Cumartesi akşamı arkadaşlarla bizim sitenin cafesinde oturuyoruz...
Cafenin televizyonunda da Lig TV açık... Çünkü birazdan maçın ikinci devresi başlayacak.
Yaşları 13 ile 19 arasında değişen bir grup genç, içeri girdi ve “FOX’u açın... FOX’u açın” dedi ve
dedikleri de oldu...
Ne de olsa “Ataerkil” aile yapısından “Çocukerkil” bir hayata geçtik çünkü...
Çocuklar kanalı değiştirdiğinde FOX’ta reklamlar vardı.
Şimdiye kadar Kazakistan hariç yurt dışı seyahatlerimi hep Batı’ya yaptığım için Hindistan’a yolum hiç düşmedi.
Hollywood’a filmleri nasıl çektiklerini görmüşlüğüm var ama Bollywood’un bu işi nasıl yaptığına düne kadar tanıklık etmişliğim yoktu. Bollywood’la Hindistan’a gitmeden tanıştım.
Hem de Salacak’ta, Kız Kulesi’nin önünde.
Harem’den Üsküdar’a doğru giderken baktım deniz tarafından kalabalık bir ekip, çekim yapıyor.
Otomobilimi park edip, çekim alanına gidince anladım ki ekibim tümü Hindistanlı. Betonun üzerinde bir genç, çalan müzik eşliğinde ha bire dans ediyor. Belli ki planları İstanbul’un tarihi yarımadasını fon olarak kullanmak.
Ama denizin üzeri sisle kaplı.
Topkapı Sarayı, Sultanahmet, sislerin arkasında ‘var’la ‘yok’ arası.
Tarkan, “Müzikten sonraki aşkım” diyor ancak aşktan çok bir tutku, bir hobi bu.
Megastar, National Geographic Channel’da bu ay gösterilecek ‘Büyük Göçler’ belgeselini seslendirdi, Doğuş Grubu, Megastar’ın bu jestine karşılık onu NG Türkiye için yaban hayatı fotoğraflayıp, anlatsın diye Afrika’ya götürdü.
National Geographic Türkiye, Tarkan’ın Afrika’da çektiği yaban hayatı fotoğraflarını ve izlenimlerini bu ayki sayısında yer verdi.
National Geographic Channel, ilk bölümünü 7 Kasım Pazar akşamından itibaren ekrana getireceği için Tarkan’ın ‘Büyük Göçler’ belgeseline nasıl bir seslendirme yaptığını izleyemedim. National Geographic Türkiye, Tarkan’ın Afrika’da çektiği sekiz fotoğrafı kullandı. Tarkan’la bir de söyleşi yapan NG Türkiye’nin çektiği fotoğrafların 'fotoğraf altı' yazılarını da Megastar'a yazdırması güzeldi.
Kendi kendine öğrenmişÇünkü hepsinin altında fotoğraf makinesinin ölümsüzleştirdiği 'O an'a dair notlar vardı.
Fotoğraf çekme merakının beş altı yıl önce başladığını, makro çekimler yaparken hayvanların gözle görülemeyen detay ve güzelliklerine tanık olduğunu ve bundan çok etkilendiğini anlatan Tarkan, fotoğraf çekme aşkının nasıl başladığını ise şöyle
Sinema yazarlarının Kırmızıgül’ü ‘sinemacı’ olarak kabul etmeme hakkı var, ama onun, “Beni tanımayanı ben de tanımam” deme hakkı yok. Adalet mi bu?
Mahsun Kırmızıgül, 5 Kasım’da vizyona girecek ‘New York’ta Beş Minare’ filminin ‘basın gösterimi’ni iptal etti mi, etmedi mi?
Medyada yer alan haberlere ve yorumlara göre Kırmızıgül, çektiği iki filmin de iyi iş yapmasına ve beğenilmesine karşın kendisini bir türlü ‘sinemacı’ olarak kabul etmeyen sinema yazarlarına tavır için böyle bir şey yaptı.
Bu nedenle de sinema yazarlarının çoğu Kırmızıgül’ü topa tuttu.
Mahsun Kırmızıgül, sinema yazarlarına filminin ‘ön gösterimi’ için çağrı yapmış da sonra iptal etmişse, yaptığı yanlış.
‘New York’ta Beş Minare’nin senaristi, yönetmeni ve başrol oyuncusu Mahsun Kırmızıgül ve yapımcısı Murat Tokat’ın bu konuda söylediği şu:
Ali Kırca ve arkadaşları insanların kendilerinden beklentilerini karşılamak için ‘Siyaset Meydanı’nı müziği ve sunucusu hariç tümüyle değiştirme kararı aldı. Kırca, takım elbise değil, spor kıyafetler de giyecek
Geçen hafta yazmıştı Sina Koloğlu, “Akışta vardı, ama son anda yayınlanmadı. Siyaset Meydanı’na ne oldu?” diye. ‘Siyaset Meydanı’na ne olduğunu merak edenler varsa, açıklayayım. ‘Siyaset Meydanı’ 1994 yılından beri ekranlarda. Her şeyde olduğu gibi ekranda 18’inci sezonuna giren ‘Siyaset Meydanı’nda da zamanla bir ‘metal yorgunluğu’ baş gösterdiği için Ali Kırca ve arkadaşları aylar önce şöyle bir karar verdi:
“Bir araştırma şirketiyle anlaşalım. Onlar bizim adımıza bir araştırma yapsın. İnsanların ‘Siyaset Meydanı’ndan neler beklediğini öğrenelim. Programı da ona göre yenileyelim.” Kırca ve arkadaşları, bu araştırmayı yapma işini Era’ya verdi. Onlar da, akademisyeninden gazetecisine toplumun kanaat önderleriyle geniş çaplı bir anket çalışması yaptı, toplumun her kesiminden insanlarla görüştü ve çalışmanın sonuçlarını ekim ayının ortasında ‘Siyaset Meydanı’ ekibine sundu.
Ali Kırca ve arkadaşları da, insanların kendilerinden olan beklentilerini karşılamak için
Ergen, Hatay’daki anaokulunu da açtıktan sonra, “Altı anaokulu yaptırmaya söz vermiştim. Sözümü yerine getirdim” deyip, kenara çekilmemeli. 81 ile 81 anaokulu yaptırmalı
Gülben Ergen’in bu yıl Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün 29 Ekim nedeniyle Çankaya Köşkü’nde vereceği ‘Cumhuriyet Bayramı Resepsiyonu’na davet edilip edilmediğinin tartışıldığı günlerde şöyle yazmıştım: Gülben Ergen, 29 Ekim’de Çankaya Köşkü’ne değil, ‘Çocuklar Gülsün Diye’ kampanyası için Sinop’a gidecek.
Ergen, yazdığım gibi yaptı ve 29 Ekim’de ‘son anda’ davet edildiği Çankaya’ya değil, sosyal sorumluluk projesi olarak başlattığı ‘Çocuklar Gülsün Diye’ kampanyasının beşinci anaokulu açılışı için Sinop’un Durağan ilçesine gitti.
Günler öncesinden Gülben’e söz verdiğim için hasta hasta ben de gittim Sinop’a!
İyi ki gitmişim.
TRT Belgesel’de yeni bir program başladı... “Beyaz Sayfa” adında bir canlı sohbet programı bu...
Sunucusu da televizyon izleyicilerinin TRT 1’in sabah programından tanıyacakları Sabiha Akdemir...
Bir gitarla bir neyin canlı müzik icra ettikleri programda TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin hakkında bilmediğim birçok şeyi öğrendim.
“Beyaz Sayfa” ekibi programına konuk ettikleri TRT Genel Müdürü için “mini biyografi” mahiyetinde bir film hazırladı.
O filmde İbrahim Şahin’in golf tutkunu olduğu, hatta Golf Federasyonu Başkanlığı yaptığı belirtiliyordu.
Gerçi Şahin, “Başkan Vekilliği yaptım, başkanlık değil” diyerek küçük bir düzeltme yaptı, ama olsun.
Şahin’in golf tutkusunun nereden kaynaklandığını ve nasıl bir oyuncu olduğunu öğrenemedim.
Mehmet Ali Yılmaz, “Dostum olan biri böyle konuşmaz” diye açıklama yaptıktan sonra Gündeş, “Çok sevdiğim bir büyüğümün doğum gününe gittik. Bir misafir fotoğrafları basına vermiş” deyip, geri vitesine takmış, ama ne fayda
Şov dünyasındaki insanların medyadan yana en çok dert yandıkları, şikayetçi oldukları konu nedir? Gazetecilerin, o kişi hakkında aldığı istihbaratı ona danışmadan, onun görüşünü almadan haber yapması.
Sanatçılar, yerden göğe kadar haklılar bu konuda.
Peki aynı yanlışı yapan bizzat sanatçının kendisi olunca ne demek gerekiyor?
Böyle bir durumda söylenebilecek en hafif söz şu olur:
“Bari sen yapma?”