Cumhuriyetin aydınlık yüzü (2)

16 Şubat 2002

Meclis'e, siyasetçilere, devlet adamlarına bir bakın. Türkiye Cumhuriyeti'ni kuranlar ile bugünküleri bir kıyaslayın. Onlar hangi koşullarda neleri gerçekleştirdiler, bunlar ne yapıyorlar?..İşte kuruluş amaçlarından uzaklaşmayan, aynı heyecanı, coşkuyu ve sorumluluğu taşıyan kurumlardan birisi de Ankara šniversitesi. Dün tarihe bir yolculuk yapıp hangi koşullarda kurulduğunu ele almıştık. Bugün ise şu anda bulundukları konumu ve geleceğe y"nelik atılımlarını paylaşacağız... Atatürk'ün bizzat kurup yeni Türk devletini birlikte inşa ettiği kurumlardan maalesef çok azı ayakta kaldı. Onlardan bazıları da ruhunu ve heyecanını kaybetmiş durumda. Aslında yaşadığımız sıkıntıların en "nemli nedeni bu!.. Bir adım "ndeler Avrupa, ABD ve İsrail'deki üniversiteleri gezerken hayran kaldığımız araştırma laboratuvarlarının benzerlerini ve onların başındaki 35, 40 yaşlarındaki genç profes"rleri g"rünce gururlanmanın da "tesinde geleceğe y"nelik umutlarım arttı.Ankara šniversitesi neden diğerlerinden farklı ve neden geleceğe y"nelik umutlarımı artırdı? İşte bazı satır başları:* Kuruluş misyonlarını unutmak bir yana her geçen gün daha da sıkı sıkıya sarılıyorlar.* Büyükçe bir üniversitenin yaptığı

Yazının Devamı

Cumhuriyetin aydınlık yüzü (2)

16 Şubat 2002


<#comment>
Atatürk'ün bizzat kurup yeni Türk devletini birlikte inşa ettiği kurumlardan maalesef çok azı ayakta kaldı. Onlardan bazıları da ruhunu ve heyecanını kaybetmiş durumda. Aslında yaşadığımız sıkıntıların en önemli nedeni bu!..
Meclis'e, siyasetçilere, devlet adamlarına bir bakın. Türkiye Cumhuriyeti'ni kuranlar ile bugünküleri bir kıyaslayın. Onlar hangi koşullarda neleri gerçekleştirdiler, bunlar ne yapıyorlar?..
İşte kuruluş amaçlarından uzaklaşmayan, aynı heyecanı, coşkuyu ve sorumluluğu taşıyan kurumlardan birisi de Ankara Üniversitesi. Dün tarihe bir yolculuk yapıp hangi koşullarda kurulduğunu ele almıştık. Bugün ise şu anda bulundukları konumu ve geleceğe yönelik atılımlarını paylaşacağız...

Bazı kurumlar var tavuklar gibi bir yapıp beş gösterirler. Bazıları da var ki balıklar gibi yüzlerce yumurta yaptıkları halde seslerini hiç duymazsınız. Ankara Üniversitesi işte bu grupta.

Yazının Devamı

Cumhuriyetin mimarı Ankara šniversitesi (1)

15 Şubat 2002

Bir Ankaralı olarak o hep bizim üniversitemizdi. Ondan da "te o Atatürk'ün ve Cumhuriyet'in ilk üniversitesiydi. Onunla hep gururlandık. Ç"ken bir imparatorluktan laik, demokratik, çağdaş bir ülke yaratan onlar oldu.Fakültelerini bir bir Atatürk bizzat kendisi kurdu...Osmanlı'nın son d"neminde genç kuşaklar savaş alanlarında yitip gitti. Çanakkale'de, Galiçya'da, Kafkasya'da. Savaş ve işgaller sadece aydınları değil, "ğrenci ve "ğretim kurumlarını da yuttu. Ayakta kalanlar ise işgalin ortasında sıkışıp kaldılar. Hele bazıları vardı ki Mustafa Kemal ve Ankara için Osmanlı y"netiminden farklı düşünmüyordu...TBMM kurulmuş, Kurtuluş Savaşı kazanılmış, saltanat ve hilafet kaldırılmış, Mustafa Kemal cumhurbaşkanı olmuştu. Ama Atatürk hala huzursuzdu...En yakınındakiler her şey oldu bitti coşkusu yaşarken o her şey daha yeni başlıyor mesajı veriyordu.Bir yandan "ğretmenlere asıl zaferi siz kazanacaksınız derken "te yandan çağdaş Türkiye'yi yaratacak olan Ankara šniversitesi'nin hayallerini kuruyordu.Henüz hilafet ve saltanat kaldırılmamışken 1922'de Meclis'te şunları s"ylüyordu:"Kanunlarımız uygar ülkelerin mevzuatı düzeyine çıkartılacaktır. Zira adalet mekanizmasının işlerine kimse

Yazının Devamı

Cumhuriyetin mimarı Ankara Üniversitesi (1)

15 Şubat 2002


<#comment>Hani hep en yakınınızda olup da hiç ziyaretine gidemediğiniz çok önemli yakınlarınız olur ya benimle Ankara Üniversitesi arasındaki ilişki de hep öyle oldu. Eminim pek çoğunuz için de durum farklı değil.
Bir Ankaralı olarak o hep bizim üniversitemizdi. Ondan da öte o Atatürk'ün ve Cumhuriyet'in ilk üniversitesiydi. Onunla hep gururlandık. Çöken bir imparatorluktan laik, demokratik, çağdaş bir ülke yaratan onlar oldu.
Fakültelerini bir bir Atatürk bizzat kendisi kurdu...
Osmanlı'nın son döneminde genç kuşaklar savaş alanlarında yitip gitti. Çanakkale'de, Galiçya'da, Kafkasya'da. Savaş ve işgaller sadece aydınları değil, öğrenci ve öğretim kurumlarını da yuttu. Ayakta kalanlar ise işgalin ortasında sıkışıp kaldılar. Hele bazıları vardı ki Mustafa Kemal ve Ankara için Osmanlı yönetiminden farklı düşünmüyordu...
TBMM kurulmuş, Kurtuluş Savaşı kazanılmış, saltanat ve hilafet kaldırılmış, Mustafa Kemal cumhurbaşkanı olmuştu. Ama Atatürk hala huzursuzdu...
En yakınındakiler her şey oldu bitti coşkusu yaşarken o her şey daha yeni başlıyor mesajı veriyordu.

Yazının Devamı

Ateş olmayan yerden duman çıkmaz

13 Şubat 2002

Türkiye'deki genel eğilim; şikayetleri değerlendirme yerine olayı "rtbas etme y"nünde olduğu için mesajlar da y"netenlere değil, bizlere geliyor...šniversiteleri Y™K'e, okulları da MEB'e şikayet etmenin sonuçta hiçbir şeyi değiştirmeyeceğini hemen herkes çok iyi biliyor. İşte bu yüzden de bizlere mesaj yağıyor.Alın size bir mektup:"Şu anda pediatri anabilim dalı, hastaneye günde iki, üç saat uğrayan, "zel muayenehanesine hasta sevk etmek için sağlam çocuk başkanlığını da üzerine alan ve kendi muayenehanesinden geçmeden prematüre ve yeni doğan ünitelerine hasta yatırılmayan bir kişinin başkanlığındadır. Bu kişi devlet hastanelerinde bile g"rülmedik şekilde pediatri anabilim dalını kendi menfaati için kullanmakta ve bu konuda dekan eşi ve arkadaşları olan rekt"rün desteğini de aldığı için pervasız bir şekilde hareket edebilmektedir..."Evet! Kimi kime şikayet edeceksiniz? šniversite hastanesini kendi çiftliği gibi kullanan b"lüm başkanını dekana şikayet etseniz yandınız. Çünkü s"z konusu kişinin eşi. Rekt"re şikayet etseniz hepten mahvoldunuz. Çünkü baştan beri olaya seyirci kalan hatta bu ortamı sağlayan kendisi. Y™K'e yazsanız, bir üst makam dururken direkt Y™K'e yazdığınız için

Yazının Devamı

Ateş olmayan yerden duman çıkmaz

13 Şubat 2002


<#comment>Her gün yüzlerce mesaj geliyor. Çoğu şikayet yüklü. Bazıları abartılı ve taraflı olsa da genelde samimi düşüncelerini ortaya koyuyorlar.
Türkiye'deki genel eğilim; şikayetleri değerlendirme yerine olayı örtbas etme yönünde olduğu için mesajlar da yönetenlere değil, bizlere geliyor...
Üniversiteleri YÖK'e, okulları da MEB'e şikayet etmenin sonuçta hiçbir şeyi değiştirmeyeceğini hemen herkes çok iyi biliyor. İşte bu yüzden de bizlere mesaj yağıyor.
Alın size bir mektup:
"Şu anda pediatri anabilim dalı, hastaneye günde iki, üç saat uğrayan, özel muayenehanesine hasta sevk etmek için sağlam çocuk başkanlığını da üzerine alan ve kendi muayenehanesinden geçmeden prematüre ve yeni doğan ünitelerine hasta yatırılmayan bir kişinin başkanlığındadır. Bu kişi devlet hastanelerinde bile görülmedik şekilde pediatri anabilim dalını kendi menfaati için kullanmakta ve bu konuda dekan eşi ve arkadaşları olan rektörün desteğini de aldığı için pervasız bir şekilde hareket edebilmektedir..."
Evet! Kimi kime şikayet edeceksiniz? Üniversite hastanesini kendi çiftliği gibi kullanan bölüm başkanını dekana şikayet etseniz yandınız. Çünkü söz konusu kişinin eşi.

Yazının Devamı

İkinci öğretime de karşı çıkmıştık

12 Şubat 2002

Çok ağır tıp eğitiminin ardından yaşanılan bu yoğun stres yüzünden tıp fakülteleri giderek g"zden düşüyor. 15, 20 yıl "ncesinde ™SS'de ilk 100'e girenlerden neredeyse yarısı tıbbı seçerken şimdi ilk 1000'de tıbbı tercih edeni bulmak çok zor...20 yıl "nce 14 tıp fakültesi varken sayı şimdi 50'yi aştı. Her yıl en az 5 bin mezun veriliyor...Uzman pratisyen hekimlik ya da uzman aile hekimliği, Türkiye'de oturmadığı için hemen herkes alanında uzman olan doktorlara y"neliyor. Dolayısıyla zorunlu haller dışında TUS'u kazanıp uzmanlık eğitimi almayan doktorun yüzüne bakan yok.Eskiden ne güzel aile doktorları vardı. Nereniz ağrısa ona giderdiniz. Derdinize de çare olurdu. Şimdi kime gidileceğinin şaşkınlığı içerisindeyiz. Uzmanların da uzmanı var. Uzman doktorlar mı, doçentler mi, yoksa profes"rler mi daha yetkin. Hepsinin de artıları ve eksileri var. Bir de popüler olan medyatikler var ki en çok kafa karıştıranlar da onlar...Kişi başına düşen doktor ve doktora gitme oranlarına bakıldığında durumumuz vahim. Ama Tabipler Odası'na g"re de tıp fakültelerine çok fazla "ğrenci alınıyor...Aslında her iki taraf da haklı. Tıpkı "ğretmenlerde olduğu gibi Ankara, İstanbul, İzmir ve Antalya gibi

Yazının Devamı

İkinci öğretime de karşı çıkmıştık

12 Şubat 2002


<#comment>Tıpta Uzmanlık Sınavı (TUS), en zor sınavların başında geliyor. Sınava tıp mezunu pratisyen doktorlar katılıyor. İlk girişte istediği alanı kazananların sayısı yok denecek kadar az.
Çok ağır tıp eğitiminin ardından yaşanılan bu yoğun stres yüzünden tıp fakülteleri giderek gözden düşüyor. 15, 20 yıl öncesinde ÖSS'de ilk 100'e girenlerden neredeyse yarısı tıbbı seçerken şimdi ilk 1000'de tıbbı tercih edeni bulmak çok zor...
20 yıl önce 14 tıp fakültesi varken sayı şimdi 50'yi aştı. Her yıl en az 5 bin mezun veriliyor...
Uzman pratisyen hekimlik ya da uzman aile hekimliği, Türkiye'de oturmadığı için hemen herkes alanında uzman olan doktorlara yöneliyor. Dolayısıyla zorunlu haller dışında TUS'u kazanıp uzmanlık eğitimi almayan doktorun yüzüne bakan yok.
Eskiden ne güzel aile doktorları vardı. Nereniz ağrısa ona giderdiniz. Derdinize de çare olurdu. Şimdi kime gidileceğinin şaşkınlığı içerisindeyiz. Uzmanların da uzmanı var. Uzman doktorlar mı, doçentler mi, yoksa profesörler mi daha yetkin. Hepsinin de artıları ve eksileri var. Bir de popüler olan medyatikler var ki en çok kafa karıştıranlar da onlar...
Kişi başına düşen doktor ve doktora gitme

Yazının Devamı