Başbakan Erdoğan her fırsatta “Üç çocuk yapın” deyip duruyor. Olanağı olanlar için iyi bir öneri. Çünkü çocuklar dünyanın en tatlı varlıkları. Ama eğer bütçeniz, canınız gibi sevdiğiniz çocuklarınıza en iyisini vermeye yetmiyorsa, işte o zaman azapların en büyüğünü yaşıyorsunuz.
Sözü fazla uzatmadan, şu satırları birlikte okuyalım:
“Bir kamu kuruluşunda memurum. 3 evladımın üçü de şu an üniversitede okuyor. Büyük oğlum M. Ünv. Tıp Fak. 5. sınıfta. Ortanca kızım, İ. Üniv. Eğt. Fak. 4. sınıfta, küçük oğlum ise Endüstri Mühendisliği’nde.
Sizden istirhamım şu: Aile bütçem o kadar sarsılıyor ki, ay sonunu getirmek için kırk takla atıyorum. Bu mail’imi size göndermekten amacım, ağlanıp sızlanmaktan ziyade, sadece, mümkünse, elinizden gelirse, şu an küçük oğluma bir laptop bilgisayar gerekmekteymiş. Fakat bu bütçemle onu karşılamam adeta imkânsız. Eğer, elinizde kullanmadığınız veya eski olup da yenisiyle değiştirmeyi düşündüğünüz bir laptop varsa, bize göndermeniz. Böylesi bir ‘dilencilik’ mail’i yazdığım için aslında utanıyorum. Ama, dayanamadım. Gönderseniz de, göndermeseniz de Allah razı olsun.”
Bir baba için bundan daha üzüntü verici bir konu olabilir mi? Peki suç onun mu? Kesinlikle hayır. Devletin memuru olarak, o, çocukları için elinden geleni yapıyor. Ama sonuç ortada. Kabahatli o mu yoksa ona ve çocuklarına bu en temel koşulları bile sağlamayan başta devlet, üniversite, YURTKUR, sivil toplum örgütleri, yani hepimiz miyiz?..
Böylesine pırıl pırıl çocuklara el uzatamayan, onların en temel ihtiyaçlarını sağlayamayan siyasetçilerin, umarım daha çok çocuk yapın, çok çalışın, okuyun demenin ötesinde söyleyecek bir lafı vardır.
Bugün karne günü
Okullar açıldı, açılacak derken, ilk yarı bitti. Bir de bakmışsınız yaz tatili. Her şey öyle hızlı gelişiyor ki, dün okula başlayan çocuklar, üniversiteye gidiyor. ÖSS azabı çekenler ise çoktan iş güç sahibi oldu.
Sendikaların yaptığı ilk yarı değerlendirmelerine bakılırsa, eğitimin hali perişan. İktidara bakarsanız, her yer güllük gülistanlık. Veli, öğrenci ve öğretmenlere göre ise durum değişiyor. İyi diyen de var, veryansın eden de.
Görünen o ki dünden bugüne değişen fazla bir şey yok.
Bugün için asıl önemli olan, akşam eve gidecek olan karneler. Eminim yine pek çok karnede bol bol kırık olacak. Eee bu da öğrenciliğin şanından. Zayıfsız karne olur mu? Elbette olur. Ama olana da fazla yüklenmeyin. Hele hele şu günlerde. Çünkü o zayıflar, sadece öğrencinin değil, aynı zamanda ailenin, okulun ve öğretmenin de başarısızlığının bir göstergesi. Bu yüzden, kurtarmak için de elbirliğiyle hareket etmek ve her şeyden önce de demoralize olmamak gerekir. Çocuklarınıza kesinlikle yüklenmeyin. Yoksa o moralle ne eksiklerini tamamlayabilir ne de ikinci yarıya dipdiri başlayıp kırıklarını düzeltebilir.
Peki, ne yapalım:
Birkaç gün dinlendikten sonra, sıkı bir çalışma programı uygulayarak, gerekiyorsa öğretmen desteği alarak, bu süreyi en verimli şekilde değerlendirmekte yarar var.
Onca yıldır bol kırıklı karnelerden takdirnameye uzanan çok öğrenci gördüm. Neden sizler de bunu başaramayasınız ki!..
Obama’nın töreninden
ABD’nin yeni Başkanı Obama’nın yemin törenini dünyanın dört bir yanında yüz milyonlarca kişi izledi. Yazılmadık, çizilmedik kalmadı. Beni en çok etkileyen, tören öncesi röportajlarda, sokaktaki vatandaşlardan biri olarak bir tarih öğretmeninin söyledikleri oldu:
“Tarih öğretmeniyim. Öğrencilerime Amerikan tarihini anlatıyorum. Ve bugün, bu tören, Amerikan tarihinin önemli kilometre taşlarından biri. Tarihin bu görkemli değişimini yerinde görmek ve öğrencilerime anlatmak için okulumdan izin istedim. Seve seve verdiler. Yarından sonra gördüklerimi öğrencilerime de anlatacağım...”
Öğretmenlik mesleği adına gurur duydum...
Özetin özeti: Her şey öylesine hızlı değişiyor ki, değişimi yakalayan ve ona yeni değer katanlar ayakta kalıyor. Diğerleri tarihin tozlu sayfalarında kaybolup gidiyor.