Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Eğitim ve öğretimin hayatla iç içe olması beklenir. Kurbağanın kan dolaşımını ezbere bilen öğrencinin, kendi kan grubundan bihaber olması yadırganır. Ama gelin görün ki, Türk eğitim sistemi, çocuklarımızı hayata değil, aptalca sınavlara hazırlıyor.
Eğitimin kağıt üzerindeki temel amaçlarına bakıldığında; çevresiyle barışık, karşılaştığı sorunları çözebilen, yaratıcı, neyi nerede bulacağını bilen, ailesini ve ülkesini seven kuşaklar yetiştirmek olarak sıralanır. Ancak söylenenlerin pek çoğu lafta kalıyor...
Ülke sevgisinden başlayalım. Anayasa'ya göre, yurtseverliği zedelemek en büyük suç. Ama nedense bu kuralı çiğneyenlerin yani bu suçu işleyenlerin en başında devletin ta kendisi geliyor. Beceriksiz yöneticiler yüzünden vatandaş ile devlet arasındaki sevgi ve saygı bağı giderek zayıflıyor. Neredeyse alınan her karar, vatandaşın bu ülkede yaşama şevkini kırıyor. Bu konuda ciddi anlamda bilimsel çalışmalar yapılsa ortaya neler çıkar, neler...
Genç kuşaklar çevresiyle barışık mı? Yaşadığı çevreye karşı ne kadar duyarlı? Bir de ona bakalım:
Sık sık öğrencilerin içine giriyorum. Dün de ilköğretimden üniversiteye kadar farklı öğrenci gruplarıyla bir arada oldum. Böyle durumlarda hemen neye ne kadar duyarlı oldukları konusunda ufak bir test yaparım. Üniversitelilere, üstelik iletişim fakültesi 3. sınıf öğrencilerine, YÖK başkanını, herhangi beş bakanın ismini, kadın gazetecilerden herhangi beşini, üniversite rektörünün, dekanın, dersin hocasının ismini ve her coğrafi bölgeden bir kentin adını sordum. Yarıdan fazlası ya yanlış cevapladı. Ya da utana sıkıla bilmediğini açıkladı...
İstisnalar hariç devlet okullarındaki öğrencilerin sporla ve sanatla iç içe olmaları çok zor. Ama özel okullar için durum öyle mi? Milyarlarca lira alıyorlar. Ancak sonuçta değişen fazla bir şey olmuyor. Genelde ne doğru düzgün yabancı dil öğrenebiliyor, ne aktif olarak spor yapıyor ne de sanatın bir dalıyla iç içeler...
Peki çocuklarımızın sorun çözme yetenekleri gelişiyor mu? Ona da evet demek zor. Biz büyükler, her şeyi öylesine iyi biliyoruz ki, onlara hiç söz hakkı ve sorumluluk vermiyoruz. Önlerini açmak için değil, köreltmek için elimizden geleni yapıp, ondan sonra da canım bu geçler de pek pısırık diye hesap soruyoruz...
Örnekleri çoğaltmak mümkün. Aynı hatayı onlar yaptı mı canlarına okuyoruz, oysa kendimiz yaptığımızda olur böyle vakalar deyip geçiştiriyoruz. İşte çocuklarımızın hiç dikkatini çekmediğini sandığımız bu ufak ayrıntılar, birikiyor, birikiyor ve sonunda karşımıza yüzü hiç gülmeyen, hiçbir şeyden mutlu olmayan, çevresinde olup bitenden hiç haberi bulunmayan, sorun çözme yerine yakınmayı tercih eden nesiller çıkıyor...
Evet sorumlu kim? Onların anladığı dilde soralım. a) gençler b) biz büyükler c) sistem, d) hepsi?..