‘ONUR HAFTASI’NA NAZAR DEĞMESiN

10 Haziran 2014

Her yıl çağrı videolarındaki yaratıcı fikirleriyle gönlümüzü çalan İstanbul LGBTİ Onur Haftası’nın bu yılki videosu da gene pek renkli ve de eğlenceli.

22. kez düzenlenecek haftada; atölye ve paneller olacak, homofobik söylemler, Hormonlu Domates ödülleriyle taçlandırılacak, finalde de yine hep birlikte yürünecek.

Nasıl bize geçen yıl direnmenin şenlikli yüzünü öğrettiler, bütün İstiklal Caddesi’ni hep beraber gökkuşağına boyadık; bu yıl da 23-29 Haziran arasında düzenlenecek Onur Haftası, eminim yeni farkındalıklar yaratacak üzerimizde.

Lambdaistanbul’un ev sahipliğinde İstanbul LGBTİ Onur Haftası’nı düzenleyen bağımsız çalışma grubu, bu yıl indiegogo üzerinden maddi yardım çağrısında bulundu.

Yazının Devamı

Türkiye’nin günah keçisi

8 Haziran 2014

Evli bir adamla yaşadığı aşkın da, kullandığı uyuşturucunun da bedelini misliyle ödeyen Deniz Seki’nin sil baştan kurduğu hayatı, bir kez daha yerle bir oluyor. Seki’nin pop starlıktan cezaevine uzanan öyküsü...

Deniz Seki Türkiye’nin en talihsiz “günah keçisi”. Toplumca “onaylanmayacak” ne yaşadıysa, türünün tek örneğiymişçesine taşlanmak gibi bir kaderi var. Zamanında sanki bu ülke sınırlarında evli bir adamla aşk yaşayan ilk kadınmış gibi bir muamele gördü mesela. Ve ona yeterince bedel ödetirsek bir daha kimse bu “ahlaksızlığa” kalkışmayacakmış gibi... Şimdi de Türkiye’deki bütün uyuşturucu ağının hesabı ondan sorulmakta.
Her kendini toparlamaya kalktığında bir tekme daha yiyor ve son geldiğimiz nokta Deniz Seki’den hoşlanan veya kendisine sinir olan herkesin vicdanını sızlatır durumda. Çünkü 218 gün kaldıktan sonra 1 Ekim 2009’da tahliye olduğu cezaevine Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun kararıyla geri dönecek. Tam nişanlanmış, yeni bir hayat kurmanın eşiğine gelmiş, son albümü “İz”in çıkmasına ramak kalmışken... Kendi eliyle dağıttığı hayatının parçalarını yine tek başına yapıştırmaya çalışırken...
Zaten bugüne kadar her ne yaptıysa bunu kendi başına becermiş bir

Yazının Devamı

SADECE SIVIYLA ÜÇ GÜN GEÇER Mi?

6 Haziran 2014

Yediğimi içtiğimi kendime saklayıp, gördüklerimi yazmaktan yanayım ama geçen hafta yaşadığım deneyimi de paylaşmak istiyorum çünkü sahiden çok faydasını gördüm.
Detoks, ne zamandır denemek istediğim bir şeydi ama hakkında türlü türlü şey okuyordum; illa ki yapmamızı önerenler, aman uzak durmamızı, yarardan çok zarar görebileceğimizi söyleyenler... Ayrıca tabii nasıl bir program yapılmalı...
Neyse, sonunda diyetisyen arkadaşımdan eve detoks sıvıları getiren bir firma olduğunu duydum, internet araştırmasıyla kendilerini buldum...
Daha birkaç ay önce Sedef Dördüncü ve Deniz Derman adlı iki genç ve belli ki öngörü sahibi bir kadın tarafından kurulmuş. Adı Juico. Yaptıkları şu: Sizin için taze sebze ve meyve suyu karışımları hazırlayıp şişelerle evinize getirmek.
Dört farklı detoks programları var, birini seçip maille ya da telefonla sipariş ediyorsunuz. Ben ‘Urban’ adlı paketi tercih ettim, birinci günün sabahında 500 ml'lik altı şişem kapımdaydı.
Ben ise endişeliydim. İçinde kara lahana, marul, salatalık, yeşil elma filan olan bir içecek neye benziyor olabilirdi? Ve bu sıvılarla insanın günü geçirmesi mümkün müydü?
Birinci sorunun cevabı hemen geldi: İçeceklerin tadı

Yazının Devamı

“BURASI SILA’NIN EVLENDiĞi YER...”

3 Haziran 2014

Kendisi başlı başına, dekorsuz, ışıksız, efektsiz doğal film platosu olan bir kent... Hakikaten hiçbir takviye gerekmiyor, Mardin’in sokaklarında yürürken hayatın büyüsüne inanıyor insan...
“Bu büyü hangi sinema filminde perdeye hakkıyla yansıtılabildi?” diye düşününce de, benim aklıma isim gelmiyor doğrusu...
***
Bu yıl dokuzuncu kez düzenlenen Sinemardin festivali için bir kez daha bu şehirdeyiz.
Bir kez daha sinemanın da, bu festivalin de Mardin’e çok yakıştığını görerek...
Bir festival, bir şehrin her hücresine ancak bu kadar sinebilir. Attığınız her adımda izlerini görüyorsunuz; bu festival bu şehrin ruhunu taşıyor.
Yönetmeni Münevver Helün Fırat’ı ne kadar kutlasak az.

Yazının Devamı

Yolu Gezi’den geçenler...

1 Haziran 2014

Birinci yıldönümünü yaşadığımız Gezi direnişinin unutulmaz portreleri oldu... Kimi şaşırttı, kimi güldürdü, kimi üzdü... Bunlardan üçünü; Gürkan Uygun, Memet Ali Alabora ve Necati Şaşmaz’ı hatırlayalım...

Gezi’nin sevdirdiği: Gürkan Uygun

“Adam zannetmiyorduk, aslında adammış”

Geçen yıl haziran ayının 13’ü, bir “çıktı haberi” düştü medyaya: “Memati de Gezi’ci çıktı”. Yanında da yıllarca “Kurtlar Vadisi”nde Memati Baş’ı oynayan Gürkan Uygun’un sırtında Gezi Parkı’na gelen yardım çuvallarını taşıdığı fotoğrafı... İçinde brandalar, yiyecek, darbeler için soğutucu sprey, sargı bezi...
O güne kadar kendisini gerçek hayatta da “Kurtlar Vadisi”nin bir elemanı zannettiğimizden olsa gerek, herkes için şaşırtıcı oldu bu kare... Radikal’den İpek İzci’ye “Kimisi vatan hainliği olarak görüyor; ‘Adam zannetmiştik’ diyor” diye anlatıyordu: “Öbür taraf ise ‘Biz bunu adam zannetmiyorduk, aslında adammış’”.
Sakaryalı işçi ailesinin beş çocuğundan biriydi Gürkan Uygun. 27 Mayıs 1974’te Yarımca’da dünyaya gelmişti. Çok taklitçi, oyuncu, annesinin “Ağzını bir bağlayabilsem” diyeceği kadar konuşkan bir çocuktu geleceğin “ağır abisi”. Sokaklarda top koşturarak ve fındık bahçelerinde

Yazının Devamı

Meşhur tekme tiyatroda...

30 Mayıs 2014

İstanbul Tiyatro Festivali’nde iki sene önce izlediğimiz ‘Hamlet’ten beri Schaubühne Berlin’in ve sanat direktörü Thomas Ostermeier’in gönlümüzde özel bir yeri var. Nitekim bu yılki festivale İbsen’in ‘Bir Halk Düşmanı’ ile geleceklerinin duyulmasıyla biletlerin tükenmesi de bir oldu.
Çarşamba akşamı Harbiye Muhsin Ertuğrul’da sadece koltuklar değil, merdivenler, sıra boşlukları, her yer doluydu...

BÜYÜCÜ OSTERMEIER
Asla pişman olmayacağımız garantiydi de, yine de bu kadar sıra dışı bir gece geçireceğimizi düşünmemiştim.
Gerçi Berlin’de tek kelime anlamadan ‘Venedik’te Ölüm’ izlemişliğim var, Ostermeier’in büyücü olduğundan eminim.
Aynı zamanda bir özelliği var ki, aslında bir sanatçı zaten böyle olmalı: Gideceği ülkenin koşullarını, sanatını, politikasını biliyor. Nasıl bir coğrafyaya gideceğinin, burada neler yaşandığının, mesela cumartesi gününün Gezi’nin yıldönümü olduğunun gayet farkında.

Yazının Devamı

ÖDÜLE ALIŞIĞIZ, YÜZ VERMiYORUZ

27 Mayıs 2014

Cumartesi akşamı, pek çoğumuz bir konuya kitlenmiştik: Cannes Film Festivali’nin ödül töreninden gelecek habere...
Evet, canımızı çok yakacak olaylar olmuştu o gün de ülkemizde. Babasız kalan çocuklar, evlatsız kalan analar coğrafyası, ‘yalnız ve güzel ülkemiz’in yaralarına yenileri eklenmişti bu hafta da...
Ama bir akşamlık nefes alınabilirdi, iyi bir haber beklenebilirdi. Çünkü Nuri Bilge Ceylan’ın Cannes Film Festivali’nde yarışan ‘Kış Uykusu’ filmi gösterildiği günden beri Altın Palmiye’nin en güçlü adayları arasında anılıyordu. Ve nihayet sonuna gelmiştik, belki az sonra 100. yılını kutlayan sinemamız Yılmaz Güney’den 32 yıl sonra bir kez daha Altın Palmiye ile taçlanacaktı.
Hayır, birilerine acaba bir şey ifade etmiyor mu, hani nasıl anlatmalı, o saatlerde çığlık çığlığa izlediğiniz, Arda orada diye bizim sayılan Atletico Madrid-Real Madrid maçı var ya, işte bu da ‘en az’ onun kadar önemli bir durumdu.
Böyle saçma bir karşılaştırmaya gidiyorum çünkü ödül töreni sırasında bizim televizyon kanallarımızda gezinerek bunu anlamanız mümkün değildi. Cannes gibi dünyanın en önemli festivallerinden biri, senin yönetmenin insanların 15 dakika ayakta alkışladığı bir film

Yazının Devamı

“Yavaş değilim, onlar çok hızlı”

25 Mayıs 2014

15 yaşında fotoğrafla çıkılan yolculuk, Londra’dan Himalayalar’a uzanan “anlam arayışını” 35’inden sonra sinemada buluş... Nuri Bilge Ceylan her filmi bütün dünyada merak edilen bir yönetmen bugün. “Kış Uykusu”nu beklerken, Ceylan’ın serüvenini hatırlayalım dedik...

Nuri Bilge Ceylan 2008 yılında 61. Cannes Film Festivali’nde “Üç Maymun”la En İyi Yönetmen ödülünü almıştı. Bu satırlar yazılırken de “Kış Uykusu” 67. Cannes Film Festivali’nde favori gösteriliyordu.

Yıl 1997 idi, “Kasaba” diye bir film girdi gösterime... Siyah beyaz, yönetmenin anne babasının oynadığı, durgun akan bir film... Ne anlatıyor desen, öyle sürükleyici bir konudur, olay örgüsüdür hak getire... İki kişiyle çekilmişti koca film! Ama işte saygıyla andığımız yönetmen Ahmet Uluçay’ın yazdığı gibi; “Kasaba’da ne vardı biliyor musunuz? Tertemiz, saf bir sinema.” Bizim Altın Portakal jürisi ne yapacağını bilememiş, eli boş da gönderemeyip bir ödül icat etmişti film için: Yönetmen dalında mansiyon.
Dünya prömiyerini yaptığı Berlin Film Festivali ise elini korkak alıştırmamış, Caligari ödülünü vermişti filme. Ve ödüllü filmden bucak bucak kaçan bir milletin hayatına Nuri Bilge Ceylan diye bir isim

Yazının Devamı