ÖSS katsayıları konusunda, YÖK’ün de, hükümetin de samimi olmadığı önceki gün bir kez daha ortaya çıktı. İstenilseydi, hemen her şey bir anda değişebilir ve bu yıla da yetişebilirdi. Ama yapılmadı, gelecek yıla ertelendi. Gerekçesi de zaman azlığı.
Oysa, YÖK’te dengeler değişeli aylar oldu. İstenilseydi, katsayılar, OÖBP’nin ağırlığı, sınavın içeriği ve sayısı da dahil pek çok şey şimdiye kadar yüz defa değişirdi. Ama değiştirilmedi.
Çünkü mağdur öğrenciler, dün olduğu gibi bugün de, ne YÖK’ün ne de hükümetin umurunda!..
YÖK’ün dün açıkladığı yeni sınav sistemi hiçbir şeyi değiştirmeyecek. Kontenjanlar aynı kaldığı sürece, ha tek sınav yapmışsınız ha beş sınav; sonuçta ODTÜ İşletme’ye 50 öğrenci alınacaksa, yine 50 öğrenci alınacak.
Ayrıca ÖSS ya da yerine getirilen LYS de bir sıralama sınavı olduğu için belli bir puanı alan girecek, alamayan açıkta kalacak gibi bir durum söz konusu değil. En tepede kimler varsa onlar kazanacak, diğerleri açıkta kalacak.
Üniversiteye giriş daha önce de iki basamaklıydı. Tek sınava geçilmesinin nedeni, birinci sınav ile ikinci sınav arasındaki korelasyonun çok yüksek olmasıydı. Yani birinci sınavda ilk 100’e, ilk 5 bine giren öğrenciler, yüzde 95’e varan bir oranda ikinci sınavda da aynı başarıyı gösteriyordu.
Bu sonuçlar ortaya çıkınca o zamanki YÖK yöneticileri ikinci sınavı kaldırdı.
Şimdi yeniden konuyor! Üstelik tek oturumda yapılan sınav, ayrı ayrı oturumlarda gerçekleşecek ve ayrı ayrı puanlandıracakmış. Peki değişen ne olacak? Hiçbir şey. O halde bunca kafa karışıklığı niye?
Orta Öğretim Başarı Puanı ile oynanmasına hele hele düşürülmesine herkesten çok Milli Eğitim Bakanlığı’nın karşı çıkması gerekir. Çünkü bu, okul içi eğitimi ciddiye almama anlamına gelir ki, bu da ne YÖK’ün ne de başka kurumların haddine düşer.
Aynı şekilde, katsayıların tümüyle kaldırılmasına da yine MEB’in feveran etmesi, olmazsa olmazlardan. Ama ne yazık ki bu konuda da ne Bakan Çelik’ten ne de arkadaşlarından bir tepki var.
Herkes istediği yere girecekse, o zaman liselerde branşlaşmaya ne gerek var? Ortak bir eğitim yaparsınız, herkes ortak bir sınava girer ve yüksek puanı alan kazanır, düşük puan alanlar açıkta kalır. Böylece ne dershaneye gerek kalır ne de yüzlerce branş öğretmenine...
Oysa çağdaş eğitim sistemleri bunun tam tersini söylüyor. Çocukların ilgi ve yetenekleri ne kadar erken keşfedilir ve o yönde eğitim verilirse, o kadar başarılı olunur. Liselerdeki ve branşlardaki çeşitlilik de zaten bu yüzden...
YÖK’ten ve diğer kurumlardan yapılan açıklamalarda öylesine çelişkiler var ki şaşırmamak elde değil. Güya artık, yapılan yeni düzenlemelerle, öğrenciler alan dışında da tercih yapabileceklermiş. Hayret ki, hayret!
Bugüne kadar yapılmıyor muydu? Elbette yapılıyordu. Hatta katsayı zulmüne rağmen, olmaz denileni başarıp, Türkiye’nin en iyi üniversitelerine ve en popüler bölümlere giren öğrenci sayısı azımsanmayacak kadar da fazla. Kolay değil ama imkânsız da değil.
Sözel’den mezun olan bir öğrenci, Sayısal’dan sınava da girdi, Sayısal puanıyla alan fakültelere de. Yani bir yasak söz konusu değildi. İşte bu yüzden yeni avantajlar sağlanıyor diye boşuna umut dağıtmamalı.
Bu konuda asıl sorgulanması gereken, geleceğe yönelik olarak üniversitelerin yeniden yapılanmasıdır.
Şu anda en büyük işsizlik oranı üniversite mezunlarında. Onca mücadele ve onca fedakârlığın karşılığı, maalesef işsizlik.
On binlerce istihdam fazlası olan alanlara, hâlâ binlerce öğrenci alınıyor. Yani artık üniversiteye girmekten çok, mezun olduktan sonra iş bulmak daha önemli.
Bu nedenle, konu sadece sınav kapsamında değil, istihdam ve yeterlilik sınavı boyutlarıyla çok yönlü olarak ele alınmalıdır. Dershanelere akan paralar, kalitenin yükseltilmesi ve meslek çeşitliliğinin artırılması için harcanmalıdır.
Özetin özeti: Popülizme kaçanlar ve para kazanmak isteyenler, lütfen eğitimden ve çocuklarımızdan uzak dursunlar...