Hayır, kabuk bağlamış yarayı yeniden deşmek istemiyorum. Bunun hiç kimseye yararı yok.
Ama o yara kenarda kuruya dursun yeni bir yara açıldı Milli Takım’da.
Teknik Direktör Fatih Terim’in ilan ettiği Brezilya ve Kazakistan maçlarının aday kadrosunda Gökhan Töre var, Hakan Çalhanoğlu ile Ömer Toprak yok!
Bu ülkenin evlatları, Bayrak Takım’da bir araya gelemiyorsa, ne zaman birleşecekler, nerede barışacaklar?
Bilmiyoruz.
Çözemediğimiz sorunu yine bir kenara bırakıp zamanla o yaranın da kabuk bağlamasını bekliyoruz.
Teknik Direktör Fatih Terim, Gökhan Töre ile iki futbolcu arasındaki o tuhaf ve ayıp olayın yarattığı tartışma ortamında medyayı suçlamıştı geçen ay. Gazetecilerin annelerle babalarla konuşarak sorunları “kaşıdığını”, yaraları “kanattığını” ima etmişti. Şahsen bu söylemlerden meslektaşlarım adına incindim. Ortada bir sorun vardı ve medya “Hakan ile Ömer bir daha Gökhan ile aynı takımda (Milli Takım’da) beraber olmayacak” iddialarını aydınlatmaya çalışıyordu. Hakan’ın babası konuştu, Hoca gazetecilere kızdı.
Beşiktaş için Süper Lig’in en iyi oynayan takımı dedik, bizi yanılttılar. En iyi oynadıkları maçlardan sonra hayalkırıklığı yaratan bir Fenerbahçe derbisi ile o tanımdan uzaklaştılar. Dünkü Başakşehir maçını izlerken şunları düşündüm: Beşiktaş yine en iyilerden biri... Ama en maceracı takım oldukları kesin.
Şimdi de kırmızı otomatiğe bağladılar seriyi... Önce Gökhan Töre, ardından Olcay, dün de Pedro Franco ve İsmail... Bir takım bu kadar kart firesi verirse gelecek adına ne planlama yapabilirsiniz, ne de istikrar yakalayabilirsiniz.
Maça dönersek... Keyifli, zevkli, güzel bir maç izledik. Bu anlamda iki teknik adama da teşekkür borçluyuz. Abdullah Hoca, Beşiktaş karşısında Galatasaray maçına oranla daha kontrollu bir oyun uyguladı... Bunda Beşiktaş’ın baskın ve meydan okuyan futbolunun etkisi var. Yine de hafta boyunca Beşiktaş savunmasının zaaflarını iyi okumuş, oradan bir gol bulmayı kafasına koymuş. Beşiktaş’ın stoperi Pedro Franco ile solbeki İsmail Köybaşı maçın başlarında peşpeşe sarı kart görerek tedirgin, ürkek ve etkisiz kaldılar. Visca oradan rahat rahat yüklendi. Semih’in Sivok’la ikili mücadelesinden iki korneri akıllıca çıkardığını gördük. O kornerlerden
Önce Gökhan Töre’ye sonra da Cenk’e teşekkür etmeli. Beşiktaş deplasmanda şov yaparak dört farkla kazandığı maçın rövanşını büyük sıkıntıya soktu. 90 artılarda adeta rehine verdiği galibiyeti haftalardır sabırla forma bekleyen kalecisi Cenk’in muhteşem kurtarışıyla korudu.
Beşiktaş’ın bu yıl, futbolu seven herkesin takdirini kazanmış önemli bir özelliği var. Yüksek tempoyla topu sürekli rakip ceza alanına taşıyarak ısrarla gol arıyorlar. Hücum futbolundan asla vazgeçmiyorlar, ödün vermiyorlar ama bu oyun karakterinin sıkıntıları da var. Futbolcular zaman zaman taktik disiplinden uzaklaşıp savunmayı ihmal ediyor. Farklı öne geçtikleri maçlarda bile kontrol ederek oyunu bitirme akıllılığını gösteremiyor. Böyle bir endişeyle ne ligde ne de Avrupa Ligi’nde hedef kovalanabilir. Dünkü maç bunun tipik bir örneği oldu.
Beşiktaş’ın en etkili oyuncusu Gökhan Töre’ydi. Arkadaşlarından daha çok topla buluştu, sağ kanattan çaprazlama ceza alanına yöneldi, pozisyon hazırladı, şut attı ve rakip takım üzerinde olağanüstü baskı yarattı. Gökhan’ın dünkü oyunu kendi ceza alanına yığılıp direnen Partizan savunmasını cezalandıracak kadar etkiliydi. Onu üç kişiyle durdurmaya çalışırken
Endüstriyel futbol, hayallerimizi süsleyen hedeflere bir türlü ulaştıramıyor bizi. Ama futbol kültürümüzü de giderek yozlaştırdığı, kirlettiği, bozduğu ve çözdüğü bir gerçek. Öylesine büyük bir gerçek ki onun gölgesinde masum ve temiz hayallerimiz bile soluyor.
Galatasaray - Fenerbahçe derbisinden önce Galatasaray’ın o günkü başkanı Ünal Aysal, Cüneyt Çakır’ın “şaibeli” olduğunu iddia etti. Giderayak suyu bulandırdı. Sözlerinin gerçekliğini kanıtlayacak hiçbir şey yapmadan çekti gitti.
Beşiktaş - Fenerbahçe derbisinden önce de Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım, “Gerekirse hakem odasını da basarım” diyerek meydan okuyan bir demeç verdi. Ezeli rakiplerinin kötü günler yaşayacağını, arkalarının boş olduğunu anlattı. Esti, gürledi ve kendine göre racon kesti. Laf aramızda medyada “baronlar” diye nitelendirdiği arkadaşlara da laf atmaktan, atarlanmaktan geri durmadı. Bu söylemlere tepki gösterilmesini boşuna beklemişim. Ya dikkate almadılar, ya da ciddiye almadılar. Ama bakıyorum, Aziz Yıldırım’ın her söylediği yanına kâr kalıyor. TFF’nin verdiği hak mahrumiyeti cezaları da anlaşılan o ki 3 Temmuz süreciyle ilgili olarak 1 yıl hapiste yatmak zorunda kalan başkanı artık o kadar
Skor tabelasını, kartları filan bir an için yok sayalım... İki takımın gerçek görüntüsüne bakalım. Dünkü derbiden göze çarpan en önemli gerçek şudur:
Fenerbahçe, özgüveniyle, tecrübesiyle, takımca sergilediği dayanışma ile maçın önde giden ve kazanan tarafı oldu.
Beşiktaş, bildiğimiz kırılgan haliyle derbiyi taşıyamadı. İkili mücadelelerde hep geç kaldı, yenik düştü. Rakibin baskısından, rahatlığından yıldı. Cezaalanına kadar top taşımasına rağmen etkili şut atamadı.
Açıkça görüldü ki İsmail Kartal ve futbolcuları bu maça iyi hazırlanmışlar. Slaven Bilic ve ekibi için aynı şeyleri söyleyemeyiz. Dahası, Beşiktaş belki de geçen yıldan devreden derbi anılarıyla psikolojik bakımdan daha zayıf bir görüntü çizdi. (Demek ki gerçek kartal İsmail hocaymış.)
Fenerbahçe’de Emenike sahanın en iyisiydi. Attığı erken golden sonra da sık sık pozisyona girdi. Zaman zaman rakibin yaptığı ikili baskıdan da kurtulup Tolga ile karşı karşıya kaldı, kaçırdı... Ama Musa Sow’a yaptığı asistle takımının galibiyetini perçinledi.
İsmail Kartal, Fenerbahçe’yi Topal, Emre, Alper, Meireles ve Kuyt gibi ustalardan oluşan zengin ve kalabalık bir orta alan ile oynattı. Gökhan ve Caner’le hücum
Sanki geçen yılın farklı bir versiyonunu izliyoruz. Beşiktaş, göz kamaştıran iyi bir futbolla sezonu açıyor. Hem Şampiyonlar Ligi elemelerinde, hem UEFA Avrupa Ligi’nde, hem de Super Lig’de herkesin takdirini kazanıyor. Futbol Direktörü Önder Özen’in görevi bırakmasına rağmen, Slaven Bilic bir yıllık tecrübesini sahaya yansıtarak daha iyi bir kenar yönetimiyle ekibini üç kulvarda da güvenle koşturuyor.
Tıpkı geçen yılki gibi Kartal bu yıl da göçmen kuşların dramını yaşıyor. Atatürk Olimpiyat Stadı’nın bozuk zemininden Ankara’da Osmanlıspor’a kadar artık nereyi bulduysa, orada çadırını kuruyor. Üstelik Passolig uygulaması da taraftarıyla buluşmasında ve bütünleşmesinde ayrı bir sorun olarak ortaya çıkıyor.
Her şeye rağmen Beşiktaş Türk futbolunun en iyi temsilcisi durumunda. 13 futbolcusu, milli takımlarda oynamanın gururunu yaşıyor. Bu yıl transferin en göz alıcı aktörü Demba Ba... Chelsea’den Beşiktaş’a büyük bir istek ve heyecanla, adeta koşarak geliyor. Gökhan Töre’nin bonservisiyle kulübe kazandırılması da ayrı bir yönetim başarısı.
Evet, Beşiktaş bu yılın en büyük şampiyonluk adayı. Yarışın adeta favorisi.
Ama bir şey unutuluyor.
Beşiktaş gücüne ve güzelliğine
Birinin galibiyeti yoktu, ötekinin de mağlubiyeti. Biri ilk kez kazandı, öteki de ilk kez kaybetti. Birbirlerine ders vererek oynadılar. Beşiktaş, kazanmayı öğretti Erciyesspor’a... Erciyesspor da kaybetmeyi!
Oyuna da saygı gösterelim, sonuca da.
Peki nasıl oldu, derseniz...
Öncelikle yorgunluk, şanssızlık, rehavet, şımarıklık, dağınıklık derim!
O güzelim Partizan maçından sonra sanki tatile çıkmış gibiydiler. Beşiktaş takımını büyüten, parlatan bütün değerleri unutmuşlardı adeta...
Savruk ve dağınıktılar. Ersan Gülüm, Veli Kavlak, Demba Ba ve ille de Oğuzhan bu dağınıklığın en belirgin örnekleriydi.
Oğuzhan’ın top kayıplarını anlayışla karşılıyorduk ama, rakibine öyle bir faul yaptı ki İlker Meral’in geç öten düdüğüyle Erciyes’in serbest vuruşundan John Boye’un kafa golü geldi. (O kafa golünde Beşiktaş savunmasının hali de ayrıca videoda ders diye anlatılabilir.)
İşinizi yaparken eğleniyorsanız... Ya da eğlenirken işinizi yapıyorsanız.. Mutluluğu bir ucundan yakalamışsınız, demektir. Beşiktaşlı futbolcular dün mutlu bir gece yaşadılar Belgrad’da. Burada da aynı mutluluğu bize sundular.
Teşekkürler çocuklar.
Partizan’ın gücünü, klasını küçümsemeyelim. Sırbistan futbolunun temel taşlarından biridir. Dün bu temel taş, kendisinden çok daha büyük, çok daha sert bir kayaya çarptı: Beşiktaş’a. Sezon başından bu yana futbol adına iyi, güzel ve doğru örnekler sergileyen, arada da vazgeçemediği kusurlardan kurtulma çabası harcayan Beşiktaş, dün baştan sona en iyi oyununu oynadı.
Tolga’dan Olcay’a, Atiba’dan Gökhan’a, Veli’den Demba Ba’ya... Motta’dan Oğuzhan’a inanılmaz bir bütünlükle gösteri yaptılar. Savunma, oyun kurgusu, hücam, pres, şut, gol... Artık ne derseniz deyin, gösterinin her aşamasını eğlenerek, eğlendirerek sundular.