“Hiçbir şey salt kötü değildir”

29 Haziran 2014

Yeni dizisi “Güllerin Savaşı”nda soğuk ve biraz tehlikeli bir tasarımcıyı oynayan Canan Ergüder: “Gene mi kötü kadın diyecekler ama bence hiçbir şey salt kötü değil. Ben de karakterimi kötü değil, haklı görüyorum. Onu çok boyutlu gösterip sevdirmek daha çekici”


En son yaptığımız röportajda “Hiçbir duygumu saklayamam” demişti Canan Ergüder; “Mutluysam da mutsuzsam da gözümün ferinden anlaşılır.” Cafe Galata’da buluştuğumuz anda içimden geçen
ilk duygu şu oldu: “Canan mutlu!”
Gözleri parlıyor, konuşurken cıvıldıyor, kendisinden memnun, hayatından, mahallesinden, komşularından... Temmuz ayında Kanal D’de başlayacak yeni dizisi “Güllerin Savaşı”ndan... En çok da Russell Crowe’un filminde oynadığı küçük sahneden...

Fragmandan çıkardığım sonuçla soruyorum ilk sorumu: Kötü bir kadınla mı karşı karşıyayız?

Yazının Devamı

GEMiLER YENiDEN YAPILABiLiR...

27 Haziran 2014

Burgazada’ya adım attığımız anda ‘sevinçli bir telaş’ karşılıyor bizi. Vapurdan inen herkes aynı istikamette yürümekte... Bütün renklerini kuşanmış begonviller ve zakkumlar da yol kenarlarından bize eşlik etmekte...
İstikamet Ada meydanı... Uzun zamandır bir moloz yığınından farklı görmediğimiz meydan, tanınmayacak kadar değişmiş.
Karşıda bir sahne, önünde koltuklar... Ayrıca evinden sandalyesini kapan adalı da gelmiş yerleşmiş... Kıyıya yanaşmış tekneler desen, izleyici dolu...
Sait Faik’e de ölümünün 60. yılında adasında, böyle anılmak yakışmaz mı... Kendi satırları ve Fazıl Say’ın müziğiyle...
İKSV’nin İstanbul Müzik Festivali projesi bu... “Ölümünün 60. Yılında Sait Faik’i Hatırlamak”... Fazıl Say ve Arkadaşları’ndan bir dünya prömiyeri... Sahneye koyan Özen Yula...

ELEKTRİKLER KESİLDİ

Yazının Devamı

OYUNCULUK BAŞKA SUNUCULUK BAŞKA

24 Haziran 2014

Bu yılki Altın Kelebek Ödül töreni bir kez daha gösterdi ki; oyunculuk başka bir meslek, sunuculuk başka. Biz bunu anlamamakta fena halde ısrarcıyız.
Bir insan ünlü bir oyuncuysa, bir de yakışıklı ya da güzelse; bunu, onun bir töreni baştan sona alıp götürebileceğinin teminatı sayıyoruz.
İşin acı tarafı, buna o güzel ya da yakışıklı oyuncu da inanıyor olmalı ki, böyle bir sorumluluğu üstleniyor. “Tamam, ben yazılmış bir rolü oynayabiliyorum ama acaba uzamaması, aksamaması, sarkmaması gereken bir gecenin bütün akışını seyircileri sıkıntıdan öldürmeden götürebilir miyim? Beklenmedik bir şeyle karşılaştığımda maharetle durumu kurtarabilir miyim?” demiyor.
Sonuç:
İyi bir oyuncu olarak tanıdığımız Mete Horozoğlundan bir potlar, soğuk şakalar, kendisine bayılanları bile çileden çıkartan laf kalabalıkları geçidi...
Ayrıca, ne kadar rahat olduğunu göstermek için mi, her ne sebeptense artık, sahneye çıkanlara “Eyvallah abi” demeler...
Bütün bu performans, kendisini Twitter’ın en çok konuşulanları listesine taşımayı başardı. Ve Mete Horozoğlu ne ilk, ne de son.

Yazının Devamı

Dans hocalığından Sultan Süleyman’a

22 Haziran 2014

“Muhteşem Yüzyıl”a veda ettik. Dört sezondur attığı her adım haber olan Halit Ergenç, Kanuni’yle ve sakallarıyla vedalaşırken, artık ne yapacağı merak konusu... Hayat hikayesi ise fazla hesaplanmadan alınmış kararlar, yakılmış gemilerle dolu...

Doksanlı yılların sonlarıydı, “Anlat Şehrazat” diye bir müzikal görmüştüm. Candan Erçetin, Müşfik Kenter, Meltem Cumbul, müthiş bir kadro... Bir de şarkı söyleyenler, dans edenler tabii... İçlerinden biri, kocaman mavi gözleri ve şahane sesiyle dikkat çekiyordu. Adı bilinmiyordu, Halit Ergenç’miş... Meğer “Müzikal yapacaksam, onun en iyi yapıldığı yere gitmeliyim” diye atılacağı Amerika macerasının öncesiymiş... Ve “nefret edilerek sevilen kötü adamlar” kontenjanından girip Sultan Süleyman’lığa yürüyeceği şöhret yoluna daha epey varmış.
O zamana kadar daha birkaç gemi yakacakmış... İlk gençlik yıllarından beri yaptığı gibi...
Halit Ergenç 30 Nisan 1970’te İstanbul’da dünyaya geldi. Kabataş Setüstü’nde oturuyorlardı. Babası Mehmet Sait Ergenç Şehir Tiyatroları’nda oyuncuydu ve arabesk şarkılar yazıyordu. Müslüm Gürses’lerin, Orhan Gencebay’ların girip çıktığı bir evdi... Annesi İnci Aliye Yüceışık ise oğlunun tanımıyla “zehir gibi

Yazının Devamı

AYDIN BOYSAN VE HEP YENi KALMAK...

20 Haziran 2014

Hayatlarının çeşitli çağlarında, farklı kesimlerden, farklı mesleklerden insanların toplandığı bir geceydi. Cihangir Bahar Meyhanesi’nde bulunma sebebimiz, saygı duyduğumuz bir büyüğümüzün, Türkiye'nin eşine az rastlanan bir değerinin 94’üncü yaş gününü kutlamaktı; Aydın Boysan’ın.
Evet, biliyorum Aydın Boysan denince akla ilk, büyük rakı geliyor. Her şeyi, hazreti google'a sorma eğiliminde olanların gözünde o bir rakı profesörü.
Kendisine sormayı en sevdiğimiz soru, “Rakı nasıl içilir?”, “Yanında ne yenir?”
Sosyal medyada onun için “Türkiye’nin ne iş yaptığı bilinmeyen şöhretlerinden biri” filan yazanı var ki, onları kendi cehaletleriyle baş başa bırakırken; en azından mimar olarak imza attığı eserleri bir google’lamalarını öneriyorum. Sonra belki sıra yayımlanmış 40 küsur kitabına da gelir.
Benim gözümdeyse her şeyden önce bir hayat bilgesi. Yazdıkları, röportajlarında söyledikleri, televizyonda konuştukları, kulak vermeyi bilenler için altın değerinde. Yaşamla, insanlarla, üretimle kurduğu bağ, kesinlikle örnek alınacak cinsten.

BIKMAMAK

Yazının Devamı

NE YAPMIŞ DA ‘AYIKLIYORSUNUZ’?

17 Haziran 2014

Nasıl oluyor, merak ediyorum... Önüne bu dosya gelen savcı, hakim, en son o medeni bir ülkede skandal yaratacak cümleleri resmi bir belgeye yazabilen ‘bakanlık bürokratı’ ne yapıyor mesela?
Eşcinsel olduğu gerekçesiyle işine son verilen bir polis memurunun itirazına bakıp, “Eşcinsel polis mi olur, daha neler” diyerek kenara mı atıyor dosyayı?
Bir insanın meslek hayatını cinsel yönelimi nedeniyle sona erdirmenin doğru olduğuna inanıyor ve evet, kendinde bu hakkı ve yetkiyi görüyor, öyle mi?
Dünkü Milliyet’te Burcu Karakaş’ın haberiydi.
İstanbul’da görevli polis memuru F.E. hakkında 2009’da çocuk pornosu bulundurduğuna dair ihbar yapılmış önce. Evi basılmış, bilgisayarına el konulmuş ve sonunda ihbarın asılsız olduğu anlaşılmış. Ama ne çıkmış ortaya? F.E.’nin eşcinsel olduğu! Aman Allahım, rezalet!
Ve hakkında soruşturma açılmış, duruma ‘yüz kızartıcı ve utanç verici hareketlerde bulunmak’ diye bir isim uydurulmuş ve polis memurunun devlet memurluğundan çıkarılmasına karar verilmiş. Ondan sonra da itiraz için kapısını çaldığı bütün mahkemelerden geri çevrilmiş.
En son da işte Danıştay Tetkik Hakimi Şevket Polat, anayasaya ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne

Yazının Devamı

Hayatı “kabuklarını soyarak” yaşıyor

15 Haziran 2014

Nuri Bilge Ceylan’ın “Kış Uykusu” filmi Cannes’da gösterildiğinden beri Haluk Bilginer’in müthiş oyunculuğu konuşuluyor. Bilginer’in iyi oynaması artık haber değeri taşımasa da bunun sinemamız için özel bir buluşma olduğu bir gerçek...

rtık oyunculuğu ve karizması üzerine söylenecek her sözün fazla kaçacağı bir oyuncu Haluk Bilginer... “Şahane oynamış” cümlesinin haber değeri yok epeydir. Ama Nuri Bilge Ceylan’ın Altın Palmiyeli filmi “Kış Uykusu” söz konusu olunca söylenen ilk birkaç cümleden biri de bu. Belki onu bir süredir iyi bir yönetmenin filminde, yeteneğinin hakkını verecek bir rolde izlememiş olduğumuzdan, tam bir “beklenen buluşma” hali var ortada.
Aslında gerçekten de beklenen buluşma çünkü Haluk Bilginer ara vermeden tiyatro yapan bir oyuncu olduğu için “Kış Uykusu”nu birkaç kez reddetmek zorunda kalmıştı. Ta ki bir akşam görüntü yönetmeni Gökhan Tiryaki elinde senaryoyla tiyatroyu basıp 163 sayfayı eline tutuşturana kadar. “Biz bu fimi sensiz çekemiyoruz” dedi: “Programını ver, biz sana uyacağız.”
2013’ün haziran ayında Mithat Alam Film Merkezi’nde gerçekleştirdiğimiz söyleşide, çekimlerini bitirmiş, merak içinde sonucu bekleyen bir Haluk Bilginer

Yazının Devamı

DETOKS ETKiLi ‘KIŞ UYKUSU’

13 Haziran 2014

Nasıl başlamalı acaba söze... “Nuri Bilge Ceylan’ın filmini gördüm” hiç bu kadar ilgi çeken bir cümle olmamıştı.
Altın Palmiye’ye şükür, herkes ‘Kış Uykusu’nu merak etmekte. Bu merakın gişeye ne kadar yansıyacağını göreceğiz hep beraber.
Ama tahmin edileceği gibi ilk soru 3 saat 15 dakikanın nasıl geçtiği!
“Görmek istiyorum da, canım ne kadar yanar acaba?” hali...
Buradan genel bir cevap vermiş olayım: Cannes’daki jüri başkanı Jane Campion haklı, neredeyse su gibi akıp geçiyor o üç küsur saat.
Ha, “Bir bu kadar daha olsa izlerdim” biraz abartılı tabii...
Bu film hakkında söylenecek ilk şey; evet, ‘Nuri Bilge’nin en diyaloglu filmi’. Hatta bana sorarsanız diyalog yazmanın keyfini keşfettiği için bu kadar uzamış film, yoksa 2.5 saatte de nihayete erebilirdi.

Yazının Devamı