Hedef yoksa sen de yoksun!

29 Şubat 2016

Galatasaray için şu sıralarda tutulacak en iyi dilek, “Süper Lig’in bir an önce bitmesi”, “UEFA’nın da İnfantino’nun FIFA başkanlığına seçilmesi şerefine, finansal fair play ilkelerini yumuşatarak bari gelecek sezonu karartmayacak bir karar alması” olabilir.

En azından ben, kendimce bunları diliyorum. Türkiye Kupası başka... Kaybettiği büyüklüğünü orada arayabilir Galatasaray. Tahmin ediyorum öyle yapacaklardır.

Süper Lig’den bakacak olursak...

Mustafa Denizli de büyük hayal kırıklığı yaşıyor, futbolcular da. Şu farkla ki Mustafa Hoca’nın bu “sükutu hayal” durumunda dahli yok! Ama futbolcuların var. Öncelikle egolarını yenmediler. Takım içinde bölünmeler, çatışmalar oldu. Yerli - yabancı diye ayrışmalar oldu. Şampiyonluk unvanını koruyacak bir dayanışma ve direnme gösteremediler. Yönetimin de hataları oldu elbet. Finansal fair play’de biraz daha “aferin” almak için Burak Yılmaz’ı Çin’e uğurladılar. Umutlar, günahsız Umut’a bağlandı. O da elinden geleni yapıyor ama, o kadar işte! Büyük takımların kaderi budur... Hedefini kaybedersen, kaybolursun!

Gaziantepspor, Mutlu Topçu ile yıllardır aradığı istikrarı arıyor haftalardır. Mücadele ediyorlar. Dayanıklı ve dirençliler... Düne

Yazının Devamı

Teslimiyet gecesi

26 Şubat 2016

Can sıkan, yürek yakan bir maç izledik. Galatasaray’ın sezon boyu süren yanlışları ve Mustafa Denizli’nin koyu ve yoğun savunma on biriyle tahkim ettiği kadro TT Arena’da 1-1’lik sorunlu bir skora boyun eğmiş, rövanşa olağan dışı tur hesaplarıyla - belki de hayalleriyle - hazırlanmıştı.

Gördük ki Galatasaray artık hayal bile kuramayan bir takım olmuş... Coşkusunu kaybetmiş, mazisini unutmuş, kimliğini aramamış - bulamamış bir ekibe dönüşmüş.

Chedjou’nun hemen her rakip hamlesinde düzenli ve sürekli olarak geç kalması... Selçuk’un hiçbir yaratıcı hamle katmadan sadece faullerle sözüm ona oynaması... Yasin’in kendisinde olağanüstü meziyetler ve beceriler vehmederek ayağındaki topu rakibine kaptırıncaya kadar ısrarla sahiplenmek istemesi... Carole’un, Hakan Balta’nın, Denayer’in uyumsuz, dağınık, abuk - sabuk mücadele anlayışı maçı maç olmaktan çıkaran, eziyete dönüştüren gerçeklerdi.

Elbette, bu maçın saygıyı hak eden, iyi niyetle ve enerjiyle oynayan, rakiplerinden çok kendi takım arkadaşlarının renksiz ve ruhsuz oyununa karşı direnen kahramanları da vardı...

En başta Sabri, körü körüne teslimiyet oyununa dönüşen eziyet maçında Galatasaray’ın tükenmemesi için elinden geleni yaptı.

Yazının Devamı

Bu anafor, daha çok Deniz yutar!

24 Şubat 2016

Önce Deniz Çoban gitti... Pazar akşamı da Deniz Ateş Bitnel “bitti”!

Dev bir anafor kültürü yarattık. Güç merkezleriyle öyle bir çatışma ortamı oluşturduk ki ortaya çıkan girdaplar, anaforlar, sırayla herkesi yutar.

Türk futbolunun temeldeki sorunları çözmek yerine güncel sıkıntıları geçiştirmek gibi vazgeçemediği yanlışları var. O sorunları çözerken aklın değil, gücün yoluna sapmak ve ne olursa olsun gündemi kendi çıkarına göre belirlemek vazgeçemediğimiz yanlışlardan biri.

Türk futbolu, üretemiyor... Geliştiremiyor, sıçrayamıyor! Büyüyemiyor. Ekonomik göstergeleri geliştirip “marka” değeri yaratmaya çalışırken, oyunun aslını, ruhunu ve masumiyetini zedeliyor. İnanılmaz bir akıl tutulmasıyla evrensel değerlerden uzaklaşıp kendi içinde çıkış noktaları arıyor.

Oysa yarattığımız çıkış noktaları sadece dev anaforlar oluşturuyor.

Süper Lig’de yıllardır dönüp yutan antrenör anaforu var. Aynı kulüpte dört antrenörü peş peşe yutan, beşincisini içine çeken bir canavar bu. Öylesine güçlü ki takımını şampiyon yapmış, Türk futboluna yeni ufuklar açmış anlı- şanlı hocaları bile doymak bilmez iştahıyla yutuyor.

Alt yapılarda nasılsa şans bulmuş, yeteneğini kanıtlamış körpe futbolcular, yabancı

Yazının Devamı

Kadıköy'e lider gitmek

23 Şubat 2016

Zirvedeki rekabet, her hafta yeni konumlar, yepyeni durumlar ve tartışmalar yaratırken, futbolcuları da etkiliyor kaçınılmaz olarak. Son Bursa deplasmanında Fenerbahçe’nin golsüz 90 dakikayı 1 puanla bitirmesi, Beşiktaş’a gözle görülür avantaj kazandırdı. Trabzonspor’la erteleme maçını oynamadan, Kadıköy’deki derbiye lider olarak gidebilecekti Beşiktaş!

Ne var ki dışarıdan bakanların, taraftarın gözünde oluşan bu avantaj, Gençlerbirliği karşısındaki futbolcular için adeta unutulmuştu. Oyun ilkeleri ve birlikte oynama rahatlığı bir yana, biraz tutuktu Beşiktaşlı futbolcular. Belli ki baskı altındaydılar. Bir beraberliğin bile hesapları bozabileceğini biliyorlardı. İbrahim Üzülmez’in dört haftada dört galibiyetle düşme hattından çekip çıkardığı Gençlerbirliği, Fatih Terim Stadı’na çok rahat, özgüvenini kazanmış bir konuk olarak gelmişti. Dahası, Beşiktaş’ın tüm hücum denemelerinde dörderden iki sıralı bir alan savunmasını çok iyi uyguluyorlardı. Kaleci Hopf ve savunma Mario Gomez’e karşı tedbirli ve dikkatliydi. Alman golcünün dışındaki hücumcular ise - Olcay, Sosa, Q17 ve de Oğuzhan- ceza alanı içinden - dışından etkili şutlar atamadılar. Gomez’le ikili ver-kaçlar deneyip sürpriz

Yazının Devamı

G.Saray’ın ‘Maalesef Hamit’i

18 Şubat 2016

Türk futbolunun evrensel değerlerle yükselmesine emek vermiş, katkıda bulunmuş, yediden yetmişe hepimize gururlu anlar yaşatıp ölümsüz anıların kahramanı olmuş Hamit Altıntop, ne yazık ki parlak kariyerinin son döneminde tatsız tartışmaların konusu oluyor.
2012’de Real Madrid’den Galatasaray’a transfer olduğunda taraflı-tarafsız herkesin sevinçle karşılayıp bağrına bastığı bir oyuncuydu Hamit.. Fatih Terim’le kazanılan lig şampiyonluğunun önemli ayaklarından biri oldu. Keza Milli Takım’ın da “evlat oyuncusu”ydu. Gelsenkirchen’de ikizi Halil’le birlikte dünyaya gelmiş, iki kardeş çok küçük yaşlarda alt yapıdan aldıkları sağlam bir eğitimle Bundesliga’nın en değerli oyuncuları arasında yer almıştı. Hamit ve Halil, Almanların tüm ısrarına rağmen ay-yıldızlı bayrak formayı seçtiler. Özellikle Hamit, Milli Takım’ın gururu olurken, Kazakistan’a attığı golle FIFA’dan Ferenç Puskaş ödülünü de aldı. 2010’da Bayern Münih’le, Inter’e karşı Şampiyonlar Ligi final maçında forma giydi. Hepimizi heyecanlandırdı. 2008 Avrupa Şampiyonası’nda Çek maçının kahramanlarından biriydi. Yaptığı asistlerle 2-0’dan 3-2’ye dönüşün yolunu açtı.
Hamit Altıntop’un Real Madrid günleri sıkıntılıydı. Sık sık

Yazının Devamı

Çok keyifli az gollü!

17 Şubat 2016

Vitor Pereira ve takımı her türlü takdiri ve kutlamayı hak ediyor. Lokomotiv Moskova önünde baştan sona sağlam, etkili ve egemen bir oyun anlayışı ile adeta gösteri yaptılar. Her bakımdan alkışı hak edecek bir gösteri.

Yine de buruk bir tadı vardı maçın... Tribünlerin neşesine, oyuncuların gayretine ve isteğine uygun, zengin bir tabela yazılamadı. Oysa rakibe pozisyon vermeden, oyun alanını dar ederek, boşlukları akıllıca doldurarak büyüklüğünü gösteren takımın gol gösterisi de daha “tatmin edici” olmalıydı. Hele Fernandao ve Gökhan’ın kısmetsiz (!) vuruşları inanılacak gibi değildi.

Tabeladaki, iki farklı sonuç için kimseyi suçlayacak değiliz... Daha fazla gol için her şeyi denediler. Pozisyon üstüne pozisyon yarattılar. Duran toplarda savunmanın dengesini bozacak kalabalıklar oluşturdular. Futbol adına doğru hamleleri bıkmadan usanmadan denediler. Robin Van Persie’yi en az 5 kez golle baş başa bıraktılar... Olmadı, olmadı!

Fenerbahçe’nin oyununda rakibe göre önemli farklılıklar vardı. Savunmada iki kanat hücumcusu Gökhan ve Caner, stoper Kjaer, onların önünde Mehmet Topal.. De Souza ve Ozan Tufan sürekli baskı yaparak, yüksek tempo ile bindirerek oyun üstünlüğünü oluşturdular. Nani

Yazının Devamı

Güneş'in sabrı

15 Şubat 2016

Hadi, Kupa’daki Torku Konyaspor maçına “kaza” diyelim... Peki dünkü maça ne diyeceğiz? En hafif tabiriyle “arıza”!

Öyle bir arıza ki takımın her tarafı tutukluk yapıyor. Rot-balans bozuk... Şanzıman dağınık, dişliler çalışmıyor, motor tekliyor.

...Ve kenarda Şenol Hoca... Bekliyor.

Başakşehir, Süper Lig’in iyi futbol oynayan dişli takımlarından biri. Savunmayı da hücumu da biliyorlar. O nedenle Beşiktaş’ın orta alanda top kaptırıp Edin Visca’nın attığı golle geriye düşmesine şaşırmamak gerekiyor. Ersan Gülüm’ün Çin’e yelken açmasından sonra Marcelo’nun Kupa maçında kırmızı kart görmesi, savunmada beklenen (ve gerçekleşen) krize neden oldu. Güneş’in bulduğu en uygun formül (bize göre de) Necip’in Alexis’le savunma göbeğinde rol almasıydı. Ne var ki Beşiktaş’ta gelişimi en ağır seyreden genç kardeşimiz, dün bu görevinde başarılı olamadı.

Asıl şaşılacak şey, Güneş’in inanılmaz (!) sabrıydı... Gökhan’ın, Olcay’ın ve Mario Gomez’n bir türlü ritm tutturamadığı oyunda Güneş bekledi de bekledi. Oysa kulübedeki alternatif oyuncular, sahadakilerden daha istekli, daha heyecanlıydı. Takımın gösteremediği tepkiyi onlar oturdukları yerden inanılmaz bir ortaklık duygusuyla gösteriyorlardı. Güneş’in

Yazının Devamı

Süper Lig'de Leicester çıkar mı?

10 Şubat 2016

2010’da Tayland’ın dokuzuncu zengini Vichai Srivaddhanaprabha tarafından satın alınmış Leicester City... Geçen yıl İngiltere Premier Ligi’ni 14. sırada bitirmiş. Bay Başkan Srivaddhanaprabha, sezon başında Claudio Ranieri’yi takımın başına getirirken “Fazla bir şey istemiyoruz. Noele kadar 24 puan toplasak yeter!” demiş...
Claudio Ranieri, “Hesaplamadım ama, 25 Aralık’ta galiba başkanın (daha doğrusu patronun) beklediği 24 puanın çok üstündeydik. 34 ya da 37 puan toplamıştık” diyor.
Claudio Ranieri’yi nereden hatırlarız? Sergen Yalçın’ın iki golüyle Beşiktaş’ın Londra’da Chelsea’yi 2-0 yendiği maçta rakip takımın teknik direktörüydü. 2003-2004 sezonunun sonunda Chelsea ligi yine ikincilikle bitirince Abramoviç göreve Mourinho’yu getirdi. Onun macerasını biliyoruz.
Ranieri’nin macerasına gelince... Arada geçen yıllarda çok parlak ve keyifli bir dönem geçirmemiş. Bu sezon başında 11 yıllık bir aradan sonra Leicester’e çağrıldığında görevi kabul etmiş...

Fena yanıldılar!

Leicester City, 2015-16 sezonunun en büyük sürprizlerinden biri. Bugün 53 puanla Premiership’in zirvesinde yer alıyor. Sezon başında şampiyonluk hesapları yapanlar, Arsenal, Manchester United, Machester City,

Yazının Devamı