Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Hiç olmazsa pazar günleri hoş şeyler yazmak istiyorum. Ama ne mümkün. Gelen mesajların yüzde 99'u olumsuz. Kiminle, hangi konuda konuşsanız sorun yüklü. Bazılarının yaptığı gibi sorunları görmezden gelip havadan sudan yazmayı da en azından şu günlerde kendime yediremiyorum.
Türkiye, tüm kurumlarıyla ciddi bir değişimden geçmeli. Bu konuda elbirliği ile sesimizi yükseltmeliyiz. Üç gün sonra yine her şeyi unutup, yeni krizler beklememeliyiz. Bazen bir telefon ya da bir mektup, çok şeyi değiştirebiliyor. Herhangi bir sorunu dile getiren on binlerce telefonun, faksın, elektronik mesajın önünde kimse duramaz!..
Sadece tepkileri dile getirmek yetiyor mu? Asla. Birey, kurum ya da kamuoyu olarak üzerimize düşen görevleri de en iyi şekilde yerine getirmemiz gerekir.
Okullara konferansa gittiğimde öğrencilere hep şu telkinde bulunurum: Ailenize ve ülkeye yapabileceğiniz en büyük iyilik; önce kendinizi kurtarmanızdır...
Önümde yüzlerce mesaj var. Kimi doçent adayları için yapılan yabancı dil sınavından şikayetçi, kimi de meslek liseleri ve fen / edebiyat fakültesi öğrencileri gibi kazanılmış haklarının ellerinden alınmasından...
Hepsinin ortak noktası, yüzde yüz haklı oldukları konularda dertlerini anlatacak bir muhatap bulamamaları.
Mutlaka siz de farkındasınız. Birbirimize karşı giderek yabancılaşıyoruz. Üç maymunu oynayanlar sadece politikacılar değil. Eleştirdiğimiz konularda sergilediğimiz tavır, eleştirdiklerimizden çok mu farklı?..
Karşımızdakileri dinlemediğimiz için sorunların teşhisinde hep yanılıyoruz. Bu yüzden de ortaya koyduğumuz reçeteler, yarayı iyileştirme yerine daha da derinleştiriyor. Dönüp çevrenize bakın! Kim ne söylüyor? Ne yapıyor?..
İşte yüzlerce mektuptan biri:
35 yıldır eğitimin içindeyim. Çok farklı görevlerde bulundum. Bir yıl önce ilimizin valisi, Milli Eğitim Bakanımız, müsteşar, yardımcıları ve genel müdürlerin de bulunduğu bir toplantıda söz istedim ve özetle; teknik öğretimin kan kaybettiğini, bu okullardaki öğrencilerin hayata isteksiz baktığını, öğretmenlerin norm kadro hakkında bilgilendirilmediklerini, bu haliyle uygulamaya geçilmesinin sorun yaratacağını, merkez teşkilatın taşrayı tanımadığını, bürokratların kendisini yanılttığını anlattım. Sayın bakan, müfettiş bey, tamam. Sen sus. Ortamı karıştırma diyerek konuşmamı kesti. Oysa haklıydım. Nitekim toplantıdan sonra bakanın en yakınındakiler bile, bizim söyleyemediklerimizi sen söyledin diye tebrik etti. Ama bakan dinlemedi...
Oysa sayın bakan, müfettişinin bir yıl önce söylediklerini biraz olsun dikkate almış olsaydı, bugünkü sorunların pek çoğu hiç yaşanmamış olacaktı. Ama o dinlemekten hep kaçtı. Tıpkı başbakanı gibi!..