Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Milyonlarca ailenin ÖSS heyecanı yarın başlıyor. Ama asıl önemli olan ondan sonrası. İşsizlik oranları arttıkça, işsiz üniversite mezunlarının sayısı da artıyor.
YÖK’ün geçen yıl hiç plan program yapmadan kontenjanları artırması, öğrencilerin de boş buldukları her fakülteye akın etmesi, önümüzdeki yıllarda daha kara tabloların önümüze çıkmasına neden olabilir.
Şu andaki istatistiklere göre, işsizlik oranının en yüksek olduğu kesim üniversite mezunları.
Yani ÖSS’yi kazanmak ve üniversiteyi bitirmek için harcanan onca emek ve paranın karşılığı yüksek yaşam standartı değil, işsizlik. Önümüzdeki 8-10 yıllık süreçte bu tablonun değişmesi de mümkün gözükmüyor.
Pek çok alanda on binlerce istihdam fazlası yetişmiş insan gücümüz var. Bu alanlara 20 yıl hiç öğrenci alınmasa yine de ihtiyacı karşılayacak kadar mezun bulmak mümkün. Ama üniversite önündeki yığılma ve popülizm nedeniyle kontenjanlar azaltılacağına daha da artırılıyor.
Başka zaman tartışmıyoruz. Ama hiç olmazsa ÖSS heyecanının yaşandığı şu günlerde üniversite giriş, üniversitelerin içinde bulunduğu durum ve mezuniyet sonrasını enine boyuna konuşalım.
Yapılacak o kadar çok iş var ki işte onlardan bazıları:
- Süratle reorganizasyona gidilerek, üniversiteler yeniden yapılandırılmalıdır. DPT’nin öngörüleri çerçevesinde bazı fakültelerdeki öğrenci sayıları hızla azaltılmalı, onlara harcanan kaynaklar, gelecekte öne çıkacak başka mesleklere yönlendirilmelidir.
- Mezuniyet sonrası yeterlilik sınavı, öncelikle kamusal alanda faaliyet gösteren meslekler olmak üzere tüm üniversite mezunlarını da içine alacak şekilde yaygınlaştırılmalı ve 5 yılda bir yenilenir hale getirilmelidir.
- Üniversitelerin öğretim elemanı sıkıntısı için ciddi projeler hazırlanmalı, vakıf üniversitelerine kendi öğretim elemanlarını yetiştirmeleri zorunluluğu hatırlatılmalıdır.
- Bir yandan ERASMUS benzeri projelerle yurtdışı öğrenci değişim programları teşvik edilirken, öte yandan yurtiçinde de bu konulara ağırlık verilmelidir. Her öğrenci, mezun olmadan önce, en az bir yıl bir başka kentteki üniversitede öğrenim görmelidir.
- Öğrencilerin yurt ve burs problemlerine kalıcı çözümler üretilmelidir.
- Üniversiteyi kazanan öğrencilerin her yıl yeniden sınava girerek, hem kendi hem de üniversitelerin zaman ve kaynaklarını tüketmesinin önüne geçilmelidir.
- Yüksek lisans ve doktara, giderek ticarileşmekte ve bilimsel üretkenlikten çok, bir arayış ya da bir kaçışın aracı haline gelmektedir. Bu da yanıltıcı sonuçların ortaya çıkmasına neden oluyor.
- Üniversitelere ayrılan kaynaklar gibi, üniversitelerin kendi ürettikleri kaynaklar da giderek azalıyor. Bağış ve yerel yönetimlerin desteği ise yok denecek kadar az. Bu yüzden, yasal düzenlemeler ile üniversitelere yeni kaynaklar yaratılmalıdır. Üniversiteler de hizmet ve bilim üreterek, bu sürece destek olmalıdır.
- Yılan hikayesine dönen yeni YÖK yasası, siyasallaştırılmadan yeniden ele alınmalı ve her üniversiteye tek tip elbise giydirmekten vazgeçilmelidir. Yeni kurulan tabela bir üniversite ile 100 yıllık kurumlara, aynı yasa ve yönetmelikler dayatılmamalıdır.
- Üniversitelerdeki savurganlığa son verilmelidir. İdari personel sayısı eritilerek, son verilen yarı zamanlı çalışan öğrenci uygulamasına daha yüksek oranda geçilmelidir.
- Üniversite adayları ve veliler bilinçlendirilerek asıl hedefin, ilgi ve yetenekler doğrultusunda bir yükseköğrenim ve sonrasında iş bulunabilecek alanlar olduğu, ikna edici bir şekilde anlatılmalıdır. Aranılan bir teknisyenin, işsiz bir mühendisten daha mutlu olduğu örneklerle gösterilmelidir.
- Dersane sektörüne akıtılan milyarlarca Dolar, bu kurumları da sistemin içine alacak şekilde düşünülmeli ve zaten kısıtlı olan kaynakların heba olmasının önüne geçilmelidir.
Özetin özeti: Önemli olan, bin bir fedakarlıkla üniversite girmek değil, kazanılan donanımın, mezuniyet sonrasında, kişinin kendisine ve ülkeye yarar getirecek şekilde değerlendirilmesidir. Bunun yapıldığını söylemek o kadar zor ki! Yazık oluyor gençlerimize!..