“Gene zirvede olacağım, siz bakacaksınız”

6 Temmuz 2014

Her yaptığı şarkıyla halkın damarını bir şekilde yakalayan Serdar Ortaç, müzikte 20’nci yılını kutluyor. Ama evlilikle taçlanan mutluluğu, MS teşhisiyle yarım kaldı... Üstelik “Ahmet Kaya’ya çatal atan adam” sıfatıyla mücadele ediyor yine

Tarihler 12 Şubat 1999’u gösteriyordu, Magazin Gazetecileri Derneği ödül gecesi, bir kara lekeye sahne oldu... Yılın sanatçısı ödülüne layık görülen Ahmet Kaya, ödülünü alırken “Önümüzdeki kasette Kürt asıllı olduğum için Kürtçe bir şarkı yapıyorum
ve bunu yayınlayacak yürekli insanların olduğunu biliyorum” dedi. Ve bu kıyametin kopmasına yetti. Ama fitili bir ateşleyen oldu tabii... Kaya’nın ardından sahneye Serdar Ortaç çıktı. “Bu devirde kimse sultan değil” diye başlayan şarkısının sözlerini değiştirip “Bu vatan bizim, ellerin değil” diye değiştirdi, “Seni bir kalemde rezil ederim” bölümünü de özellikle Ahmet Kaya’dan tarafa bakarak söyledi ve amacına ulaştı. Ahmet Kaya’yı elbette rezil edemedi ama salondaki dünden razı kitleyi galeyana getirip meşhur çatal bıçak atma sahnesinin mimarı oldu.
O gün hiç bilmeden asıl kötülüğü kendisine yaptı: İsmine sonsuza dek “Ahmet Kaya’ya çatal atan adam” sıfatını ekledi. Ve sonradan özür dilese

Yazının Devamı

BU AKADEMiDE TEK SINIR DÜŞLER

4 Temmuz 2014

Engelli bireylerin sizin kadar ‘engelsiz’ bir hayatı olması gerektiğine inanıyorsunuz değil mi? Spor yapmalılar, evet... Sanatla ilgilenmeliler, tabii ki... Ama bunun pratiğe nasıl geçirileceği üzerine kafa yordunuz mu hiç? Nasıl düşleyeceğiz ‘engelsiz’ ve ‘eşit’ bir yaşamı?
Birileri düşlemiş işte... Başta Ercan Tutal... 17 yıl önce, Kaş’ta dalış eğitmenliği yaparken ‘Dalmak Özgürlüktür’ diye bir proje düşlüyor ve üç yılda 3 bin engelliyi daldırıyor...

DALMAK ÖZGÜRLÜK
2002’de, bir spor kampı düşlüyor bu kez, engelliler için, ‘Alternatif Kamp’ hayata geçiyor. 2008’de başkanı olduğu Alternatif Yaşam Derneği (AYDER), Türkiye Vodafone Vakfı, Kalkınma Bakanlığı ve Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı ortaklığında Düşler Akademisi doğuyor bu kez. Engelli ve sosyal dez-avantajlı bireylere ücretsiz kültür sanat eğitimi veren bir akademi.

PARANIN ADI YOK

Yazının Devamı

“DiREN DEDi ZEKi MÜREN”

1 Temmuz 2014

Bu toplumda dostluktan, insanların birbirini farklılıklarıyla kabul edip benimsemesinden, kendisine benzemeyeni yargılamamasından, hatta sadece onun haklarını savunmak için kendisinin olmayan meseleleri sahiplen- mesinden, bir de neşeden, renkten, mizahtan yana ne zaman umudum kırılacak olsa... LGBTİ (Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans, İnterseks) Onur Haftası etkinlikleri ve finalde gökkuşağı altındaki yürüyüş imdadıma koşuyor.

100 BİN KİŞİ KATILDI
Bu yılki Onur Haftası da, pazar günü 100 bin kişinin katıldığı yürüyüşle sona erdi.
100 bin kişi Taksim’de toplandı, en renkli kılıkları, en yaratıcı pankartları ve şahane sloganlarıyla İstiklal Caddesi’nde yürüdüler ve görüldüğü gibi kıyamet kopmadı.
Gene caddeyi ‘Nerdesin aşkım, burdayım aşkım’ atışmaları inletti, gene eşcinsel aileleri “Annenim, babanım, kardeşinim, yanındayım” diyerek gözlerimizi yaşarttı.

Yazının Devamı

“Hiçbir şey salt kötü değildir”

29 Haziran 2014

Yeni dizisi “Güllerin Savaşı”nda soğuk ve biraz tehlikeli bir tasarımcıyı oynayan Canan Ergüder: “Gene mi kötü kadın diyecekler ama bence hiçbir şey salt kötü değil. Ben de karakterimi kötü değil, haklı görüyorum. Onu çok boyutlu gösterip sevdirmek daha çekici”


En son yaptığımız röportajda “Hiçbir duygumu saklayamam” demişti Canan Ergüder; “Mutluysam da mutsuzsam da gözümün ferinden anlaşılır.” Cafe Galata’da buluştuğumuz anda içimden geçen
ilk duygu şu oldu: “Canan mutlu!”
Gözleri parlıyor, konuşurken cıvıldıyor, kendisinden memnun, hayatından, mahallesinden, komşularından... Temmuz ayında Kanal D’de başlayacak yeni dizisi “Güllerin Savaşı”ndan... En çok da Russell Crowe’un filminde oynadığı küçük sahneden...

Fragmandan çıkardığım sonuçla soruyorum ilk sorumu: Kötü bir kadınla mı karşı karşıyayız?

Yazının Devamı

GEMiLER YENiDEN YAPILABiLiR...

27 Haziran 2014

Burgazada’ya adım attığımız anda ‘sevinçli bir telaş’ karşılıyor bizi. Vapurdan inen herkes aynı istikamette yürümekte... Bütün renklerini kuşanmış begonviller ve zakkumlar da yol kenarlarından bize eşlik etmekte...
İstikamet Ada meydanı... Uzun zamandır bir moloz yığınından farklı görmediğimiz meydan, tanınmayacak kadar değişmiş.
Karşıda bir sahne, önünde koltuklar... Ayrıca evinden sandalyesini kapan adalı da gelmiş yerleşmiş... Kıyıya yanaşmış tekneler desen, izleyici dolu...
Sait Faik’e de ölümünün 60. yılında adasında, böyle anılmak yakışmaz mı... Kendi satırları ve Fazıl Say’ın müziğiyle...
İKSV’nin İstanbul Müzik Festivali projesi bu... “Ölümünün 60. Yılında Sait Faik’i Hatırlamak”... Fazıl Say ve Arkadaşları’ndan bir dünya prömiyeri... Sahneye koyan Özen Yula...

ELEKTRİKLER KESİLDİ

Yazının Devamı

OYUNCULUK BAŞKA SUNUCULUK BAŞKA

24 Haziran 2014

Bu yılki Altın Kelebek Ödül töreni bir kez daha gösterdi ki; oyunculuk başka bir meslek, sunuculuk başka. Biz bunu anlamamakta fena halde ısrarcıyız.
Bir insan ünlü bir oyuncuysa, bir de yakışıklı ya da güzelse; bunu, onun bir töreni baştan sona alıp götürebileceğinin teminatı sayıyoruz.
İşin acı tarafı, buna o güzel ya da yakışıklı oyuncu da inanıyor olmalı ki, böyle bir sorumluluğu üstleniyor. “Tamam, ben yazılmış bir rolü oynayabiliyorum ama acaba uzamaması, aksamaması, sarkmaması gereken bir gecenin bütün akışını seyircileri sıkıntıdan öldürmeden götürebilir miyim? Beklenmedik bir şeyle karşılaştığımda maharetle durumu kurtarabilir miyim?” demiyor.
Sonuç:
İyi bir oyuncu olarak tanıdığımız Mete Horozoğlundan bir potlar, soğuk şakalar, kendisine bayılanları bile çileden çıkartan laf kalabalıkları geçidi...
Ayrıca, ne kadar rahat olduğunu göstermek için mi, her ne sebeptense artık, sahneye çıkanlara “Eyvallah abi” demeler...
Bütün bu performans, kendisini Twitter’ın en çok konuşulanları listesine taşımayı başardı. Ve Mete Horozoğlu ne ilk, ne de son.

Yazının Devamı

Dans hocalığından Sultan Süleyman’a

22 Haziran 2014

“Muhteşem Yüzyıl”a veda ettik. Dört sezondur attığı her adım haber olan Halit Ergenç, Kanuni’yle ve sakallarıyla vedalaşırken, artık ne yapacağı merak konusu... Hayat hikayesi ise fazla hesaplanmadan alınmış kararlar, yakılmış gemilerle dolu...

Doksanlı yılların sonlarıydı, “Anlat Şehrazat” diye bir müzikal görmüştüm. Candan Erçetin, Müşfik Kenter, Meltem Cumbul, müthiş bir kadro... Bir de şarkı söyleyenler, dans edenler tabii... İçlerinden biri, kocaman mavi gözleri ve şahane sesiyle dikkat çekiyordu. Adı bilinmiyordu, Halit Ergenç’miş... Meğer “Müzikal yapacaksam, onun en iyi yapıldığı yere gitmeliyim” diye atılacağı Amerika macerasının öncesiymiş... Ve “nefret edilerek sevilen kötü adamlar” kontenjanından girip Sultan Süleyman’lığa yürüyeceği şöhret yoluna daha epey varmış.
O zamana kadar daha birkaç gemi yakacakmış... İlk gençlik yıllarından beri yaptığı gibi...
Halit Ergenç 30 Nisan 1970’te İstanbul’da dünyaya geldi. Kabataş Setüstü’nde oturuyorlardı. Babası Mehmet Sait Ergenç Şehir Tiyatroları’nda oyuncuydu ve arabesk şarkılar yazıyordu. Müslüm Gürses’lerin, Orhan Gencebay’ların girip çıktığı bir evdi... Annesi İnci Aliye Yüceışık ise oğlunun tanımıyla “zehir gibi

Yazının Devamı

AYDIN BOYSAN VE HEP YENi KALMAK...

20 Haziran 2014

Hayatlarının çeşitli çağlarında, farklı kesimlerden, farklı mesleklerden insanların toplandığı bir geceydi. Cihangir Bahar Meyhanesi’nde bulunma sebebimiz, saygı duyduğumuz bir büyüğümüzün, Türkiye'nin eşine az rastlanan bir değerinin 94’üncü yaş gününü kutlamaktı; Aydın Boysan’ın.
Evet, biliyorum Aydın Boysan denince akla ilk, büyük rakı geliyor. Her şeyi, hazreti google'a sorma eğiliminde olanların gözünde o bir rakı profesörü.
Kendisine sormayı en sevdiğimiz soru, “Rakı nasıl içilir?”, “Yanında ne yenir?”
Sosyal medyada onun için “Türkiye’nin ne iş yaptığı bilinmeyen şöhretlerinden biri” filan yazanı var ki, onları kendi cehaletleriyle baş başa bırakırken; en azından mimar olarak imza attığı eserleri bir google’lamalarını öneriyorum. Sonra belki sıra yayımlanmış 40 küsur kitabına da gelir.
Benim gözümdeyse her şeyden önce bir hayat bilgesi. Yazdıkları, röportajlarında söyledikleri, televizyonda konuştukları, kulak vermeyi bilenler için altın değerinde. Yaşamla, insanlarla, üretimle kurduğu bağ, kesinlikle örnek alınacak cinsten.

BIKMAMAK

Yazının Devamı