Öğretmenlere bir dokunun bin ah işitin. Öylesine çok sorunları var ki onlardan arınıp sınıfa girmeleri mümkün değil. Ders anlatırken muhtemeldir ki her birinin kafasında bin tane farklı sorun var. Peki ya çözüm? İşte onu ara ki bulasınız. MEB, sorunları azaltacağına, her gün bir yenisini ekliyor. Ve sonunda onlar da sokağa dökülüyorlar. Muhtemeldir ki onlara da biber gazı sıkılacak, onlar da coplanacak. Keşke bu sahneler hiç yaşanmasa. Ama onları da mecbur bıraktılar.
“Bir ülkeyle oynamak istiyorsanız, öğretmen yetiştirme ve atama sistemiyle oynayın yeter!” şeklinde, literatüre geçen bir söz var. Çok doğru. Diğer mesleklere yönelik eğitim sistemleri fazla değişmezken öğretmen yetiştirme ve atama sistemi her 10 yılda bir değişir. Ve her defasında da daha kötüye gider. Şimdi yine mahkemelik olmuş!
Öğretmenlik öyle hemen herkesin yapacağı, sıradan bir meslek değil. İhtisas mesleği. Ayrıca taşeron işçi mantığıyla, üç kuruşa mecbur bırakılacak bir meslek de değil. Ama devlet eliyle tüm bunlar yapılıyor.
Müzik ve beden eğitimi öğretmenlerine bile KPSS’de matematik sorusu sorularak aymazlıkların en büyüğü yapılıyor. Dur diyeni de ara ki bulasın.
MEB’in tepe yönetiminde, şu anda eğitimin mantığını ve sorunlarını bilen tek kişi yok. Bakan da, müsteşarı da, diğer üst yönetimi de konuların çok uzağında. Çünkü uzmanlık alanları eğitim değil. Bu yüzden müzik öğretmenine niye matematik dayatıldığını anlamaları ve bu sorunu çözmeleri mümkün olmuyor...
Bir öğretmen göreve başlayıncaya kadar moral açısından adeta çökertiliyor. Enkaza döndükten sonra kadroya alınıyorlar ki o zaman da iş işten çoktan geçmiş oluyor.
Yüz binlerce öğretmen açığı varken, on binlerce öğretmenin hâlâ üç kuruş maaşa, kadrosuz çalıştırılmalarını anlamak mümkün değil. Maliye Bakanlığı, Çalışma Bakanlığı nerede? Böyle bir uygulamayı başkaları yapsa canına okurlar. Peki, MEB’e neden seyirci kalıyorlar? Öğretmenlere neden sahip çıkmıyorlar?
Sizleri yetiştiren öğretmenlerinize hiç mi saygınız yok?..
Bin pişmanım!
Öğretmenlerimizin, hem de çok başarılı öğretmenlerimizin yaşadığı çileyi görmek için her gün yüzlercesi gelen mail’lerden sadece birini sizlerle paylaşmak istiyorum. Okuyun ve geleceğin mimarlarının ne hale geldiklerini görün:
“Hepimiz ayrı şehirlerdeyiz ve bu yüzden çığ gibi büyük sıkıntılarımız var, anlatamıyoruz. AÜ İngilizce Öğretmenliği mezunuyum. Okulumu dereceyle bitirdim ama ne fayda, atanamadım. 3 yıldır ücretli çalışıyorum. ATM’de gördüğüm en yüksek maaşım 379 TL. Afyon merkezde çalışıyorum, sadece merkeze 200’e yakın ücretli İngilizce öğretmeni yerleştirildi. Ve bu okullar, en harika okullar.
3 yıldır KPSS’ye çalışmaktan kendi branşımla ilgilenemiyorum ve içimdeki kin sürekli büyüyor. Bu kinle nasıl verimli olabilirim ki? Yaşım 28. Hâlâ ailemleyim. Babamdan para alıyorum. Babam da öğretmen. Tek maaşla, 3 kız kardeşiz, üçümüzü de okuttu. Ve benim hâlâ aileme faydam yok, zararım var. Evlilik zaten artık hayal. Çünkü düzenimi kuramadım, kendime bile bakamıyorum. Etrafımda benim gibi, yüzlerce atanamayan arkadaşım var.
İngilizce öğretmeniyim. En son ortaokulda matematik, tarih, coğrafya gördüm. Yıllar geçmiş, yapamıyorum işte, olmuyor. Bu yaşta dershanelere gidiyoruz. Hamile gelenler, evli, çocuklu öğretmenler var. Bazen evlenip kurtulayım, unutayım her şeyi diyorum ama sonra düşünüyorum, boşuna mıydı onca emek! ÖSS’yi, İngilizce 100 soruda 98 netle kazandım, okulumu dereceyle bitirdim ama ne fayda! Tekrar kursa yazıldım ve bu yaşta oturup tarih, matematik dinliyorum. Hakkım haram olsun diyorum, başka da bir şey demiyorum. Diğer tüm öğretmenlerle aynı işi yapıyoruz ama maaş bordroları asıldığında bizimki olmuyor bile. Asgari ücret bile geçmedi elime. Gidip kasiyerlik mi yapayım? Öğrencilerim görmeyecek olsa yapacağım. Bıktım artık her şeyden. Hayattan soğudum. Arkadaşlarım gibi hastanelik olacağım ya da sakinleştiricilerle yaşayacağım, durum onu gösteriyor...”
Özetin özeti: Hiç abartı yok. Öğretmenlerimiz perişan durumda ve dün olduğu gibi bugün de bu kimsenin umurunda değil. Yuh olsun hepimize!..