Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

YÖK koltuğuna kim oturursa otursun değişen bir şey yok. Kurulduğundan beri sürekli olarak şikâyetlerin odağı halinde. Peki kim haklı? YÖK mü yoksa YÖK’ten şikâyetçi olanlar mı?
Arada bir YÖK’ün de haklı olduğu konular oluyor ama genelde öğrenci ve öğretim görevlileri sanki daha haklılar.
Kimin haklı, kimin haksız olduğunu, konuyu fazla uzatmadan, somut örneklerle, hemen irdelemeye çalışacağız. Ama önce şunu hatırlatmakta yarar görüyoruz. YÖK dün de dayatmacıydı, bugün de. Aklına estiğinde bir karar alıyor ve onu hemen uygulamaya koyuyor. Birileri mağdur olmuş, olmamış, emek harcamış, harcamamış umurunda değil. Oysa YÖK’ün bu yönünü, yani dayatmacılığını en çok eleştirenlerin başında bugünkü iktidar ve onların atadığı YÖK üyeleri geliyordu.

YÖS niye kaldırıldı?
Üniversiteye girebilmek için, tıpkı yurtiçindeki öğrenciler gibi yurtdışından gelen öğrenciler de ÖSS benzeri bir sınava giriyordu. Adı da Yabancı Öğrenci Sınavı YÖS’tü. YÖK ani bir kararla, bu sınavı kaldırdı. Elbette kendine göre gerekçeleri var. Yabancı öğrenci sayısını artırmak ve üniversitelerimize uluslararası kimlik kazandırmak gibi öngörüleri olabilir. Ama aceleleri neydi? Niye sınav çok az bir süre kala böyle bir karar aldılar? Neden gelecek öğretim yıl uygulamaya koymadılar?
İşte şikâyetlerden biri:
“YÖS’e hazırlanmak üzere altı aydan beri gece gündüz çalışıyorum. YÖK, bu sınavın 18 Nisan 2010 tarihinde yapılacağını birkaç ay önce duyurdu. Bütün çalışma programımı bu sınava göre ayarladım ve koşullandım. Şimdi ise hiçbir alternatif belirtilmeden iptal edildi. Yaklaşık 10.000 arkadaşım bu şekilde mağdur kaldık. Siyasi oyunlar olduğu söyleniyor. İşin aslı nedir?”

Tezsiz yüksek lisans
YÖK, önceki yıllarda tezli yüksek lisansın yanı sıra tezsiz yüksek lisans programlarının açılmasına da olanak sağladı. Böylece akademisyenliğin dışında kendisini geliştirmek isteyenler için bir fırsat yaratılmış oldu. MEB de, tezsiz yüksek lisans yapanları öğretmen olarak atayacağını açıkladı. Ve bir de baktık ki YÖK bir gecede bu konudaki kuralları değiştirmiş. Onun da gerekçeleri çok farklı. Tabii en büyük şoku yine devlete güvenip bu işe soyunanlar yaşadı:
“YÖK’ün aldığı kararla, 4 senelik emeğimiz heba ediliyor. Aynı dönemde okula başlamamıza rağmen, okulu uzatan arkadaşlarım şu an tezsiz yüksek lisans eğitimi alabilmekteler. Ancak ben ve benim gibiler 4 senede ve yanlış zamanda mezun olduğumuz ve 2,50 ortalamasını aşamadığımız için diplomalı vasıfsız eleman olacağız. Şu anda ücretli öğretmenlik yapmaktayım ve mesleğe kendimi tam adapte etmişken, öğretmenlik hayaliyle yaşarken, alınan bu kararla hayatımız karartıldı.”
“Ne güzel işte, YÖK başarı çıtasını yükseltiyor” demeyin. Onlar genelde çıtayı hep aşağıya indirir. Karar sanki yoğun başvuruyu önlemek için alınmış gibi gözüküyor.

Öğretmenlik formasyonu
10 yıl öncesine kadar yoldan geçenin öğretmen yapıldığı günler geride kaldı. Öğrencilere sağlanan olanaklar ve en önemlisi de devletin hemen her yıl 50 bin civarında alım yapması, öğretmenliği, iş garantili mesleklerden biri haline getirdi. Ama o kadar çok eğitim fakültesi açıldı ki, kısa bir süre öncesine kadar öğretmen olabilen fen edebiyat fakültesi öğrencileri bile atama dışı kaldı. Sonra, formasyon alanlar atanacak derken, önce bazı üniversitelere, sonra da pek çoğuna formasyon hakkı verildi. Ama görünen o ki çıta hepten kalkmak üzere:
“Fen edebiyatlara verilen formasyonu artık tüm fakülteler alabilecekmiş. Biz onca yıl boşuna mı bekledik? En komiği, FEF Eğitim Fakültesi Biyoloji Öğretmenliği 5 yıl okuyacak. Bu ortamda, öğrencinin eğitim fakültesine gitmek için zihinsel özürlü olması lazım.”

İkinci öğretim harçları
Üniversitelerin boş kapasitelerini değerlendirmek amacıyla başlatılan ikinci öğretimin aslında birinci öğretimden farkı yok. Birinde dersler sabah yapılıyor, diğerinde öğleden sonra. Ama ücretler çok farklı. Ve öğrenci yine dertli:
“ Şu an itibariyle, ikinci öğretim öğrencileri olarak, örgün öğretimde okuyan arkadaşlarımızın tam 8 katı kadar harç ödemek durumunda bırakılıyoruz. Dayanma gücümüz kalmadı.”
Özetin özeti: YÖK mutlaka olmalı ama biraz da öğrenciden yana olmalı...