2008 yılında okumaya başladığım İstanbul Oyuncak Müzesi ve yazar Ekrem Kocabaş’ın ortak projesi olan “Hep Çocuk Kaldık” adlı 346 sayfalık kitabı 2009’da bitirdim!
Çünkü kitaba başladığımda takvim yaprakları 30 Aralık 2008’i gösteriyordu, bitirdiğimde ise 1 Ocak 2009’u...
Yeni yılın ilk kitabı olarak “Hep Çocuk Kaldık”ı seçmemin özel bir nedeni yoktu.
Sadece ünlülerin çocukluk halleri ilgimi çekti.
Önsözünü Sunay Akın’ın yazdığı kitapta mesleğinde başarılı olmuş 49 kişiyle çocukluk üzerine yapılmış söyleşiler var.
Kimler mi bunlar?
Kim ne derse desin, dünyanın pek çok ülkesinde olduğu gibi bizde de magazin her devirde büyük ilgi görüyor. Peki bu denli ilgi gören magazin, niye aynı oranda etkili ve inandırıcı olmuyor?
Magazinin görevi, şov dünyasına ayna tutup, olanı biteni olduğu gibi kamuoyuna yansıtmak, ama bu her zaman mümkün olmuyor.
Çünkü ayna tuttuğunuz yer size gerçeği değil “işine geleni” gösteriyor.
Buna rağmen “en iyi ilaçtır” denen zaman “yalan”lanan “gerçek”leri birer birer ortaya çıkarmıyor mu?
Elbette çıkarıyor, ama ortaya çıkan her yalan, insanların güvenini biraz daha sarsıyor.
Örnek mi?
O kadar çok ki!
FOX’un yeni yarışması “Mehmet Ali Erbil’le 50 Sarışın”, kısa adı MEDİZ olan Kadınların Medya İzlenme Grubu’nu kızdırdı.
MEDİZ, FOX’un, “Hem sarışınım hem akıllı, büyük ödül benim olmalı diyorsanız, siz de katılın, siz de kazanın” sloganıyla 50 sarışın yarışmacı bulup, bir erkeğe karşı yarıştırdığı programı, bulacağı 50 esmer erkekle protesto edecek.
Kanal 1’de ekrana gelen “Özlem Gürses’le 1 Bakış” programında pazartesi günü dizi sektörü masaya yatırıldı.
Konu hakkındaki görüşlerimi açıklamak için davet edildiğim canlı yayının konukları arasında, kadınların ayrımcılığa uğramadığı bir medya hayaliyle kurulan Kadınların Medya İzleme Grubu grubundan Doç. Dr. Hülya Uğur Tanrıöver de vardı.
Tanrıöver, MEDİZ’in, “Mehmet Ali Erbil’le 50 Sarışın” programına karşı eylem hazırlığında olduklarını anlattı, ama fazla ipucu vermedi.
Tanrıöver, “Kadınları aptal, sarışın, mümkünse hem aptal, hem sarışın yerine koymayacak 50 yürekli, aklı başında, işini bilen televizyoncu arıyoruz” dedi.
MEDİZ, “50 sarışın”a karşılık “50 televizyoncu”yu kolaylıkla bulabilir mi?
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) ile Hülya Avşar arasındaki “kan davası” nihayet sona erdi.
Ve Hülya Avşar, TMSF’ye karşı verdiği hukuk mücadelesini kazandı.
Oysa bu konuda 20 Aralık 2008 tarihinde medyaya yansıyan haberler şöyleydi:
“Avşar haczi durduramadı. TMSF’ye olan 986 bin 861 dolarlık borcu nedeniyle banka hesaplarına el konulan Avşar kızının haczin iptali istemiyle açtığı dava reddedildi...”
Arşivler ortada... Üstelik yazılanların daha mürekkebi bile kurumadı...
Peki bu haberlerden sonra ben ne yazmışım bu konuda?
Konuyla ilgili olarak 22 Aralık 2008 tarihli Cafe Milliyet’te çıkan yazımın özeti ise şuydu:
Dünyayı derinden sarsan küresel ekonomik krizin, “Bu ülkenin durumu zaten kötü” deyip Türkiye’ye teğet geçmesi mümkün mü?
Elbette ki değil...
Global ekonomik kriz, bizde de birçok sektörü etkilemeye başladı.
Ama kriz henüz sinemayı vurmadı.
2008’in son günlerine doğru sinema sektörüne dair medyaya yansıyan bilançolar bir hayli iç açıcı...
Yerli filmlerin yarattığı ekonomi haberlerinin magazin sayfalarından ekonomi sayfalarına taşınması da bu sektörün ne denli gözde olduğunun habercisi.
Bir zamanlar “Bitti” denilen, Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde yarıştıracak film bulamayan Türk Sineması, bu başarıyı nasıl elde etti?
İddia ediyorum... Türk halkının komşuluk ilişkilerinde nereden nereye geldiğini tahlil etmek için bundan daha ideal bir laboratuvar olamaz...
Her geçen gün daha da zorlaşan hayat şartlarının ve televizyon kameralarının Türkleri ne hale getirdiğine, ATV’deki “Komşu Komşu”yu izleyerek tanıklık edebilirsiniz.
Bu program, Türk halkını çok iyi tanıdığını sanan toplumbilimciler ve sosyologların bile ezberini bozar...
Gerçi program yabancı bir format, ama içindekiler bizden...
Kimler mi onlar?
Emekli makine mühendisi Metin Kılıç ve eşi “Meraklı Melahat” Melahat Kılıç...
Güvenlik uzmanı Dikmen Atagün ve Sevda Anık Atagün nam-ı diğer “Ayaklı gazete” ya da “Çat kapı Sevda”...
Düzce Belediyesi’nin “İpsiz Recep” için 1 milyon YTL harcayarak hazırladığı platoyu görmeye gittiğimde dizinin 13. bölümünün çekimleri yapılıyordu.
O gün sette yapımcısından yönetmenine, başrol oyuncusu Kadir İnanır’dan set işçisine kadar hiç kimse 13. bölümü çekilen dizinin akıbeti hakkında net bir şey bilmiyordu.
Yapımcı Murat Aslaner’in “İpsiz Recep” dizisi için TRT ile yaptığı anlaşma 13 bölümdü.
TRT, “İpsiz Recep”ten, yapımcı da TRT’den memnundu.
Ama 13. bölümün son sahneleri çekilirken bile dizi bitecek mi, yoksa devam edecek mi konusunda bilgi sahibi değildi.
Çünkü TRT Yönetim Kurulu, “İpsiz Recep”i için “tamam” ya da “devam” kararı vermemişti.
Biz İstanbul’a döndükten iki gün sonra TRT’den beklenen karar çıktı.
“Kurtlar Vadisi Pusu”nun yeni kanalı belli olana kadar bu konuda yazı yazmayacaktım.
Ancak dizinin fanatiklerinden ha bire, son durumun ne olduğunu soran e-postalar geliyor.
Onların merakını gidermek için öğrendiklerimi aktarayım.
Dizinin akıbeti henüz netleşmedi.
“Kurtlar Vadisi Pusu”nun yapımcılarıyla kanallar arasındaki pazarlıklar sürüyor.
Ama şu kesin.
“Kurtlar Vadisi Pusu”nun Kanaltürk ya da Kanal 7’ye geçmesi söz konusu değil...