Altın çağını yaşıyor

9 Şubat 2014

Ata Demirer “Eyyvah Eyvah” serisinin üçüncüsüyle bir kez daha seyirciyi fethediyor. İlk gösterisini parasız sahnelemek için bile bar bar dolaşmak zorunda kalan delikanlı, şimdi kendi yazdığı, sevdiği işi yapma lüksüne sahip bir sinemacı

Valla ben oyunculuğunu beğenmiyorum ama hakkını teslim edelim, stand up’çılığı iyiydi”... “Stand up’çı olarak bir Cem Yılmaz değil tabii ama taklitleri iyiydi”... “Taklitlerle sürekli kendini tekrarlıyordu ama adam iyi müzisyen”... Böyle bir kafa karışıklığı yaratıp eninde sonunda yaptığı her şeyi de hatırı sayılır bir kitleye beğendiren bir insanoğlu Ata Demirer. Bünyesinde topladığı yeteneklerin her birinin ayrı hayranı varken sonunda onları bir potada eritti, üstüne de en bilinmeyen becerisini; senaryo yazarlığını ekledi, ortaya “Eyyvah Eyvah” serisi çıktı.
Ata Demirer 2010 yılından beri her yılın başında bir sinema filmi üretip koyuyor ortaya ve gayet iyi de seyirci topluyor. Üstüne üstlük bir “Recep İvedik” gibi yerden yere vurulmuyor da... Aksine, yönetmen Hakan Algül’ün başarıyla çektiği Ata Demirer filmleri hikaye anlatımıyla, espri düzeyiyle, oyunculukları, müzikleri ve içimizde uyandırdığı Geyikli sevgisiyle sinema eleştirmenleri

Yazının Devamı

NEFRETE iNAT YAŞASIN HAYAT

7 Şubat 2014

Onun adı Roşin Çiçek. Görebildiğim tek fotoğrafında üzerinde mavi tişörtü, ışıl ışıl bakan gözleriyle gülümseyen bir çocuk. Ailesi eşcinsel olduğunu öğrenince öldürülme korkusuyla evinden kaçtı. Ama ne yazık ki bu, onun hayatını kurtarmaya yetmedi.
2012 Temmuz’unda öldürülüp Elazığ yoluna atıldığında 17 yaşındaydı. Onu katledenlerin, babası ve amcaları olduğu biliniyordu.
Son duruşması, 2013’ün aralık ayındaydı. Mahkeme daha önce cinayeti aydınlatmak için davaya müdahil olmak isteyen Sosyal Politikalar Cinsiyet Kimliği ve Cinsel Yönelim Çalışmaları Derneği’nin (SPoD) bu talebini kabul etmişti.
Son duruşmada kaldırıldı bu karar. Roşin’in annesinin isteğiyle... “Benim oğlum eşcinsel değil” diye haykırıyordu hâlâ... Oğlu artık yanında yokken, yaşamının ilkbaharında dünyadan hunharca koparılıp alınmışken, yine de önemli olan onun ‘eşcinsel’ olarak bilinmemesiydi...
***
Bir video izledim dün...
Antikapitalist Müslümanlar’dan, Cumartesi ‘çocukları’ndan, Yeryüzüne Özgürlük Derneği’nden temsilciler, bir oyuncu, bir lise, bir üniversite öğrencisi, bir kamu çalışanı, bir seks işçisi konuşuyordu sırayla. Birbirlerinin cümlelerini tamamlayarak...

Yazının Devamı

OYUN ALANININ DIŞINA ÇIKIN!

4 Şubat 2014

Cumartesi gecesi Asmalımescit’in köşesinde taksi beklerken 25-30 yaşlarında bir adamın, bir genç kızı tartakladığını görüyoruz.
Önce bir kafa atıyor, sonra tutup duvara çarpıyor kızı. Caddedekiler de göz ucuyla bakarak açıktan açıktan geçiyorlar.
Yanımdaki arkadaşım, “Durun, ne yapıyorsunuz?” diyecek oluyor, bu sefer bize yöneliyor adamın bütün öfkesi. “Sana ne ulan, benim sevgilim”i izleyen korkunç küfürlerle arkadaşımın üstüne yürüyor. İçinde ‘sevgi’ geçen bir tanım kullanabiliyor, dövdüğü kız için. Tam o sırada erkek arkadaşından daha öfkeli görünen kız veriyor ağzımızın payını: “Gitsene, belanı mı arıyorsun?”
Ertesi gün Bulut Tiyatro’nun Beyoğlu Sekizinci Kat’taki ‘Evim! Güzel Evim!’ini izlerken hâlâ aklımda bu sahne.
Anne-baba ve artık yetişkin olmuş iki kızdan oluşan bir ailenin hikayesini anlatıyor, Ebru Nihan Celkan’ın yazıp yönettiği oyun.

ÇOCUKLUK HAYALETLERİ

Yazının Devamı

Mehmet Günsür tesadüfleri sever

2 Şubat 2014

Müzisyen olmak istiyordu, oyuncu oldu. İstanbul’da yaşıyordu, Romalı oldu. Sık sık âşık oluyordu, üç çocuklu aile babası oldu. “Aşk Tesadüfleri Sever”in yıldızı Mehmet Günsür’ü “Muhteşem Yüzyıl”ın Şehzade Mustafa’sı olmaya getiren yolda pek çok tesadüfün etkisi var. Sevilen şehzadeye veda ederken hatırlayalım...

Yaşı yetenler hatırlayacaktır, TRT’nin sinema kalitesinde diziler yayınladığı dönemde, Okan Uysaler’in çektiği bir dizi vardı: “Geçmiş Bahar Mimozaları”. Filiz Akın ile Rutkay Aziz vardı başrollerde. Müşfik Kenter’den Nurseli İdiz’e şahane bir oyuncu kadrosu... Bir de kocaman tel çerçeveli gözlüklü oğlan çocuğu: Sabih.
O zaman öngörebilir miydik ki bu çelimsiz oğlan büyüyecek, Türkiye’nin en yürek hoplatan aktörlerinden birine dönüşecek, Mehmet Günsür olacak. Oyunculuk filan yoktu aklında hiç. Ama tesadüf bu ya, daha yedi yaşındayken “Sana’yla beslenen, özenle büyütülen çocuk” olarak tanışmıştı kamerayla.
Ve sanat, kimse profesyonel olarak ilgilenmese de, doğduğu evde hayatlarının bir parçasıydı.
Kuantum fizikçisi Teoman Günsür ile Boğaziçi Üniversitesi Yabancı Diller Yüksek Okulu öğretim üyesi Sibel Günsür’ün oğlu olarak 8 Mayıs 1975’te İstanbul’da açtı

Yazının Devamı

KADINLAR GÜÇSÜZ ERKEK SEVMEZ Mi?

31 Ocak 2014

Nerede okuduğumu unuttuğum, doğruluğuna çok inandığım bir söz var: Bir toplumda neyin eksikliği çekiliyorsa onun üzerine yazılıp çiziliyor en çok. Nitekim bizde de uzun süredir en çok ‘aşkı bulmanın ve korumanın yolları’ yazılıp okunmakta. Herkesin engin fikirleri var bu konuda ama (ya da çünkü) yaşamaya gelince fena halde tökezliyoruz.
Ben bu girizgahı aynı zamanda lise arkadaşım olan Tolga Akyıldız’ın kitabını okurken yaptım. Ama zinhar kendisinin yazdıklarını bu kategoriye sokarak değil... Serbest çağrışım diyelim...
Kendisini daha ziyade müzik üzerine kalem oynatan bir yazar olarak biliriz ama muhtelif dergilerde aşk ve ilişkiler yazmışlığı da çoktur. Nitekim, adı ‘Özür Dilerim, Çok Sevdim’ olan bu kitapta da işte çok sevmiş ve bundan pişman olmamış bir erkeğin anlattığı 41 öykü var. Güzel bir ‘ilk söz’ü var, aşkın bir efendi-köle oyunu olmadığına inananların da, tersini düşünenlerin de bu kitapta kendilerinden izler bulacağını söylüyor Tolga.
Ben tabii bir kadın olarak “Erkeklere kızmayın, onları siz bu hale getiriyorsunuz“ diyen bölüm üzerinde durdum.
Öykülerde de zaman zaman altını çizdiği gibi, ‘kadınlar güçsüz erkek sevmez’ inanışı üzerine kurulu bu tez.
“Erk

Yazının Devamı

BiRiNi SEVDiĞiNDE ŞEHRiN NÜFUSU 1’E iNER

28 Ocak 2014

Arada soranlar oluyor: “Hangi oyunlara gitsek bu yıl?” Diyeceğim ki, ‘Craft Tiyatro’nun oyunu ‘Garaj’a gidin.”
Bir yılbaşı gecesinde döküntü bir garajı süsleyip sevgilisini bekleyen trans seks işçisi Orkide’yi tanıyacaksınız. Deli dolu, gürültülü patırtılı, yüksek kahkahalı... Sanki hayatı bir şenlikmiş gibi, hiç derdi tasası yokmuş, feleğin sillesini defalarca yememiş gibi...
Sonra fotoğraf öğrencisi Kahraman’ı tanıyacaksınız. Utangaç, sessiz sedasız, ürkek... Sıkıldıkça tırnaklarını yiyen, ummadığı bir şey gerçek olduğunda defalarca “Bismillahirrahmanirrahim” diyen, şükreden... Sanki hayat onu daha küçücük yaşta vurmamış, anasız babasız bırakmamış, yaşıtları yılbaşı gecesini kutlarken cebinde eve gidecek parası bile olmayan o değilmiş gibi... O garajda kesişiyor yolları. Hikayeleri var anlatacak ve paylaşılacak yalnızlıkları...
İki çok iyi oyuncu
Dot’ta ‘Kürklü Merkür’ün Lola’sı olarak tanıyıp çarpıldığım Enis Arıkan Orkide rolünde yine harikalar yaratıyor. Ve karşısında bir genç oyuncu var, Güven Murat Akpınar, sahiden seyirciyi avucunun içine alıp götürüyor. ‘Suskunlar’ dizisinin İbo’su olarak tanıyoruz onu, sahnede de sahiden bambaşka.
Bu iki birbirine zıt

Yazının Devamı

Güzel çocuktan iyi oyuncuya

26 Ocak 2014

Memleketin en parlak yıldızlarından Kıvanç Tatlıtuğ, bu hafta “Kurt Seyit ve Şura” dizisinin setinden selamladığı SİYAD’dan En İyi Erkek Oyuncu ödülünü aldı. Tatlıtuğ’un best modellikle başladığı kariyerinde 12 yılda kat ettiği yol göz kamaştırıcı

aşka kimin adı geçtiğinde her yaştan, istisnasız bütün kadınların yüzünden aynı ifade geçer, bilemiyorum. “Benim tipim değil” denemeyen bir isim çünkü Kıvanç Tatlıtuğ. Ekşi Sözlük’ü bir tarayın, “Beğendiğim tek sarışın varlık” maddeleri göreceksiniz sürüyle. Milliyet Pazar’ın kadın ağırlıklı ekibi konuşurken “O insan değil ki” diyen oldu, herkes de hak verdi, mesele bu kadar ileri noktada... Başka bir âlemden gelmiş gibi... Bunda Allah vergisi güzelliği kadar üzerine kendi koyduklarının da payı var.
2002 yılına gittiğimizde, Best Model of the World madalyasını Kenan İmirzalıoğlu’nun elinden almış 20 yaşında, bebek yüzlü, saf bir delikanlı görüyoruz. Kendisini “Adam gibi adamım ama saf taraflarım var. Çünkü taşra çocuğuyum.” diye anlatıyor, onunla ilk röportajını yapan Ayşe Arman’a.

Paris’in yolunu tuttu
Adanalı Tatlıtuğ ailesinin beş çocuğundan dördüncüsü olarak 27 Ekim 1983’te dünyaya geldi Kıvanç. Baba Erdem Tatlıtuğ,

Yazının Devamı

KILIK KIYAFETLE KAFAYI BOZDUK

24 Ocak 2014

Memleketimizde her gün Zaytung’u aratan yaratıcılıkta gelişmeler oluyor çok şükür. Mizahçıların işi zor, ne diyeyim... Gerçekler komediyi zorluyor.
Dün ne çıktı karşımıza? 7 Şubat’ta Rusya Soçi’de başlayacak olan 2014 Kış Olimpiyatları’nın yayın haklarını alan TRT, kadınlar ve çiftler dalında buz pateni yarışmalarını yayınlamama kararı almış. Sebep? Kadın sporcuların kıyafetleri rahatsızlık yaratıyormuş.
Yetti artık gerçekten bu kafayı kılık kıyafetle bozma hali. Sunucunun, şarkıcının ve de sporcunun dekoltesinden, bacağından alamıyoruz kafamızı. Sunucular kıyafetleri yüzünden işlerinden olurlar. Programlara katılan sanatçıların dekolteleri kapatılır. Kadınlarımız atletizmde altın madalya alıp Avrupa şampiyonu olur, kafalar kıyafetlerine takılır, “Bir madalya uğruna Türk kızlarını soyuyorsunuz”a varır iş. Belediye başkanları şort giyiyorlar diye voleybol takımlarını kapatmaya kalkar.
Şaka mı yapıyorsunuz?
TRT sosyal medyada yer yerinden oynadıktan sonra haberleri yalanlayıp meselenin fiyat konusundaki bir anlaşmazlıktan kaynaklandığını, şimdi çözüldüğünü, yarışların tamamını yayınlayacaklarını açıkladı.
İnanırsınız, inanmazsınız, fiyatta anlaşamayınca niye

Yazının Devamı