TEMİZ toplum, temiz siyaset, temiz spor kampanyalarından sonra şimdi de, yasa destekli "Temiz Türkçe" kampanyası başlatıldı. Bakalım ne kadar etkili olacak?..
Almancanın özleşmesine önemli katkılarda bulunan Prof. Dr. Gerhard Kessler, dilde arılaşma konusunda şunları söylüyor:
"Dili, gereksiz yabancı sözcüklerden uzaklaştırıp temiz tutmak, tıpkı vücudunu, vicdanını, evini, köyünü ve şehrini temiz tutmak gibi ahlaki bir ödevdir."
Aynı konuda Atatürk de, "Türk milletindenim diyen insanlar, her şeyden önce ve mutlaka Türkçe konuşmalıdır" diyerek anadilimizin yabancı sözcüklerin istilasından korunması için gerekli sinyalleri, yıllar öncesinden vermiş...
Her konuda olduğu gibi dil konusunda da, yabancı hayranlığımız öylesine abartılı ki, dur durak bilmiyoruz. Bırakın mağaza isimlerini, çocuklarına yabancı dillerden isim verenlerin sayısı her geçen gün artıyor.
Bayrağımıza, bir karış toprağımıza, ahlaki değer ve inançlarımıza sahip çıktığımız gibi, keşke, hiçbir yasal zorunluluk olmadan dilimize de sahip çıkabilseydik. Ama olmuyor. Yasayla olacak mı? O da şüpheli. Eğer yasalar, her şeye kadir olsaydı, bugünkü noktaya gelir miydik?..
Almanya, Fransa, Macaristan gibi ülkeler, dillerini yabancı istilasından korumak için, "dil gümrüğü" olarak isimlendirilen bir uygulama başlatmış. Bu uygulamaya göre, yeni bir buluş yapıldığı, ya da yeni bir alet icat edildiğinde, herhangi bir gecikmeye fırsat vermeden, bu kavrama uygun bir sözcük türetiliyor. Böylece yabancı sözcükler dile girip yerleşmeden, karşılıkları bulunarak dilin yozlaşması önleniyor.
Türkiye'de anadil bilincinin geliştirilmesi konusunda, yılmadan çabalarını sürdüden TÖMER Başkanı Prof. Dr. Mehmet Hengirmen, bakın bu konuda ne diyor:
"Yabancı sözcükler dilimize iyice yerleşmeden karşılık bulunmuyor. Örneğin televizyon, telefon, video gibi sözcükler dilimize iyice girmiş, halk ve aydınlar tarafından da benimsenmiştir. Bu sözcüklere yeni karşılıklar aramak halkın tepkisine yol açar. Oysa, bilgisayar konusunda olduğu gibi, televizyon ülkemize yeni girdiğinde Türkçe karşılığı türetilmiş olsaydı, halk bu cihazları Türkçe adıyla öğrenmiş olacaktı..."
Prof. Hengirmen, Türk Dil Kurumu'nun bu yöndeki çalışmalarının takdirle karşılıyor ve medyanın da bu konuda daha duyarlı olmasını istiyor.
Daha önce de birkaç defa yazdım. "Temiz Türkçe" için temizliğe önce eğitimden başlanmalıdır. Öyle bir eğitim sistemimiz var ki, 5 yıl ilkokul, 6 yıl da ortaokul ve lisede olmak üzere 11 yılda Türkçe öğretemediğimiz için, üniversitelere de Türk Dili dersleri koyuyoruz. Ama buna rağmen, üniversite mezunlarımızdan çoğunun, zengin, akıcı, berrak bir Türkçeye sahip olduklarını söylemek çok zor.
Nedeni belli: Öğretmenlerimizin çoğu Türkçeyi doğru düzgün kullanamıyor. Çünkü, okumuyor, yazmıyorlar.
Oysa gelişmiş ülkelerde anadil öğretimine çok önem veriliyor. Çünkü, onlar biliyor ki, anadili ile kişilik gelişimi ve öğrenim başarısı arasında çok büyük yakınlık var. Ah! Bir de biz anlayabilsek.
Sadece Türkçenin ele alınacağı bir Milli Eğitim Şurası, şu günlerde çok yararlı olur. Tabii alınan kararların, uygulanması koşuluyla...