Zoraki aşk buraya kadar!

13 Ağustos 2014

Hatırlayalım... Fenerbahçe’deki Aziz Yıldırım - Ersun Yanal beraberliği, zamanın ve koşulların zorlamasıydı. Tıpkı ailelerin dayatmasıyla bir araya gelip, daha birbirlerinin elini tutmadan, birbirlerini anlamadan karı - koca olan gençler gibi.
Çok çift tanıyorum böyle. Sonradan boşandılar. Çoğu, günahsız ve masum çocuklarına rağmen yollarını ayırdı.
Fenerbahçe’de de Aziz Yıldırım - Ersun Yanal beraberliği böyle başladı, böyle bitti.
Kocaman’ın istifasından sonra görüşüp imza sürecini haftalarca uzattılar. Takım şampiyon oldu, aynı gönülsüzlükle sözleşme yenilemeyi haftalarca ertelediler... Sonunda beklenen ayrılığa tanık olduk.
Geride masum ve günahsız bir şampiyonluk kaldı.
Yıldırım, Ersun Yanal’ın takım çalıştırmayı bilmediğini, futbolu neredeyse bir bilgisayar oyununa çevirdiğini ima ediyor.
Futbolcularıyla sağlıklı ve verimli bir işbirliği kuramadığını söylüyor.

Yazının Devamı

Loş, boş ve hoş gece

9 Ağustos 2014

Soma için üçlü turnuvayı düzenleyenlere, katılanlara, terleyenlere ve izleyenlere selam olsun. Emek şehitlerinin geride kalan yakınları için böyle bir futbol festivali düzenlemek her şeyden önce vicdani duyarlılık ve sosyal sorumluluk gerektirir. Hayatın hemen her alanında dilimize ve ruhumuza yapışan ayrımcılığa inat, taraftarların da gönül verdiği takımların formalarıyla kardeşçe buluşması, kaynaşması ve bütünleşmesi de çoktandır unuttuğumuz bir sportmenlik örneği oldu.
Peki ya katılım ?
Loşluklar ve boşluklarla dolu tribünler can sıkıcıydı. Dünkü maça gelmeyenler, belki yarınki seçimin sandığına da gitmeyecekler... Ne diyeyim yani? Siz bilirsiniz!
* * *
45’lik oyunlara gelince...
Fenerbahçe, geçen yıl şampiyonluk kazanan kadrosuyla sahadaydı. Beşiktaş, Çarşamba’dan yorgun çıkan kadrosunu dinlendirip 9 farklı oyuncuyla oynadı. Hemen söylemeliyim ki Fenerbahçe hücumda bilinen Caner ve Gökhan katkılı üçlü forvetiyle hücum karakterini korurken savunmada iyi sinyaller vermedi. Özellikle kontralarda fena halde yakalandılar. İsmail’in “Schürlevari” golünde kademeye giren Gökhan yoktu. O adam Musa Sow’du.
Beşiktaş’ta Atınç ve Sivok savunma göbeğinde kontrollu, dinamik

Yazının Devamı

Haydi, bir tık daha!

7 Ağustos 2014

Önce oyunu okuyalım... Beşiktaş yıllar sonra ilk kez çift santrforlu bir kurguyla başladı maça. Anlaşılan o ki Slaven Bilic, ilk maçın (2-1) rahat skoruyla taraftarı da düşünerek hücum gösterisine niyetlenmişti. Tercihinde hiç de haksız sayılmazdı hani... Hele elinde zıpkın gibi oyuna ve gole susamış bir Mustafa Pektemek, Chelsea’den gönüllü olarak Beşiktaş’a koşa koşa gelen bir Demba Ba varsa!

İki santrfor da görevlerini büyük bir istek ve sadakatla gerçekleştirdiler. Mustafa’nın enerjisi, Demba Ba’nın acele uyum ve gol ihtirası Beşiktaşlılara uzun süredir hasret kaldıkları bir futbol gecesi armağan etti. Ayaklarına sağlık.

Çift santrfor demişken.. Hemen söyleyelim ki bu oyun orta alanda daha çok derinlik, sorumluluk ve yaratıcılık istiyor. Daha da açıkça ifade etmek gerekirse, modern bir 10 numaraya ihtiyaç var. Öndeki iki adamı oynatmak istiyorsanız, hem kanatlardan, hem de göbekten daha fazla pozisyon yaratmalı, bunun şifrelerini da sistematik olarak takımın genlerine işlemelisiniz.

Oyunun ilk 25 dakikası, Beşiktaş adına sıkıntı yaratan, tribündeki taraftarlarını öfkelendiren bir dağınıklık ve durağanlık içinde geçti. Kendi evindeki yenilgiye gecikmiş bir isyan

Yazının Devamı

Şimdi aynaya bakma vakti!

6 Ağustos 2014

Yıllar önce bir Beşiktaş antrenmanında gazeteci İsmail Er, her zamanki esprileriyle genç meslektaşlarına takılıyor:

“-Ya oğlum, Selahattin KOYUNCU, Murat DEVECİ, Vedat DANACI, Fatih KUŞÇU... Bi gün sizi bir yerde toplayıp röportaj yapmalı... Köyü ve doğayı bırakıp buralara gelmişsiniz... Ne işiniz var gazetecilikte?”

İsmail, doğru bir yerden dokunmuştu... Hepimiz köylü bir ulusun çocuklarıydık. Doğayla iç içe, çiçeklerle, başaklarla, kurtla, kuzuyla büyümüştük. Atalarımız soyadı alırken de doğal kaynaklara başvurmuştu.

Türkiye’nin sosyal gelişiminde köylü tarım toplumundan kentsel endüstri toplumuna geçiş yaptık.

Adı geçen dört meslektaşım da o geçiş macerasının sonunda sapına kadar gazeteci kimliği taşıyan kentsel endüstri toplumunun başarılı bireyleri oldular.

Rahmetli Selahattin’in oğlu Erkan Koyuncu da babasının yolunu seçti. Spor sayfalarının heyecanlı, uyanık, çalışkan ve sevimli bir spor gazetecisi oldu. Fatih Terim’in cezalı olduğu dönemde Galatasaray tribünlerinden maç izlerken zumlanmış fotoğrafı, onun ölümsüz işlerinden biridir.

Gelin görün ki yaşam hızla değişiyordu. Hayatı, bir yandan kolaylaştırken, öte yandan yeni sıkıntılar, sorunlar ve çatışmaların

Yazının Devamı

Sinir bozan penaltı

31 Temmuz 2014

Her şey bir yana Mustafa Pektemek’in, Feyenoord ağlarına kafa ile bıraktığı gol, genç futbolcunun çile ile doldurduğu yılların ve ayların ödülüydü.

Türkiye’nin sırtı dönük oynayan en iyi santrforunun talihi hep ters gidiyordu... Beklenmeyen sakatlıklar, uzayan tedavi süreçleri, tekrarlanan arızalar Mustafa’ya neredeyse golü unutturmuştu.

Ama sezona iyi başladı Mustafa. Hazırlık maçlarında peş peşe gollerini sıraladı. Nazar değmesin diye elimiz böğrümüzde korka korka alkışladık onu. Azim ve enerjisini, yeteneğini ve kararlılığını ortaya koyarak dün resmi golünü de attı. Umalım sezon boyu - sapasağlam - devam eder! Maça gelince...

Feyenoord, belli ki yeni sezonda gidenlerin etkisiyle eski gücünü kaybetmiş. Özellikle ofansif kimliği solmuş gibiydi. Yine de Hollanda futbolunun iyi bir temsilcisi olarak sistem takımı olduğunu göstermeye çalıştılar. İşte orada Beşiktaş’ın geçen yıla göre daha akıllı, daha çabuk, daha organize olan savunma anlayışı devreye girdi. Özellikle Atiba, takımın yangın başlamadan su sıkan itfaiyecisiydi. Necip de uyumlu bir maç çıkardı. Savunmada Ersan, Franco ve Motta hatasız bir maç çıkardılar. Burada biraz durup nefes alalım ve sağbekte

Yazının Devamı

Önce barış, sonra yarış!

30 Temmuz 2014

Yakın coğrafyamızda füzeler birbiri ardına ateşlenir, oyun oynayan masum çocuklar kavrulurken, bayram ne kadar anlamlı, ne kadar huzurlu nasıl eğlenceli geçer bilemiyorum. Vicdanınız sızlarken, içiniz yanarken yaşam utanılacak kadar kirlenir, nefes almak bile sanki kabahat gibi gelir.
Öyle bir bayram işte.
Yine de umudu elden bırakmadan, ölen masumlar için bir şeyler yapmayı, yapabilmeyi düşünerek, ama en çok da bu güzel ülkede her şeye rağmen barış içinde yaşamanın değerini bilerek nefes alıp nefes vermeliyiz.
Barış demişken...
Rekabetin önce kavgaya, sonra savaşa ve düşmanlığa dönüştüğü sporumuzda, en büyük boşluğa da boş vermemek gerektiğinin altını çizmeliyiz.
O boşluğun adı BARIŞ’tır.
Çoktan beri yerini sidik yarışına, fitneye, dedikoduya, iftiraya, çamur atmaya, çelme takmaya, kibire, kıskançlığa, çatışmaya, kavgaya ve savaşa bırakmış barış!.

Yazının Devamı

Şimdi sus ve arın!

23 Temmuz 2014

Gerçeği, orasından burasından çekiştirmeden, eğmeden, bükmeden kabul edelim:
Telekom forma sponsorluğunu bıraktı.
Bunun finansal anlamı, toplam 35 milyon Euro’luk desteğin, Fenerbahçe, Galatasaray ve Trabzonspor formalarından çekilmesidir. Şimdilik kaydıyla söyleyelim, çekilen markanın yerini alacak hevesli bir babayiğit firma da ufukta görünmemektedir.
İletişimden otomotive, gıdadan beyaz eşyaya, oradan enerjiye... Ekonominin dev aktörleri, yavaş yavaş Türk sporundan uzaklaşmaktadır..
Kavganın bir parçası olmak istemediği için ilk çekilen Ülker’in boşalttığı alana giren olmadığı gibi, peşinden çekilenler de ciddi bir sorunun çanlarını çalmaktadır.
Dahası, biraz daha geriye çekilerek olayın bütününe bakıldığında sponsor markalar sporun önemini ve değerini yok saymamakta, tam aksine o değerlerin hem geri dönüşünü hem de önemini bilerek davranmaktadır.
Beko’nun yıllarca adını verdiği Türkiye Basketbol Ligi’ni bırakıp Barcelona’nın formasında kol kapağına yerleşmesi, dikkate alınması gereken bir örnektir. Finalin son maçı oynanamayan ve salonda bitmeyen bir lig, değerinden çok şey kaybetmiştir. Öncelikle de isim babasını!

Yazının Devamı

Futbolda korku filmi: Yıldız Savaşları

16 Temmuz 2014

George Lucas’ın kült filmi Yıldız Savaşları, birbirini izleyen 7 farklı öyküyle sinema tarihinde yerini aldı.

Yıldız Savaşları’nın sekizincisi Türkiye’de yaşanacak.

Usta bir yönetmenin belgesel kıvamında çekeceği senaryo ile sinema tarihine mi girer, spor tarihine mi? Bilemiyorum. Gururla mı hatırlarız, yoksa utançla mı? Bu sorunun yanıtını yaşadıkça öğreneceğiz, ön yargıdan uzak durarak bekliyorum.

Bizim Yıldız Savaşları, 29-31 Ağustos’ta başlayacak, 31 Mayıs’ta bitecek.

Süper Lig’imizin en büyüğü olduğunu iddia eden 2 büyüğü, Fenerbahçe ile Galatasaray, şampiyonluk sayısında 19’arla eşit durumdalar. Ancak ikisinin de bu eşitliği değiştirme konusunda inanılmaz bir kararlılığı, ihtirası, aşkı var.

Yirminci şampiyonlukla taraftarlarını mutluluğun zirvesine taşıyarak en büyük olduklarını bir kez daha ilan edecekler.

Yirminci şampiyonluk demek, formalarda armanın üzerini taçlandıran dördüncü yıldız demek.

Dördüncü yıldızı takan takım, en azından bir yıl (belki de daha uzun süre) hava atacak, caka yapacak. O kadarla da kalmayıp o en büyüklükten endüstriyel, ticari (hatta siyasi) rant kovalayacak.

Yazının Devamı