Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Suni gündem oluşturmada üzerimize yok. Biri ortaya bir senaryo atıyor, doğruluğu yanlışlığı araştırılmadan, üzerine binlerce yorum yapılıyor. Peki,”Şimdi senin yaptığın ne?” diyenleriniz çıkacaktır. Ama ortaya atılan senaryoların bir de eğitim boyutu var ki onu pas geçmek mümkün değil.
Senaryolar var ya da yok. Bu yargıyı ilgilendirir. Demokrasiyi sekteye uğratacak ne varsa bulsunlar ve en sert şekilde cezalandırsınlar. Bundan kimsenin kuşkusu olmamalı. Varsa planlayanları, yoksa da bunu varmış gibi pazarlayanları bulmak ve yargılamak devletin görevi. Ve eminim ki gereğini yerine getirecektir.
Senaryo kabinede iki isim yer alıyor ki bu iki ismin aynı masa etrafında oturması mümkün değil. Bunlardan biri Türkan Saylan, diğeri Kemal Alemdaroğlu.
Rahmetli Saylan ile Alemdaroğlu’nun arası hiç iyi değildi. YÖK üyeliği döneminde, Alemdaroğlu’nun İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü’nden alınmasında en etkili isim o oldu. Hatta bu konuda dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’e “Ya alınacak ya alınacak” resti çektiği bile dillendirildi.
Ama daha komiği, söz konusu kabinede Milli Eğitim Bakanlığı koltuğuna YÖK eski Başkanı Kemal Gürüz’ün oturtulması. Sezer ile Gürüz’ün arası öylesine açıktı ki, herhalde böyle bir liste Çankaya’ya gitseydi veto yiyecek ilk isim o olurdu. Ama öyle ya da böyle, eğer Gürüz Milli Eğitim Bakanı olsaydı, başkalarını bilmem ama herhalde en büyük “kazığı” ben yiyecektim.
O yıllarda YÖK’le ilgili ne yazsam, “YÖK’ün manevi şahsiyetine hakaretten” dava açıyordu. Açılan davalar da öyle sıradan davalar değildi. Her biri 100’er milyar liralık. Yani adeta sizi yok etmeye yönelik. Birinden ceza yesek, bırakın 3-5 yılı, tek bir cezayı ödemek için bile en az 10 yıl çalışmamız gerekiyordu.
Ve o yıllarda, yani 2000’li yılların başında rutin işlerimizden biri de Gürüz’ün açtığı bu davaların dosyalarına delil toplamaktı. Sonunda hepsinden beraat ettik. Çünkü sadece ve sadece gazeteci olarak görevimizi yapıyorduk.
Ve o dönemde YÖK Başkanı ile bir kez bile görüştüm desem yalan olur.
Düşünün şimdi, bir de Gürüz Milli Eğitim Bakanı olsaydı ve arkasında da asker desteği bulunsaydı, resmen yanmıştık. Yazdığımız her yazıyı mahkemeye verir, biz de aklanmak için ömrümüzü mahkeme salonlarında geçirirdik.
Ama komiğin de komiği ne biliyor musunuz? Gürüz’ü destekleyen ya da Gürüz’ün etkilemeye çalıştığı gazeteciler arasında benim de ismimin bulunması. Açılan davaları, yazdığım yazıları, yaptığımız kavgaları düşündüm. Ve sadece güldüm. Niye mi?
Eğer böyle bir senaryo varsa yazanların yoksa da pazarlayanların ve onlara inanların ahmaklığına...

Nereden nereye?
O yıllarda, Tayyip Bey henüz başbakanlık koltuğuna oturmamıştı. Ama ramak kalmıştı. Müstakbel başbakan olarak biliniyordu. Kendisini Genç Bakış’a davet ettik. Memnuniyetle kabul etti. Ama günlerce kendisini konuk edeceğimiz üniversite bulamadık. Gürüz’ün en güçlü dönemiydi. Rektörler kendisinden çekiniyordu. En sonunda Sabancı Üniversitesi kabul etti ve orada gerçekleştirdik. Çok da ilgi gördü. O dönemde ve sonrasında ne zaman bir Ak Partili çıkarsak AKP şakşakçılığıyla itham edilirdik. CHP’lileri ya da diğer muhalefet liderlerini çıkardığımızda da bu kez diğerlerinin değirmenine su taşıdığımız iddia edildi. Oysa biz sadece işimizi yapıyorduk. Öyle yapmaya da devam ediyoruz...
Ve sonra aradan yıllar geçti, Gürüz YÖK Başkanlığı’ndan düştü. Bu kez de Gürüz’ü programa çıkartmak istedik. YÖK Başkanı’yken hiç sıcak bakmadığı davetimize, anında karşılık verdi. Ama yıllar önce, kendisinden kaynaklanan nedenlerle, Tayyip Bey ile yaşadığımız sıkıntıyı bu kez onunla yaşadık. Giderek güçlenen iktidardan ve dönemin YÖK Başkanı Teziç’ten çekindikleri için hiçbir üniversite kendisini kabul etmek istemiyordu. Sonunda onu da Malatya’da konuk edebildik.
Ve bugün, YÖK’ün en büyük muhaliflerinden biri de eski Başkanı Gürüz. Arada bir arayıp şikâyetçi olduğunda, “Dikkatli konuş, yoksa seni YÖK’e hakaretten mahkemeye veririm” diye espri yapıyorum. Çünkü zamanında o kadar ağır eleştiriler yapmadığım halde beni hep mahkemeye vermişti...
Özetin özeti: Düşmez kalkmaz bir Allah var. Gerisi ne ekerse onu biçiyor. Keşke herkes kendi görevini layıkıyla yerine getirip, her daim dik durabilse!..