Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

EVkiraları, ulaşım giderleri, yoğun trafik ve hava kirliliği yüzünden, özellikle memurlar için büyük kentler yaşanılmaz hale geldi. Bu kentlerin başında da İstanbul geliyor.
Öğretmen atamalarında, genç öğretmenler, eğer aileleri İstanbul'da değilse, Güneydoğu'daki terörden kaçar gibi bu güzide kentimizden de kaçıyor. Sadece onlar mı, "sürgün" olarak İstanbul'a gönderilen diğer memurlar için de, daha rahat bir yaşam için kaçıştan başka alternatif yok.
Çok sınırlı bir harcaması olan köydeki bir öğretmenle, büyük kentlerdeki bir başka öğretmene aynı maaşı vermek, çok büyük bir haksızlık.
Büyük kentler, örneğin İstanbul yaşanılırsa güzeldir. Yoksa eziyetten başka bir şey tattırmaz insana.
Hal böyleyken, büyük kentlerde yaşayan ve emeğiyle yaşamını sürdüren memurların, işçilerin durumu hiç göz önünde bulundurulmaz. Bırakın standart üstü bir yaşamı, insanca bir yaşam için gerekli düzenlemeler neden yapılmaz ki?.. Meclis'teki milletvekillerinin neredeyse sekizde biri İstanbul'dan seçildiler. Yarısı da büyük kent temsilcilerinden oluşuyor. Ama nedense bu konuyu hiç gündeme getirmezler. Örneğin, "Büyük Şehir Tazminatı" verilmesini öngören bir yasa teklifi hazırlamazlar.
Biraz mantıklı düşünseler, bu milyonlarca seçmen demek. Politik olarak da getirisi yüksek. Ama, düşünen yok. Belki de isteyen yok.
Haydi memurlar, yasal anlamda sendikaları olmadığı için toplu sözleşme masasına oturup bu isteklerini dile getiremiyor. Ya işçiler?..
Çalışanları sadece Ankara'dakiler unutmuş değil. Belediyeler de bu konuda duyarsız. Örneğin öğretmen, memur ve işçilerle yakınlarını, ulaşım imkanlarından ücretsiz ya da indirimli yararlandıramazlar mı?
Örneğin, sinemalar, tiyatrolar ve diğer kültürel mekanlar yine belirli oranlarda indirim yapamazlar mı?
Elbette bir kentte yaşayan herkes çok önemlidir. Ama, bazı kesimler var ki, onların farklı olduğuna, onlara farklı muamele yapılması gerektiğine hiç kimse karşı çıkmaz. Örneğin öğretmenlerimizi ele alalım. Geçim derdi nedeniyle pazarda limon satmalarına, ulaşıma para ayıramadığı için görevine saatlerce yürüyürek gidip gelmesine kimin gönlü razı gelir? Eminim, hiçbirinizin...
Pek çok öğretmen, memur, "geçinemem" korkusuyla, bütün ömrünü büyük kentlerden kaçarak geçiriyor. Bazıları, çocukları büyüyüp üniversite çağına gelinceye kadar, taşrada yaşayıp, emekliliğine yakın büyük kentlere geliyor. Çoğu sorunlar da ondan sonra başlıyor...
Sınıfa giren öğretmenimizin yüzünün gülmesini istiyorsak, bir devlet dairesine gittiğimizde "Bugün git, yarın gel" bıkkınlığı ile karşılaşmak istemiyorsak, toplum adına bazı fedakarlıklar yapmak zorundayız. Bu hiç kimse için de, haksızlık olmaz. Günün birinde herkesin yolu büyük kente düşüyor. Onun için köyde olan, "Neden, İstanbul'dakilere daha fazla maaş veriliyor?" diye tepki göstermez...