Başbakan Erdoğan’ın bugüne kadar isteyip de yerine getirilemeyen bir talimatı yoktur herhalde. Sadece dershaneler dışında.
Parti ve hükümet içerisinde çocukların, gençler ve ailelerin halinden anlayan tek o var. Bu yüzden de yaşanan sınav ve dershane “garabeti”ni en iyi o biliyor. Ve bu konuda “Çocuklarımızı, şu dershane garabetinden kurtarın” diye talimat da verdi.
Ama sanki Sayın Başbakan bu talimatı hiç vermemiş gibi Çelik döneminde SBS sayısı birden üçe çıkartıldı. Çubukçu döneminde de iki aşamalı ÖSS yerine 16 farklı sınav getirildi.
Yıllardır kaldırılacak denen KPSS ise tam bir baş belası. Bırakın kaldırılmayı daha da kök salıyor. Peki, böylesi bir ortamda yani velisinden öğrencesine herkes sınavların yarattığı ekonomik sıkıntı ve stres nedeniyle inim inim inlerken, Başbakan Erdoğan talimat vermişken, neden hâlâ bu konuda tek adım atılabilmiş değil?
En garibi de Kamu Personel Sınavı (KPSS) konusunda yaşananlar. Özellikle de öğretmenlerin yaşadıkları. Yılların öğretmenleri öğrenci karşısına geçip ders verecekken yıllardır ücretli, sözleşmeli öğretmenlik yaparken, KPSS için hiç görmedikleri derslerden başarılı olmak için dershanelerin yolunu tutuyorlar. Aldıkları üç kuruş ücreti de dershanelere yatırıyorlar.
Resim, müzik, beden eğitimi, tarih, coğrafya öğretmenlerine matematik sorusu sormak kadar mantıksız bir durum olabilir m? Ama oluyor. Milli Eğitim Bakanlığı da bunu sadece seyrediyor.
Bakan Çubukçu’nun da sınavlardan rahatsız olduğunu biliyoruz. Hatta bu konuda ciddi anlamda proje hazırlayan Bakanlık bürokratlarından da haberdarız. Ama özürleri kabahatlerinden büyük. Neymiş efendim. ÖSYM’yi ikna edemiyorlarmış.
Görünen o ki Ankara’da hiyerarşi altüst olmuş durumda. Sanki eğitime hükümet değil YÖK ve ÖSYM yön veriyor. Verdikleri yön de yön olsa.
Dershaneler öylesine güçlü ki, bırakın tek başına iktidarı, 12 Eylül Darbesi bile onları kapatamadı. Üstelik bu konuda çok kararlı olmalarına rağmen.
Peki dershaneler bu güçlerini nereden alıyorlar. Arkasında iktidarlar mı var yoksa ordular mı?
Hiç kimse yok. Ve emin olun en az onlar da sizler, bizler kadar bu durumdan şikâyetçiler. Ve arkalarındaki en büyük güç de Başbakan Erdoğan’ın “garabet” olarak nitelendirdiği çarpık sınav sistemi. Yani dershaneler, mevcut sistemin bir sonucu. Bu sistem devam ettiği sürece de var olmaya devam edecekler...
Milli Eğitim Bakanlığı, sınava dayalı bu çarpık eğitim sistemini düzeltmediği sürece tıpkı bizden önceki nesiller ve bizler gibi, torunlarımız da bu konuları tartışmaya devam edeceklerdir. Bu noktada dershanelere kızmaya da hakkımız yok. On binlerce öğretmene istihdam sağlıyorlar. Milyarlarca lira vergi veriyorlar. Ama bütün bu gayretleri yanlışı düzeltmeye yetmiyor.
Yapılan araştırmalar her yıl, 8-10 milyar doların dershanelere gittiğini ortaya koyuyor. Bu paranın eğitim sisteminin iyileştirilmesi için harcandığını düşünün. Her şey o kadar farklı olur ki! Ama nedense kimse bu “garabet”e dokunamıyor. Hem de Türkiye’nin gelmiş geçmiş en güçlü iktidarlarından birisine sahip olan Başbakan Erdoğan’ın talimatına rağmen...
Geçenlerde ortaya bir haber atıldı ama arkası gelmedi. Güya dershaneler üniversiteye dönüşecekti. Herhalde kastedilen meslek yüksek okullarıydı. Keşke arkasında durulabilseydi. Ama o proje de havada kaldı. Çünkü içi doldurulmamıştı.
Eğitim sistemi neredeyse 15 yıldır çok talihsiz bir dönemden geçiyor. Neden diye sormamanız için son bakanlara bir göz atmanız yeter de artar.
Hikmet Uluğbay. Eğitimin çok uzağındaydı. Tam biraz bir şeyler yapacakken başka bakanlığa kaydırıldı. Metin Bostancıoğlu? Var mıydı yok muydu, hiç belli olmadı. Necdet Tekin, çok az görevde kaldı. Erkan Mumcu, aklı bir karış havadaydı. Bir şeyler yapmaya çalıştı. Ama uzun süre kalamadı. En uzun süre görev yapan bakanlardan birisi olan Hüseyin Çelik ise her şeyi o kadar iyi biliyordu ki(!), en büyük zararları da o verdi. Nimet Çubukçu’nun ise belki de aklına gelen son bakanlık Milli Eğitim’di. Gayretli, samimi ama konuların çok uzağında...
Özetin özeti: Dershaneler konusunda ne eğitimi ve çocuklarımızı ne de Başbakan’ı ciddiye alan yok.