Demba Ba vs Cardozo

3 Aralık 2014

Senegalli Demba Ba, Paraguaylı Oscar Cardozo’ya karşı.
İşte futbolun güzelliği. Biri Fransa’da doğmuş Afrikalı. Öteki Paraguay’da top koşturmaya başlamış, sonra Arjantin’e geçmiş. Kaçınılmaz biçimde yolu Avrupa’ya düşmüş. Benfica’da gol krallıkları yaşamış.
İki santrfor, bu hafta Konya’da Beşiktaş-Trabzonspor karşılaşmasında kozlarını paylaşacaklar.
Demba Ba, Beşiktaş’ta şimdiden gol makinesi unvanını hak etmiş sayılır. 17 resmi maçta 15 golü var. Almeida’nın düşük katkısı ile karşılaştırıldığında gerçekten heyecan yaratan bir performans.
Cardozo ise 16 maçta 9 golle Trabzonsporluların alkışını aldı.
İki golcü de Pazartesi akşamını festivale dönüştürdü. Beşiktaş’a, Karabük’te galibiyeti getiren iki golü atan Demba Ba, sarı kart ceza sınırında olduğu için Bilic tarafından 73’te kenara alındı. İki golün asistini yapan Sosa ile Demba Ba’nın çıkışından sonra Beşiktaş gerçekten bunalıma girip bir de gol yedi. Bilic’in bu nedenle eleştirilmesini doğal karşılıyorum. Ne var ki Hırvat Hoca, Senegalli’yi kenara almakla belki de Trabzonspor karşılaşmasında golcüsünün oynama garantisini korumuş oldu. Cardozo ise muhteşem gollerle üçleme yaparak klasını bir kez daha kanıtladı.

Yazının Devamı

Çekirge'nin macerası

1 Aralık 2014

Fenerbahçeli dostlar bu maçı yeniden izleyip doğru analizler yaparak kendileri için en yararlı sonuçları çıkarsınlar. Böyle yaparlarsa, en azından sezonun geri kalan haftalarında hem puan, hem de moral kayıplarına uğramazlar.

Her şeyden önce bir özeleştiriye ihtiyacı var Fenerbahçe’nin.

Nerede yanlış yaptıklarını sorgulayıp itiraf etmeleri gerekir. Bize, taraftarlara, kamuoyuna böyle bir borçları yok. Kendi içlerinde samimiyetle değerlendirsinler, yeter.

Biz, kendimizce gözlemlerimizi yazalım...

1) Şükrü Saraçoğlu Stadı’nın mutlak efendisi olarak büyük bir özgüvene sahip. Önde basıp rakibi kendi yarı alanında boğarak taraftarın da desteğiyle golü arıyorlar. Kuyt, Emenike, Sow (sonradan katılan Webo) ile rakip savunmayı bunaltırken, geriden gelen Caner (zaman zaman da Gökhan) baskıyı yoğunlaştırıyor. Dünkü maçta da klasik hücum tablosu değişmedi.

2) Fenerbahçe yoğun baskı ile golü ararken, geride inanılmaz boş alan bırakıyor. Bugüne kadar kendi sahasında oynadığı maçlarda sadece Gaziantepspor’dan gol yemeden 1-0 kazandılar. Öteki maçlarda Karabük’ten 2, Konyaspor, Gençlerbirliği ve Rizespor’dan 1’er gol yediler. Golü yiyerek geriye düştükleri maçlarda en büyük

Yazının Devamı

Terim rüzgârı

29 Kasım 2014

Hamza Hamzaoğlu, Milli Takım’dan izni koparıp yuvaya dönmüş. Terim döneminin emektarlarındandır. Galatasaray’ın hizmet eridir. Bu anlamda Galatasaray’a dönmesi ne kadar isabetli desek, yeridir.

Bu dönemde bu mevsimde herkesi rahat ettirecek bir huzur adamıdır o. Futbolu bıraktıktan sonra hocalık işinin peşini bırakmamış Siirt’ten Akhisar’a kadar ilmek ilmek kariyer dokumuştur. Galatasaray’ı da en iyi tanıyan, anlayan, yaşayan, hocalardan biridir.

Dünya Kupası’nda Sneijder’in top dürtme konusundaki sözlerini eleştirmesi kaçınılmaz biçimde hatırlanacaktır. Ama birbirlerini çok iyi anlayacaklarını düşünüyorum. Hadi herkesin aklındakini ben de söyleyeyim. Hamza hoca Galatasaray’da kendi kişiliği ve futbol anlayışıyla birlikte Terim’in rüzgarını da estirebilir. Çünkü O’nun yanından, onun ruhsatıyla geldi.

Galatasaray’ın yelkenleri de aylardır o rüzgarı bekliyor zaten!

Yazının Devamı

Sahi, disiplin neydi?

28 Kasım 2014

Kolay ve keyifli maçı zor ve sıkıntılı bir sonla bitirdiler. Beşiktaş’ı izleyenler için bu durum hiç de sürpriz değil. Evet, takım uyumu, tempo, coşku, heyecan, özveri, beceri... Hepsi var Beşiktaş’ta. Ama disiplin yok. Diyalogda sükunet yok. Hep itiraz var. Ve dün bunu yapan, takımın en iyilerinden Atiba. Olacak şey değil. Hatırlayalım, Slaven Bilic de tribüne gönderilmişti... Beşiktaş futbolunu geliştirirken, bir yandan da saha içi disiplinine yoğunlaşmalı.
Atiba, ikinci sarıdan gördüğü kırmızı kartla Tottenham maçında oynayamayacak. Barrales 72’de durumu 2-1 yaptıktan hemen sonra Portekizli hakeme itirazdan oyun dışı kalıyor. Slaven Bilic, 2-0’a göre hamleler yapmış; Olcay ve Sosa’yı çıkarıp Kerim‘le Oğuzhan’ı sürmüş sahaya... Takım 10 kişi kalınca uyanıyor Asteras... Hem sayısal fazlalıkla, hem ümit ve gayretle panikleyen, sinirlenen, telaşlanan Beşiktaş’ın üstüne üstüne yükleniyor. İkinciyi de atıp üçüncüyü, galibiyeti kovalıyorlar.
Bu maçın öyküsünü Atiba’ya anlattırmalı... Maçın kimyasını nasıl bozduğunu, takımın ve rakibin fabrika ayarlarını nasıl kurcaladığını dinlemek ilginç olabilir.
Oysa çok güzel ve keyifli başlamıştı. Gökhan Töre’nin Demba Ba’ya havadan

Yazının Devamı

Aysal’ın vicdan borcu

26 Kasım 2014

Galatasaray’da bir gün bile yöneticilik yapmadan başkanlık koltuğuna oturan deneyimsiz Ünal Aysal’ın dönemi maalesef hem kendisi, hem de Galatasaray için ters sonuçlarla bitti.
Galatasaray, finansal dar boğazlardan kurtulup “Çilek” tarlalarına girmişti. Önce Sneijder, sonra Drogba geldi. Peşpeşe yaşanan çifte şampiyonluklardan sonra “eleman” Fatih Terim gitti.
Galatasaray çilek tarlasından Pizza sofrasına oturdu. Önce Mancini, ardından Prandelli. Evet, yine Şampiyonlar Ligi’nde oynuyorlardı ama, takımın performans grafiği sürekli iniş eğrisini gösteriyordu.
Aysal, Divan Kurulu’nda Riva arazisiyle ilgili projeleri onaylanmayınca alındı, gücendi, hevesini kaybetti. Olağanüstü kongre kararı alarak en zor virajda sürücü koltuğundan indi.
600’den fazla maaşlı eleman çalıştırıyordu Galatasaray. İçlerinde Başkan’ın tercihiyle işbaşına getirdiği, 5 yıllık sözleşmelerle 50’şer bin dolardan maaşa bağladığı süper danışmanlar da vardı. Bu danışmanların hangi üretici fikir ve projelerle Başkan’a vizyon kazandırdığını bilmiyoruz. Ama kulübün ağır bir yük altında ezildiğini de görüyoruz. (Kek kalıbında dördüncü yıldız fotoğrafı da anılarımızdaki yerini koruyor.)
Başkan Duygun

Yazının Devamı

Anlamlı derinlik

24 Kasım 2014

Sakat ve cezalıların yokluğuna rağmen iki takımdan da temiz bir futbol izledik. En azından bunun için teşekkür etmeliyiz. İki takım da 4’er yabancı ile oynadılar. Kulübelerinde de sadece yerli futbolcular vardı. Hani, yasakçılık anlamında değil ama, yabancı kontenjanı 4’le sınırlansa da sorun yok gibi göründü!
Beşiktaş sadece üç puan değil, “anlamlı bir derinlik” de kazandı. Kasımpaşa önünde Başakşehir’de maç kazanan oyuncularından Sosa ve Kerim’e de öncelik vermişti Slaven Bilic. Sarı kart cezasından dönen Veli, ortağı Atiba ile yeniden merkezin kontroluna geçmişti. Milli Takım kampından gelen Olcay ve Oğuzhan ceza ve sakatlıkla değil, “tercihle” yedekteydi. Küskünlük göstermeden sonradan katıldıkları oyunu show’a çevirdiler. Asıl sorun Sivok’un sakat, Pedro Franco’nun cezalı olması nedeniyle stoperde yaşanacaktı. Bilic’in Atınç’ı kenarda tutup Necip’i Ersan’la ortaklığa “ataması” başlangıçta yadırganan bir durumdu. Ama o yadırganan durum, iki “tatlı sürpriz”e yol açtı. Sezon başından beri farklı yerlerde görev alan Necip Uysal, dün en iyi maçını oynadı. Maçın başında durum (0-0) iken, Babel’in şutunda topu çizgi üzerinden çevirmesi birinci sürprizdi. O kritik hareketten

Yazının Devamı

Vay be, Arena'yı da bastı!

19 Kasım 2014

Kaleci Volkan Demirel’in milli maç öncesi ısınırken bir grup tarafından küfür ve hakarete uğraması, kabul edilebilir bir durum değildir.

Hele ki o küfürler küçücük kızına, en değerli varlıkları olan aile bireylerine yöneliyorsa, tahammül etmek de kolay değildir.

Milli sporcu olmak da kolay değildir. Binlerce sporcunun içinden seçilip o kimliği kazanacaksınız. Kulüp kariyeri ile birlikte Milli Takım’da da özel bir kariyer geliştireceksiniz. Ulusal standartları aşıp uluslararası standartlara erişeceksiniz.

Kaleci Volkan Demirel, eldivenleriyle, plonjonlarıyla, yer tutmasıyla, kurtardığı penaltılarla bunları yaptı. Ama duygularını, öfkelerini ve tepkilerini kontrol etmeyi bir türlü başaramadı.

Bu kontrolsüzlüğünün her defasında anlayışla karşılandığını, desteklendiğini, cezalandırılsa bile kulübü ve taraftarlarınca onaylandığını; sonunda bir tür kahramanlık (!) payesine layık görüldüğünü bile söyleyebiliriz.

Krize kapı açıldı

Tribündeki küfür güruhunun yaptığı çirkinliği kesinlikle kınayalım, işlediği suçu mutlaka hukuka ve yargıya taşıyıp cezalandırılmalarını talep edelim. Hepimizin vicdanında böyle bir talep var.

Ama Volkan Demirel’in de öfkesini kontrol edememesini

Yazının Devamı

Öfke gecesi

17 Kasım 2014

Kendinde hesap sorma, hüküm verme, küfür ve hakaret etme (!) yetkisi bulan, tribünden saydırmaya başlıyor Milli Takım’ın kalecisine...
Gergin ve tedirgin takımın kalecisi, duruma kayıtsız kalmıyor. Kenarda bekleyenlere “değiştirin” işareti yaparak sahayı terk ediyor.
Volkan Demirel’in sahayı terk etmekle kalmadığını, staddan ayrılarak evine gittiğini öğreniyoruz.
Sorunları çözemeyen, hemen her krizin üstünü örterek geçiştiren futbolumuzda yeni bir krizimiz oluyor.
Fatih Terim’in bu tavır karşısında ne yapması gerekirdi? Volkan’la konuşup onu sakinleştirmesi, duruma el koyması beklenirdi. Volkan kalede oynar ya da oynamaz, ama en azından kulübede olurdu.
Sorumsuzluk, ilkesizlik, anlayışsızlık ve hoyratlık karşısında dik durur, teslim olmazdı. Milli Takım’ı terk etmek, talimatlara ve yönetmeliklere göre elbette bir yaptırımı gerektirir. Belki de Fatih Hoca’dan izin alıp gitti Volkan, bilmiyoruz. Ne var ki bu teslimiyete itiraz ediyoruz.
Türkiye maalesef bir “Öfke İmparatorluğu”na dönüştü. Hiç kimsenin karşısındakine saygı duyduğu yok. Her şeye, herkese öfkeleniyoruz. Kavga etmekten oyun oynamaya fırsat bulamıyoruz.

Yazının Devamı