Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Başbakan Erdoğan’ın “Davos Zaferi“, daha çok uzun yıllar konuşulacağa benziyor. Ama daha önemli yanı, tıpkı Yargıtay kararları gibi bir içtihat oluşturacak. Artık herhangi bir konuda haksızlığa uğradığına inanan kişi, bulunduğu toplantıyı bırakıp gidecek.
Örneğin sözlüye kalkan bir öğrenci, diğer öğrencilere kolay, kendisine ise en kazık soruları soruları soran öğretmenin tarafsızlığını yitirdiğini öne sürüp, sınıfı terk edecektir.
Aynı şekilde çok özel misafirlerin de olduğu bir yemekte, kendisine fazlasıyla yüklenildiği ve haksızlık yapıldığına kanaat getiren bir kişi de anında sofrayı terk edecektir.
Ya da televizyon programlarında, kendisine yeterince söz hakkı verilmediği için artık hemen herkes programın orta yerinde stüdyoyu terk edecektir.
Çünkü önlerinde Başbakan Erdoğan’ın Davos örneği vardır.
Söz konusu toplantıda moderatöre ve İsrail Cumhurbaşkanı’na hadleri bildirilmiştir. Peki ya diğer iki konuk. Biri bütün dünyayı, diğeri de İslam ülkelerini temsil ediyor. Onlara haksızlık yapılmamış mıdır?
Zafer sarhoşluğu içindeyken böylesi ufak ayrıntılarla uğraşmak, belki abesle iştigal olur. Ama benim korkum, artık konferansı, paneli, salonu, programı, yemeği, toplantıyı, evi, ülkeyi ve daha pek çok şeyi terk etmenin bir alışkanlık haline gelmesi.
Ne alaka diyenler ve öküzün altında buzağı arayanlar elbette çıkacaktır. Ama olayın sıcaklığı geçtikten sonra, gelişmeleri soğukkanlılıkla yeniden değerlendirmekte sonsuz yarar var.

Monşerler?
“Davos Zaferi” ile ilgili en radikal değerlendirmeyi, hiç gocunmadan Yunan gazeteleri yaptı: Erdoğan, dünyanın söylemek istediğini İsraillilere haykırdı
Evet bu konuda, İsrail yönetimine söylenmesi gereken çok söz vardı ve Başbakan Erdoğan, bunu en çarpıcı şekilde dile getirdi.
Gurur duymamız da zaten bu yüzden.
Ama ya masayı terk etmesi! İşte bu konuda üzerinde daha çok düşünülmesi gerekir. Tıpkı, sesi yükseltmenin suçluluğun bir göstergesi olduğu gibi. Yarın bu hareket ve söylemler, bumerang gibi gelir sizi de vurabilir.
Haksızlığa uğrayan birisi, bulunduğunuz ortamı aynı şekilde terk edebilir ve sesinizi biraz yükselttiğiniz de sizin başkalarına söylediğinizi, size söyleyebilir. Ve işte o zaman söyleyecek sözünüz olmaz. Olursa da çifte standart tartışmaları başlar.
Başbakan Erdoğan her ne kadar tepkisinin Moderatör Amerikalı gazeteciye olduğunu söylese de, asıl hedefin İsrail Cumhurbaşkanı olduğu aşikâr. Nitekim bütün dünyanın algılaması da bu yönde. Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla dedi ve başarılı oldu. En azından şimdilik öyle görünüyor.
Eski büyükelçiler her ne kadar Başbakan Erdoğan’ı diplomasinin ince kurallarını bilmemekle itham etseler de, o bu işleri çok iyi biliyor. Sadece yöntemi farklı. Onların diplomasi anlayışı Batılı tarzda, bizimkisi ise Şark usulü.
Hep mi biz onlardan bir şeyler öğreneceğiz, biraz da onlar bizden siyaset, diplomasi ve liderlik nasıl olurmuş onu görsünler!
Başbakan Erdoğan’ın yöntemlerini beğenenler olur, olmaz ama işe yarıyor. Bir anda gündeme oturdu. Kitleleri ayağa kaldırdı.
Artık o mu haklı, yoksa böylesi çıkışlar belki günü kurtarabilir ama uzun vadede çok ağır sonuçları olur diyenler mi haklı hep birlikte göreceğiz.
Özetin özeti: AKP iktidarı ile birlikte, pek çok şey gibi diplomatik temayüller de değişiyor. Başbakan Erdoğan, aynı çıkışı bakalım İMF’ye de yapacak mı? Yaparsa ne olacak? Yapmazsa ne olacak? Yarın başkaları benzer çıkışları kendisine sergilerse, tavrı ne olacak? Tarih dedikleri de bu zaten! Bekleyip göreceğiz...