ilişkin söylentilerin ise ardı arkası kesilmiyor.
Son zamanlarda çok sayıda rektörün kısa sürede görevden alınması rektör atanma süreçleri üzerindeki tartışmaları yeniden gündeme getirdi. Bakalım bu yönde de bir değişiklik olacak mı?..
YÖK ilanı
Eğitim sistemimizin genelinde ciddi sıkıntılar var.
Okul öncesinden üniversiteye yeni bir revizyon şart diyenlerin sayısı her geçen gün daha da artıyor.
Bizim gibi genç nüfusa sahip ve üstüne üstlük bir de iç ve dış göçlerin çok yoğun yaşandığı ülkelerde bu kaçınılmaz bir durum.
Hangi sistemi getirirseniz getirin bir süre sonra “iflas” ediyor. İşte bu yüzden temel çatıyı çok iyi oturtmak ve yönlendirmeyi ona göre yapmak gerekiyor. Yoksa bir süre sonra şu anda olduğu gibi içinden çıkılamaz noktalara gelinebiliyor!
Liselere giriş sistemi son 15 yılda 6. kez değiştirildi.
Anadolu, fen, sosyal bilimler, mesleki ve teknik liselere giriş için 1999-2004’te Liselere Giriş Sınavı (LGS) düzenleniyordu.
2004-2007 yılları arasında Ortaöğretim Kurumları Seçme ve Yerleştirme Sınavı (OKS) getirildi.
2008’de ilköğretim 6, 7 ve 8. sınıfta girilen 3’lü Seviye Belirleme Sınavı (SBS) uygulandı.
Şu günlerde milyonlarca öğrenci yeni bir okul ve yeni bir meslek arayışı içerisinde. Kimi ilkokul, ortaokul, lise seçecek kimi de üniversite ve meslek.
Hemen hepsinin kafası karmakarışık.
Haksız da sayılmazlar.
Önlerinde öylesine kötü örnekler var ki olaya nereden yaklaşırsa yaklaşsınlar içinden çıkamıyorlar.
Bu konuda elbette söylenecek çok söz var ama onlara geçmeden önce, şu soruyu sizlere sormak istiyoruz: Onca yaşanmışlıktan sonra, bugün için siz bir okul ya da meslek seçiyor olsaydınız, tercihiniz hangi yönde olurdu?
Ha, bu arada şunu hatırlatmakta yarar var; koşullar artık dün sizin yaşadığınız dönemlerdeki gibi değil, derelerin altından çok sular aktı.
Örneğin, her mahallede gideceğiniz bir okul bulmak mümkün değil. İlkokul en kolayıydı, o bile artık zor bulunuyor, bulunsa da ya sınıf mevcutları çok kalabalık ya da öğretmenler ücretli! Yani öğretmeniniz, eğitim fakültesi dışında herhangi bir meslekten olabilir!..
İlkokula bu yıl başlayacak öğrenci sayısının bir milyonun üzerinde olduğunu da &ou
Antalya sadece turizmin başkenti değil, tarımın da başkenti. Eğitimde de çok önemli bir noktada.
Hemen yanı başındaki komşusu Muğla da Bodrum’u, Marmaris’i, Datça’sı, Fethiye’si, Gökova’sı, Dalaman’ı ve daha nice beldesiyle Antalya ile birlikte “Turizmin Başkenti” unvanını paylaşıyor.
Muğla, Söke ve Milas başta olmak üzere tarım, hayvancılık ve balıkçılık alanında yaptığı ataklarla Antalya’ya adeta hodri meydan çekiyor.
Eğitim ise Akdeniz Üniversitesi ile Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi arasındaki amansız yarış görünen o ki hiç bitmeyecek. Ortaöğretimde ve özellikle lise ve üniversiteye giriş sınavlarında Antalya’nın bir tık önde olduğunu da hatırlatmakta yarar var.
Her iki güzide kentimizdeki gelişmeleri yakından izleyen biri olarak bu onurlu yarıştan memnuniyet duymamak elde değil. Ama bu çerçevede, Selçuklu’ya yazlık başkentlik yapan Alanya’yı bambaşka bir yere oturtmakta yarar var.
Zeytinyağı yarışması
Bu aralar eğitim gibi tarıma da müthiş merak saldım. Çünkü
Eğitim denildiğinde akla ilk gelen ülkelerden biri de Finlandiya.
Onları farklı kılan ise uygulanabilir eğitime verdikleri önem ve özellikle de tasarım.
Tasarım, onlar için beşikten mezara, geliştirilmesi gereken bir yaşam biçimi. Hem de her alanda ve doğaya asla zarar vermeden…
Dünya öylesine hızlı bir değişim sürecine girdi ki, fark yaratamayan yok olma noktasına geldi.
İhtiyaç duyulan en büyük güç ise yaratıcılık ve onu inovatif ürüne dönüştüren tasarım oldu.
Yarının mimarları olacak bugünün çocuklarının potansiyellerini keşfetmelerini, geleceğin yaratıcı liderleri olmalarını ve insanlığın gördüğü en karmaşık sorunları çözmelerine yardımcı olacak adımlar atmasını kim istemez ki?
Herkes ister ama bunu hayata geçirenler bizim gibi sınav ve diploma odaklı eğitim veren ülkeler değil, Finlandiya gibi yaşam için eğitim ilkesini benimseyen ülkeler oluyor...
Tasarım Vakfı
LGS sonuçları açıklandı. Kafalar daha da karmakarışık hale geldi.
Hemen herkes “Hangi lise?” sorusuna cevap arıyor.
İstediği liseye girebilecek öğrenci sayısı üç beş bini geçmez. Diğerleri ise çaresiz.
Hayalleri ile puanlarının yettiği okullar çok farklı.
İşte bu noktada, girilebilecek en iyi liseyi seçmek en doğru olanı.
En çok merak edilen konulardan biri de tercih sıralamasında hangi kriterin önemli olduğu?
Puan mı, yüzdelik dilim mi, sıralama mı yoksa çok daha farklı etkenler mi?..
Kimi puan diyor kimi de yüzdelik dilim ya da sıralama. Hepsi de önemli ama en önemlisi istek sırasıdır.
Veli, öğrenci ve öğretmenler için yaz ayları her ne kadar tatil dönemi gibi algılansa da belki de zor dönem diyebiliriz.
Milyonlarcası kayıt olacak yeni bir okul ararken, milyonlarcası da sınavlarla boğuşuyor.
Yaşamları altüst oluyor.
Çocukların eğitiminde bir sorun varsa, o evde her şey ne kadar mükemmel olursa olsun huzuru yakalamak çok da kolay olmuyor.
İşte bu nedenle, halk için ille de bir şey yapılmak isteniyorsa, öncelik hep eğitimde olmalıdır ama gel de anlat!..
Sınavlar nedeniyle hem aileler hem de öğrenciler olağanüstü bir dönemden geçiyor.
Pandemi bile onları bu kadar etkilemedi. Yürekleri yakan çok duyumlar geliyor. Paylaşmak acıları daha da büyütmenin ötesinde bir işe yaramaz.
Moral değerler
25 milyondan fazla öğrencimiz, 30 milyondan fazla velimiz ve iki milyona yakın da öğretmen ve öğretim elemanımız var. Yani eğitim, yediden yetmişe, köyden kente hepimizin ortak alanı. Bu yüzden de spekülasyonun en fazla olduğu alanlardan biri.
Günlerdir çeşitli iddialar ortaya atılıyor.
Kimilerine göre hiçbiri doğru değil, kimilerine göre ise konuşulanlar buzdağının sadece görünen kısmı.
Hiçbir şey yoktur diyemiyoruz, çünkü geçmişte çok ciddi skandallar yaşandı.
İşte bu yüzden, MEB, YÖK ve ÖSYM, her zamankinden çok daha şeffaf olmak zorunda.
Her iddiaya tek tek açıklama getirerek, şehir efsanelerine son vermeliler.
ÖSYM’nin Kurucu Başkanı Altan Günalp döneminde, bir sıkıntı olduğunda, sorunları bizzat kendileri açıklar ve tartışmalar büyümeden kapanır giderdi.
ÖSYM, o dönemlerde, dünyanın en saygın ve güvenilir kurumları arasında yer alıyordu. Sonra dibe vurdu.