Üniversite mezunlarına yönelik devlet memurluğu sınavı için başvurular dün başladı. İlgi olağanüstü. Çünkü işsizler içinde en büyük dilimi onlar oluşturuyor.
Hem herkesten fazla okuyacaksın, hem de işsiz kalacaksın. Türkiye'de üniversite mezunlarının kaderi bu.
Oysa üniversiteye girmek, mezun olmak gençlerin en büyük hayali. Kazanmak için gösterdikleri çaba ve sonrasında yaşanan hayal kırıklıkları, maalesef, eğitime duyulan saygıyı yok etmekten öte bir işe yaramıyor.
Hele bir de okuyanların değil de, şarkıcı, manken, futbolcu, köşe dönücü gibi yarım eğitimlilerin sürekli medyanın vitrininde olması eğitime gönül verenleri hepten çileden çıkartıyor...
Okuyanlar içerisinde en ağır ve en uzun eğitimi doktorlar alıyor. Ama asıl çileleri mezun olduktan sonra başlıyor...
Neredeyse her köşe başında bir profesör ya da doçent muayenehanesinin bulunduğu ülkemizde pratisyen doktorun yüzüne bakan yok. Uzmanlığı kazanmak ise üniversiteyi kazanmaktan on kat daha zor. Haydi kazandınız, haydi kürek mahkumuymuşçasına çektirilen eziyete de katlanıp mezun oldunuz. Hemen ardından askerlik geliyor. Kısa dönem ya da paralı askerlik de söz konusu olmadığı için 16 ay da öyle geçiyor. Ama onlar için devlet borcu bitmiyor. Bu kez de zorunlu hizmet turuna çıkıyorlar...
30'lu yaşlara gelip tam oh çekecekleri dönemde ise evlilik, çoluk çocuk derken öğrenciliğin havasından çıkıp gerçek hayatla yüz yüze geliyorlar. Bu kez de hayat koşulları canlarını burunlarına getiriyor...
Sonra oturup şu sorunun cevabını bulmaya çalışıyorlar: Bunca eğitimi niye aldık, bunca eziyeti niye çektik?
Sonuç: Hüsran.
İşte bu yüzden tıp fakültelerinin puanı giderek düşüyor. İşte bu yüzden iyi öğrenciler bu kutsal meslekten kaçıyor...
Sağlık Bakanı Durmuş, politikaya girmeden önce doktorların sıkıntılarını dilinden düşürmüyordu. Değişen ne oldu? Bugüne kadar meslektaşları için ne yaptı?..
Doktorlar gibi okumuş kesim içerisinde en çok mağdur edilen bir diğer kesim de öğretim üyeleri. Üstelik onların eğitim süreçleri çok daha uzun. Üstelik onlar, çocuklarımızın ve ülkenin geleceğine yön veriyorlar. Ama nedense doktor, yargıç ve mühendisler gibi hep görmemezlikten geliniyor. Hem de koşullarının iyileştirileceği sözü bizzat başbakanın kendisi tarafından söz verildiği halde.
Ecevit'in bu ikinci üç aylık süreçte, sözünü yerine getirebilmesi için 10 haftası kaldı. Bu defa hiçbir mazereti olamaz. Eğitime ve bilime hassasiyeti konusunda ciddi şüpheler uyandırır. Bizden hazırlatması!..