Hangi partiden olursa olsun, Milli Eğitim bakanlarının öncelikli hedefi, hep soran, sorgulayan, düşünen ve üreten nesiller yetiştirmek. Ama gelin görün ki, hâlâ hedefine ulaşan yok.
Öğrencilere eskisinden çok daha fazla yükleniyoruz. Muhtemeldir ki öğrendikleri bilgiler, bizim öğrendiklerimizle kıyaslanmayacak kadar fazla. Peki o halde sorun ne?
Sorun, neyi neden öğrendikleri. Neredeyse hiç bir öğrenci, okulda öğrendiği bilgilerin ileriki hayatında, bir işe yarıyacağına inanmıyor. Bu yüzden de ezberciliğin ötesine geçemiyor.
Ezberliyor, notunu alıyor, unutuyor. İşte eğitim sistemimizin özeti bu.
Geçenlerde okullararası bir bilgi yarışmasının göbeğine düştüm. Finali yapılıyordu. Yani onca okulu geride bırakıp oraya gelmişler. “Bir soru da sen sor” dediler. En basitini sordum. “Milli Eğitim Bakanı’nın adı ne?” dedim. Çıt çıkmadı. 6’şar kişilik gruplardan, bakanın ismini bilen tek kişi olmadı.
Diğer bakanları artık sormadım. Valiyi, belediye başkanını da. Eminim onları da bilmiyorlardı.
Bir kaç gün önce de çoluklu çocuklu bir arkadaş toplantısında söz yine dönüp dolaşıp eğitimin ne işe yaradığına gelince, bir kaç ilimizin hangi bölgede olduğunu sorduk yine bilen çıkmadı.
Benim bu konularda ki en temel sorum, hep sınıftaki arkadaşlar ve öğretmenler olur. Sınıfınızdaki öğrencileri ve ders aldığı öğretmenleri, tümüyle bilene rastlarsanız onu alkışlayın. Özellikle de üniversite öğrencisiyse.
Ve yine dikkat edin, eğitim kademesi yükseldikçe, yakın çevreyi, ülkeyi ve yönetenleri bilenlerin sayısı giderek azalır. Gündemi yakından takip edenleri ise alnından öpün.
Örneğin günlerdir Gazze ile yatıp Gazze ile kalkıyoruz. Okullarda anma törenleri bile yapıldı. Yine aynı şekilde Ergenekon’u, sağır sultan’ın bile duyduğundan kuşkunuz kalmamıştır.
Peki o halde rastladığınız ilk öğrencilere Gazze’nin nerede olduğunu ve Ergenekon’u sorun. Eminim, bilmeyenlerin sayısı bilenlerden çok daha fazla olacaktır.
Yakın çevresine ve sıcak gündeme duyarlı olmayan bir öğrenci, teorik dersleri okuyup, yutsa ne olacak?
Dahası akademik başarımız da ortada. AB ülkeleri ve aday ülkeler arasında sondan ikinci sıradayız.
Peki çocuklarımızın bildiği hiç mi bir şey yok. Olmaz olur mu?
Medyanın yarattığı popüler kültürün tüm kahramanlarını sorun, bir bir saysınlar size. Dizilerin kahramanlarını, yarışmaların jürilerini, takımların tüm oyuncularını, sanal dünyanın tüm hergeleliklerini, magazin dünyasının en’lerini ve daha neler neler, ağzınız açık dinliyorsunuz.
Demek ki sorun öğrenmelerin de değil. Neyi öğrendiklerinde. Peki bu kimin kabahati? Müfredatın, öğretmenlerin, sınav sisteminin, bakanın, medyanın, velilerin yani hepimizin.
Önce şuna karar vermeliyiz: Sorun üreten nesiller mi yetiştireceğiz yoksa sorun çözen mi?
Hemen herkesin cevabı, elbette sorun çözen nesiller şeklinde olacak. Peki o halde neden hep sorun üreten ve mevcut sorunları çözme yerine ağlayan, sızlayan, mızmızlanan nesiller yetişiyor?
Sorunun cevabını bulmak için hiç uzağa gitmeyelim. Çünkü bu koşullarda cevabını bulamayız. Değil bir tane Hüseyin Çelik, bin tane de gelse, sonuç değişmez.
Sistemin A’dan Z’ye değişmesi şart ama buna önce başbakanların, cumhurbaşkanlarının, muhalefet liderlerinin inanması gerekir ki, bu da cumhuriyet’in ilk yıllarından sonra, hiç mümkün olmadı.
Görünürde Çankaya’sı, hükümeti, bakanları, YÖK’ü, rektörleri ve TÜBİTAK’ı ile muhteşem uyumlu bir dönem yaşıyoruz. Ama eğitime yansıması sıfıra sıfır, elde var sıfır.
Siz hiç hemen her konuda sık sık bir araya gelen bu zevatın eğitim, bilim ve çocuklarımızın geleceği için de toplandığına şahit oldunuz mu? Bu konuda olmazsa olmaz kararlar alıp, takipçisi olduklarına şahitlik ettiniz mi?
Ya da bütün bunlardan vazgeçtik, kendi çocuklarına sağladıkları eğitim ortamının onda birini diğer gençler için de istediklerini gördünüz mü?
Ülkeyi yönetenler hep çok meşguller, hep çok önemli işleri var ve eğitim, bilim, çocuklar gibi sıradan işlere ayıracak zamanları yok. Bürokratlar ne günler için var ki!..
Özetin özeti: Ülkesini en çok seven, çocuklar için bir şey yapandır!..