Takside olan takside kalsın

24 Temmuz 2017

Şunu biliyoruz değil mi? Terapiye gidemeyen halkımız için, dededen kalma bir rahatlama yöntemi vardır: Taksiciyle sohbet etmek. Üstelik karşılıklı bir hizmettir bu. Taksici gününü tek başına dört tekerlekli bir kutuda geçiren kimsedir, bizim gibi onun mesai arkadaşı olmaz, delirmemek için iki çift laf etmeye ihtiyacı olur. Yolcu desen belki bir toplantıya gidiyordur, gün içindeki koşturması arasında yarım saatlik bir mecburi mola vermiştir, o yol da konuşmadan çekilmez.

Kendine göre kuralları olan bir iletişimdir bu. Önce aynadan bir göz teması kurar birbirini tartarsın, sonra işte ama havanın sıcaklığı, ama trafiğin yoğunluğu, bir konu atarsın ortaya. En zararsızından, ortam ölçerinden. Böylece karşınızdakinin sohbete gönlü var mı anlar, aynı fikirde olmasanız da konuşulabilir bir insan mı, tartar ve oradan aldığınız güçle daha ciddi konulara geçiş yaparsınız.

Hepimizin, belli ki İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin (İBB) de gayet iyi bildiği gibi büyük olasılıkla politikaya gelir konu bir şekilde. O taksiden inerken iki taraf da birbirinin dünya görüşünü, en son kime oy verdiğini, mevcut hükümetten memnun olup olmadığını, gelecek seçimde ne yapmayı düşündüğünü bilmektedir. İş

Yazının Devamı

AĞLATMAK İÇİN HER ŞEY MÜBAH MI?

21 Temmuz 2017

Yaz geldi mi ortaya çıkan romantik komedilerdeki elini kolunu nereye koyacağını bilemeyen, bir erkeğin kanatları olmaksızın nasıl hayatta kalacağından endişe ettiğimiz sakar ve şirin kızlardan o derece bıkmışız ki, Show TV’nin yeni dizisi ‘Kalp Atışı’nın Eylül’ü ilaç gibi geldi.

Öykü Karayel’de doğal olarak bulunan o kendinden emin, ‘cool’ halin de etkisiyle karşımızda kimseye eyvallahı olmayan, dikbaşlı, gayet mesafeli, hatta yer yer soğuk bir kadın karakter var. Lisedeyken tam bir baş belası olduğunu izledik, 12 yıl içinde gözükara ve parlak bir beyin cerrahına dönüştü.

Biz dizilerdeki kadın karakterlerin mesleklerini hobi gibi yapmalarına, iş yerine süs bebeği kontenjanından gitmelerine alışığız, Eylül haftada 12 saat uyuyacak kadar işkolik ve becerisiyle bütün erkek doktorları da sollayıp geçiyor.

Gene bildiğimiz kadın karakterler birine aşık oldular mı iyice şapşallaşır, arada ergen kaprisleri yaparlar, Eylül lisedeyken hocası şimdi de çalıştığı hastanede meslektaşı olan Ali Asaf’ın karşısında da aynı ‘cool’ tavrını koruyor.

Neticede, memnunuz Eylül’den, kadınların da kafasının çalışabileceğini gösteren, karizmatik bir karakter.

Buna karşılık onun hayatını değiştiren,

Yazının Devamı

Su mutlaka yolunu buluyor

20 Temmuz 2017

Sürekli bir şaşkınlık, bir hazırlıksız yakalanma, bir dost bildikleri arkasından vurmuş gibi ruh hali. Muhakkak son bilmem kaç yılın en şiddetli yağışı ve ‘kaçınılmaz olarak’ felç olan hayat. İstanbul olarak yaşadığımız kısır döngü bu. Bir iklimin değiştiğini, hatta buna bizzat insanın neden olduğunu, artık bize göre ‘zamansız’ yağmurlara’ da, ‘çöl sıcaklarına’ da alışmamız gerektiğini kabul edemedik, bir de o aniden bastıran yağmurların asfalt ve beton zeminlerden sızıp toprağa karışmadığını.

“Ortaköy Dereboyu Caddesi sele teslim!” “Terazidere Metro İstasyonu sular altında!” “Yağmur Bülbülderesi’ni gene vurdu!” “Kurbağalıdere ölüm kustu!”

Bunlar hep önceki günden haberler. Ihlamurdere’de arabalar yüzüyor, Büyükdere’de evleri su basıyor. Bunlar hep semt isimleri cadde, mahalle isimleri. Neden hepsinin içinden ‘dere’ geçiyor sizce? Neden yağmur durup durup ‘gene’ buraları vuruyor? Kastı mı var o semtlere?

Meteoroloji ve afet yönetimi profesörü Mikdat Kadıoğlu’nun yedi sene önceki bir yazısından aktarıyorum: “Dereler binlerce yıl bulunduğu yerde kâh cılız, kâh coşkun akar. İnsanlar taşkınlık yapıp derenin evine (yani sel tehlike bölgesine), yatak odasına (sel yatağına) ve yatağına

Yazının Devamı

Dokunmayın çocuklara

17 Temmuz 2017

Yaşanan sayısız olaydan sonra şunu kabul etmek çok zor olmamalı aslında: Çocuklar, yetişkinler dünyasında sıkça istismara maruz kalıyor. Bunun istisnası yok, “komşu evde oturan namazında niyazında dede” ya da “çikolata veren toton bakkal amca” otomatik olarak güvenilir insan kategorisine girmez mesela.

Ya da okul, yurt, dershane, kurs güvenlidir, öğretmen öyle şey yapmaz, hele müdür haşa, denemez. Ev dahil her yerde her şey olabilir. Dolayısıyla biz el birliğiyle çocuklara kendilerini korumayı öğretmek zorundayız.

Çocuk tacizinin önlenmesiyle ilgili kurum ve kuruluşların hazırladığı broşürlere bakın; ilk maddelerden biri hep çocuğa kendisine dokunulmasına müsaade etmemesini söyler. Alınacak önlemlerin başında bu gelir.

Hal böyleyken, Cumhuriyet’in haberine göre Mersin Müftülüğü kuran kursu hocalarına bir seminer vermiş, öğrencileri olacak 4-6 yaş çocuklarına “kendilerini sevdirmek için çocuklara dokunmalarını, sarılmalarını, yanaklarını okşamalarını, öpmelerini” öğütlemiş.

Bunun yaratacağı tehlikeleri tahmin etmek için kötü niyetli, fesat düşünceli olmak gerekmiyor. Çocuklar yabancılardan çok tanıdıkları, saygı duydukları, güvendikleri insanların tacizine uğruyorlar. Kaldı ki öyle

Yazının Devamı

OTURULUR MÜZİK YAPILIR

14 Temmuz 2017

Açık söyleyeyim, “Kendisi doktor ama bir de albüm çıkardı” diye duyduğum zaman, hobi olarak müzikle uğraşan bir heveskâr zannedip yeterli ilgiyi göstermemişim, hata etmişim. Selçuk Basa ismi, doktorluktan ayrı müzisyen olarak anılmayı çoktan hak diyormuş, bu yaz Off Gümüşlük’te canlı dinleyince, özellikle de bestelerini duyunca anlamış oldum. Doğal olarak onunla sahneyi paylaşmayı seçen piyanist Burçin Büke ve ne söylese iyi söyleyen opera şarkıcısı Güvenç Dağüstün’ün bir bildikleri varmış.

Prof. Dr. Selçuk Basa, özellikle çene cerrahisi alanında uluslararası üne sahip bir diş hekimi. Marmara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi dekanlığı yaptığı bir dönemi de içeren, Acıbadem Üniversitesi’nde sürdürdüğü uzun bir akademik hayatı var. Halihazırda hekimliğe iki ayrı şehirde devam ediyor.

Yani normalde değil beste yapıp enstrüman çalacak, başını kaşıyacak zamanı olmaması lazım. Hal böyleyken, müzik belli ki her zaman hayatının önemli bir parçası olagelmiş, küçük yaşlardan beri şarkı yazmayı, piyano ve gitarla bunları çalmayı sürdürmüş. 2012’de de Kürşat Başar’ın abisi Yağmur Başar ile birlikte eski şarkılarını kaydetmişler. Bu arada çaldığı enstrümanlara saksafon da eklenmiş.

Enterasa

Yazının Devamı

Yayılma dönemi bitiyor

13 Temmuz 2017

Haziran ayıydı daha, tam da şu yanında oturan kadını küçük parmağıyla taciz eden adamın görüntüleri sanal alemde boy göstermeye başladığı sırada; BBC, “İspanya’da toplu taşıma araçlarında erkeklerin bacaklarını açarak oturması yasaklandı.” diye bir haber yapmıştı.

“Neden erkeklere olsun, genel bir uyarı” diyebilirsiniz ama, bu “bacak açma” meselesi toplu taşıma kullanmaya başladığın anda tanıştığın bir gerçektir; erkekler koltuklara sığmazlar. Hepsi basketçi olduğu için değil tabii, zaten boyuna değil enine olarak sığmazlar. Bir balerin kadar esnek şekilde bacaklarını iki yana açarak oturabilme yeteneğine sahiptirler. Ayrıca yazılı olmayan toplumsal kurallara göre, bu onların özgürlüğüdür.

Kadınlara ise kendilerini bildikleri andan itibaren “hanım hanımcık”, “derli toplu” oturmaları öğütlendiği için, onlar erkek bacaklarından kalan küçük alana sığışmayı becerirler. “Hemşerim, bir toparlansan mı?” demeyi de genellikle akılarına bile getirmezler, roller baştan dağıtılmıştır.

Ama işte Madrid belediyesi, bu meseleye el atmış, metro ve otobüslere erkeklerin bacaklarını toplaması için tabelalar ve ilanlar yerleştirmişti.

Darısı başımızaydı.

Türkiye’de de kaç yıldır kadınlar duruma isyan

Yazının Devamı

Güzelliğiyle dikkat çekiyormuş!

10 Temmuz 2017

Aslında hiç yeni bir şey değil, daha çocukken bile dikkatimi çekerdi, gazetede çoğunlukla gözüne bant çekilmiş renkli bir kadın fotoğrafı, altında illa ki bir ‘güzel’ ibaresi. “25 yaşındaki güzel bilmem kim...”, ya katledilmiştir, ya tecavüze uğramıştır, çoğu zaman ikisi birden gelmiştir başına. Ve burada okurun bilmesi gereken şey, kadının “güzel” olduğudur.

Öyle alelade oraya kondurulmuş bir detay değildir o. Bir uyarıdır: Güzel olmak, gösterişli olmak, göze çarpmak, bunlar hep tehlikeli şeylerdir, insanın başına iş açar, erkek denen nefis yoksunu canlıyı kışkırtır.

Buradan anlamamız gereken, adamın da tam suçlu sayılamayacağı, onu baştan çıkartan bir şey olduğu, ne yapsın karşı koyamadığıdır. Durup dururken olmamıştır yani bu iş. O meşhur “şeytan” var ya, durup durup “uydukları”, o işte o, güzelliğin ta kendisidir. Tecavüze de cinayete de davetiyedir.

Ama bütün bu “alt metinleri” taşıyan “güzellik” hiç bu kadar açıkça sorumlu ilan edilmemişti. Tam da “Suriyeliler evlerine dönsün efendim, karılarımızı, kızlarımızı taciz ediyorlar” dalgası bir kez daha hortlamışken, dokuz aylık hamile bir kadın, maalesef o “Suriyelilerden” biriyken hepimizin adını tabutta bellediği Emani, kaçırıldı,

Yazının Devamı

Suriyeliler bir gitse...

6 Temmuz 2017

Ne kadar rahatlatıcı bir şey, bir ülkede şimşek çaksa sorumluluğu ‘ötekilerde’ aramak ve tabii ki bulmak. “Bizim şahane dirlik düzenliğimiz, dört dörtlük güvenliğimiz var, her ne oluyorsa bu Suriyelilerden oluyor” diyorsun, bitiyor.

Top senden çıktı.

Hırsızlık mesela birkaç sene önce hiç yoktu bizde, evlerimizin kapısı açık yatar, arabalarımızı anahtarları üstünde park ederdik. Türk Türkün malını çalar mı hiç? O bilezikleri için kayınvalidesini, altınları için komşu teyzeyi öldürenler falan hep Suriyelilerin öncü kuvvetleriydi.

Gasp desen öyle, yankesici asla bulunmazdı bizde. Hiç Suriyeliler gelmeden önce cüzdanını kaptıran, vermemek için direnince yerlerde sürüklenen oldu mu aranızda? Olmaz. Arabanızın camı kırıldı, çantanız çalındı mı? Mümkün değil, şeytanın aklına gelmez, Suriyelilerin geliyor.

Hele hele taciz... İşte o Türk erkeklerinin kırmızı çizgisi. Ne demek kadını, kız çocuğunu taciz etmek? Biz bunu hiç duymamıştık, yeni yeni Suriyelilerden öğreniyoruz.

Neyse ki cevval ve kahraman Türk erkekleri buna izin vermiyorlar. Bakın, iki gün önce Samsun’da iki tane Suriyelinin cep telefonlarıyla kumsalda serinleyen Türk kadınlarının fotoğrafını çektiği ‘iddiası’ yetti,

Yazının Devamı