Anıtlar Kurulu ne diyor?

20 Temmuz 2012

Asmalımescit ve Beyoğlu sokaklarının masalardan arındırılmasına hem esnaf hem müşteri çözüm bekliyor, bir düzenleme yapılmasını umuyor. Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan’ın sorulara verdiği yanıtlarsa polemiğe açık

Önceki gün hayırlısıyla Asmalımescit ve Beyoğlu sokaklarının masalardan arındırılışının birinci yıldönümünü ‘idrak ettik’. Beyoğlu’nu Güzelleştirme Derneği bir gece düzenledi protesto etmek için, insanlar evlerinden sandalye-tabure getirdi, İstiklal Caddesi’ndeki Bekar Sokak festival alanına döndü bir kez daha. Eski canlı ve renkli günlerindeki gibi.


Çünkü fark etmemek mümkün değil, bir gecede apar topar uygulamaya konan masa-sandalye yasağı, sonuçlarını etkili bir biçimde verdi, özellikle Asmalımescit’in o eski halinden eser yok şimdi. “Çok kalabalık oluyor, itfaiye geçemez, ambulans geçemez“ gibi gerekçeler de ne kadar geçerli, tamamı merdivenlerden oluşan Eski Çiçekçi Sokak’taki Mekan’ın masalarının da kaldırılmasının açıklaması ne o zaman, bilmiyoruz.


Öte yandan, geçen yılın temmuz ayından beri hem esnaf hem müşteri çözüm bekliyor, bir düzenleme yapılmasını umuyor, nihayet ilk günlerde Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah

Yazının Devamı

BURADA AMUDA KALKMAK YASAKTIR!

17 Temmuz 2012

‘Efes Pilsen One Love’, ilk kez gerçekten ‘bira’yla özdeşleşti ve herhalde oraya giden insanlar en çok bu sene bu kadar çok bira içti kapılara çıkıp çıkıp. “İçmeyeceksin” dendikçe, “İçeceğim efendim” diyesi geliyor insanın...

Çocukluğumun en değerli kahramanlarından Cimcime geldi bir anda aklıma bugün. Maceraları, her hafta dört gözle beklediğim Milliyet Çocuk’un içinde yer alan Cimcime; aslında İtalyan çizer Grazia Nidasio’nun Stefi’si. Şahane bir espri anlayışı, kıvrak bir zekası olan, süpürge gibi saçlarından nefret eden bir kız çocuğu. Birçok karesi bugün gibi gözümün önünde de, en çok nedense şunu hatırlıyorum: Keşke bulabilseydim, bulamadım, tarif etmek zorundayım. Bir park, ‘Burada amuda kalkmak yasaktır’ yazılı bir tabela ve tabii ki yanında amuda kalkmış bir Cimcime.
Yasağın insan üzerinde yaratacağı sonuç budur çünkü. Belki hiç aklına gelmeyecek bir şeyi deli gibi istemeye başlarsın. Herhalde hiçbir müzik festivaliyle ilgili bu kadar çok ‘bira’ lafı edilmemiştir. ‘Efes Pilsen One Love’, ilk kez gerçekten ‘bira’yla özdeşleşti ve herhalde oraya giden insanlar en çok bu sene bu kadar çok bira içti kapılara çıkıp çıkıp. “İçmeyeceksin” dendikçe, “İçeceğim efendim”

Yazının Devamı

Bir tuğla da siz koyun

13 Temmuz 2012

Şirince’de doğan ve meslektaşlarının desteğiyle emeklemeye başlayan Tiyatro Medresesi, yeni bağışçılarını bekliyor

Neyse ki böyle bir ülkeyiz... Bir yanda tiyatroya, sanata devlet desteğiyle ilgili sıkıntılar yaşanırken, diğer yanda umudumuzu yeşertecek yürekli girişimler oluyor. Mesela “Eti ne budu ne?” diyeceğiniz genç insanlar bir araya gelip bir Tiyatro Medresesi kuruyorlar. “O da ne ola ki?” sorusuna peşin yanıt: Tüm gösteri sanatlarına, araştırmacılara ve öğrencilere açık olacak bir buluşma, öğrenme, öğretme ve yaratma mekanı.
Medrese, Seyyar Sahne ekibinin oyunlarından elde ettikleri gelirle, Şirince’de doğdu, meslektaşların desteğiyle emeklemeye başladı, şimdi ayağa kalkmak üzere.
Aslında birkaç gün önce ilk tiyatro kampıyla hayatına başlamış oldu. Şu anda 15 kişilik bir öğrenci grubu Medrese’de çalışmakta, yiyip içip, yatıp kalkmakta. Ama şu ana kadarki maddi birikim, inşaatın ancak birinci katına yetmiş. İnşaat sona erdiğinde muhtelif çalışma salonları, 200 metrekarelik gösteri salonu, yemekhane, kütüphane, yatak odaları, amfitiyatroyla dört başı mamur bir merkezimiz olacak. Yurt içi ve yurt dışından çeşitli disiplinlerden sanatçıların buluşacağı, birlikte

Yazının Devamı

ÜMiT ÜNAL DiZi ÇEKEMEZ!

10 Temmuz 2012

Daha kadrosunun oluşmaya başladığı günden beri heyecanla beklediğim ‘Çıplak Gerçek’ başladı nihayet. Çok ‘başka türlü’ bir iş olacağından şüphem yoktu ya, izlediğim ilk bölüm beklentilerimi de aştı. Lafı dolandırmadan, Twitter’dan ‘çaldığım’ cümleyle söyleyeyim: Ümit Ünal dizi çekemez! ‘Çıplak Gerçek’ dizi gibi olmamış, bildiğin sinema filmi.

Kimi yabancı dizileri izlerken sorduğumuz o ‘bizde niye olmuyor?’ sorusu var ya, ilk kez yerini bir iç ferahlamasına bıraktı izlerken. ‘Oh be, oluyor işte aslında’ duygusuna. Bütün iş, bunu istemekte. Senin seyircinin de iyi bir şeyleri hak ettiğini fark etmekte. Birileri internetten indirerek, DVD’lerini alarak yabancı dizileri takip ediyor, demek ki onlara hitap edecek bir iş yaparsan, seyircisi olacak, tahmin etmesi çok mu zor?

Tek mekanda bol heyecan

Orijinali bir İsrail dizisi olan ‘Çıplak Gerçek’, tam böyle bir iş işte. Yakında HBO’da da ‘Naked Truth’ adıyla başlayacak ama Star daha önce davranmış oldu. Üstelik son derece doğru isimlere teslim ederek.

Yazının Devamı

Dere yatağı yanlış yerde

6 Temmuz 2012

Beynini beğenmediğimiz kuş bile yuvasını yaparken daha bilinçli davranıyor, gidip yavrularını selin alacağı yere yerleşmiyor. Bizdeki bu özgüvenin sebebi ne?

İnsan gibi doğayla kavgalı başka canlı yok. Olumlu olumsuz her halimizi aslında son derece olması gereken tabiat olaylarına bağlarız ve hiçbir halden de memnun olmayız. “Bir türlü ısınamadı gitti şu hava, yaz gelmeyecek mi nedir?” şikayetlerinin yerini bekleneceği gibi “Of, çok sıcak, yanacağız gene”ler aldı bile. O gün hava kapalı olduğu için sıkılan içlerimiz, bugün sıcaktan bunalıyor. Yağmur yağsa ıslaklıktan, yağmasa kuraklıktan yakınırız. Güneş fazla sıcak, bulut fazla kara, hava fazla nemli, bir biz ideal kıvamdayız. Sorun asla bizde değil, hep havada, suda. Barışamadık gitti şu evrenle.

İşlerimiz rast gitmiyorsa, canımız sıkılıyorsa, hayatımızdan memnun değilsek, sebebi kuşkusuz geri ya da ileri giden Merkür, Uranüs, Neptün’dür. Hele hele şu ara yüzünü gösteren dolunay, her türlü hırçınlığımızın müsebbibidir.

Durup dururken dokuz kişi...

Yazının Devamı

Kadınların başarısıyla gurur duymak

3 Temmuz 2012

Gazetelerimizde kadın haberleri pek hayırlı sebeplerle yer almaz genelde. Sokak ortasında kurşunlanmıştır, boşanmak istediği kocası tarafından bıçaklanmıştır, üçüncü sayfada yerini almıştır. Adı bile yoktur belki, iki baş harften ibarettir.

Avrupa Atletizm Şampiyonası’nda Gülcan Mıngır, 3 bin metre engellide altın madalya kazandı.

Bir süredir gazetelerin birinci sayfalarında sporcu kadınlarımızın ışıl ışıl yüzlerini gördükçe içime umut doluyor, biraz da bu yüzden. Kızlarının okutulmadığı, evlere kapatıldığı, küçücük yaşta evlendirildiği bir ülkede ufacık bir çatlak bulan kardelenlerin nasıl bütün engelleri aştığını sevinçle izliyorum. Üstelik, spordan sadece futbolu anlayan bir ülke medyasının da bütün ezberlerini bozup zorla manşetlere oturuyorlar, söke söke alıyorlar haklarını.
Bu sene bize yaşattıkları sevinçlere baksanıza peş peşe... Önce ‘filenin sultanları’, ardından ‘potanın perileri’, şimdi de ‘atletizm pistlerinin altın kızları’ geldi gündeme. Helsinki Avrupa Atletizm Şampiyonası’nda Gülcan Mıngır, 3 bin metre engellide, Nevin Yanıt
100 metre engellide altın madalya kazandı, Aslı Çakır Alptekin bin 500 metrede altın madalya alıp Avrupa Şampiyonu oldu.

Yazının Devamı

Neleri özlemezsiniz?

29 Haziran 2012

En sevdiğim romantik komedilerin yazarı, kimi zaman yönetmeni Nora Ephron’un ölümü vesilesiyle, 2010’da çıkan otobiyografik kitabına tekrar göz attım. Ephron, öldükten sonra özleyeceklerinin ve hiç özlemeyeceklerinin listesini vermiş

Nora Ephron’un ölümüne bencil sebeplerle üzüldüm. Çok sevdiğim romantik filmlerin yazarı, kimisinin yönetmeniydi. Ve ben uzun zamandır onun yazdıkları kadar hoş romantik filmlere rastlamıyordum. Baktım, Meryl Streep’le Jack Nicholson’ın oynadığı ‘Heartburn’ün de hikayesi ve senaryosu onunmuş meğer. Ama daha önemlisi, Meg Ryan’ı romantik komediler kraliçesi yapan tüm filmler; artık klasikleşen ‘Harry Sally’yle Tanışınca’dan ‘Mesajınız Var’a, hep Nora Ephron imzası taşıyor. Romantik komedi de öyle bir türdür ki, dünyanın en sıkıcı işine dönüşmesi an meselesidir. Sürekli Amerika’yı keşfedemeyeceğinize göre, seyirciyi inandırmanız çok zordur... Nora Ephron bir şekilde başarıyordu...
Sonra baktım, 2010’da çıkan ‘I Remember Nothing’ adlı otobiyografik kitabında, muhtemelen hastalığının da farkında olarak, iki liste yapmış: ‘Neleri Özleyeceğim?/Neleri Özlemeyeceğim?’ başlıklı.
Ben hiç sevmiyorum, ‘Ölmeden önce yapmanız gereken 10-100-1000 bıdı bıdı’

Yazının Devamı

EŞCiNSEL OLMAK GEREKMEZ iNSAN OLMAK YETERLi!

26 Haziran 2012

‘Adı her geçtiğinde yüreğimi ipince sızılarla kuşatan’ arkadaşım Baki Koşar’ın bir nefret cinayetine kurban gitmesinin üzerinden 6 yıl geçti. Bu hafta, 20. İstanbul Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Travesti, Transseksüel Onur Haftası. Bu vahşete, bu haksızlığa, bu adaletsizliğe kayıtsız kalmayın.

Birkaç hafta önce Hasankeyf’e düşürdüm yolumu. Nasıl içimin yandığını, o güzelliğe baktıkça nasıl ağlamak istediğimi başka bir yazıda anlatacağım. Göz görmeyince gönül yine de katlanıyormuş meğer, Hasankeyf’i bir kez dünya gözüyle gören birinin oranın baraj suları altında kalması ’ihtimaliyle’ bile uykuları kaçar çünkü. Bir parça yüreği, vicdanı varsa...

Diclenin gözyaşları 10 yıl öncesinden sesleniyor
Benim bugünkü konum başka ama. Yolda giderken ekşisözlük’te Hasankeyf’le ilgili yazılanlara bakayım dedim, gözüme ilk takılan şu oldu: “Yaralı kasaba... ağlayan yer... kaderini bekleyen öksüz... masumiyet timsali... uyandırdığı çağrışımlar: Saflık, kirlenmemişlik, bozulmamışlık, köklü tarih, milat, eskilik, antik... Ve tabii adı geçtiğinde bile ruhumda fırtınalar estirip yüreğimi ipince sızılarla kuşatan şey... adına her ne denirse yani, işte o... kalbimin doğusu...”
Okurken bir

Yazının Devamı