Bayrak Çocuklar

10 Eylül 2014

Sabahtan beri yüreğim gümbür gümbür atıyor. Basketbolda günlerdir süren Dünya Kupası çeyrek final heyecanıyla futbolda Avrupa Şampiyonası elemelerinin ilk maçı, vücut kimyamı bozmuş durumda. Zaman zaman ter basıyor. Sonra ümitle keyiflenip gevşiyorum.
Elbette, her türlü sonuca açık önemli maçlar bunlar. Siz bu satırları okurken, hem Litvanya hem de İzlanda maçlarının sonuçlarını zaten biliyor olacaksınız.
Benim, o maç sonuçlarına bakmadan, skor tabelasındaki rakamları bilmeden yapmam gereken bir şey var.
Milli Takımlarımıza teşekkür etmeliyim önce.
Memleketin hemen her anlamda bölük pörçük olduğu, çatışmaların, ayrışmaların, tartışmaların, kavgaların ve suçlamaların insanları birbirine düşürdüğü sıkıntılı (ama güzel) bir coğrafyada yaşıyoruz.
...Ve bizi, hepimizi birleştiren en önemli dinamiklerden biri milli maçlar, Milli Takımlar...
Onlar bir araya gelip toplandıklarında (zorlansak da) kulüp rekabetini (ve maalesef düşmanlık duygusunu) biraz unutup sevdiğimiz çocuklarla, sevdiğimiz oyunlara dönüyoruz.

Yazının Devamı

Futbolumuzun arka odasındaki öncüler: Osmanlı Melekleri

3 Eylül 2014

26 Ağustos 1973’de küçük bir çocuk, babasının elinden tutarak İnönü Stadı’na girdi. Kırk bin kişilik mahşeri kalabalık içinde ürkerek, kocaman bir merakla sahaya baktı. Fenerbahçe ile Beşiktaş, Cumhuriyet’in 50. yılı nedeniyle düzenlenen turnuvada mücadele ediyordu. O günkü maçı Fenerbahçe 3-0 kazandı. Babası, atılan her golden sonra şefkatle sarılarak oğlunu öptü.

O ilk futbol maçını unutmayan çocuk, bugün 50 yaşına girmek üzere... Mehmet Yüce makine mühendisi... O yüzden rakamlara meraklı, elde ettiği her bilgiyi kontrol ediyor. Ortada boşluk ve soru işareti bırakmıyor. Günün birinde TFF’nin yayınladığ “Futbol Tarihi”ne de aynı mühendis dikkatiyle baktığında puan cetvellerinde bir tutarsızlık görüyor. Mühendis merakı doğru bilgiyi aramaya itiyor onu.

Türk futbolunun kadim tarihini didikleyen Osmanlı Melekleri (İletişim Yayınları), işte böyle bir mühendislik merakının ürünü.

Futbol tarihimizi yazanlar, kolay bir yönteme tutunarak başlangıç tarihini hep 20. asrın başına denk getirmişler. Bunun nedeni, hemen hepsinin aynı kaynaktan, birbirlerinden alıntı yapması...

Mehmet Yüce, bir anlamda arka odaya geçip, oraları karıştırmış. 1875’lere uzanmış. Türkçe gazete, dergi ve

Yazının Devamı

Zaman, zemin ve Seba

31 Ağustos 2014

Yeni sezona eski bir öykü ile giriş yapalım. Tarih 9 Eylül 2001...

Samsunspor - Beşiktaş, zemini yenilenen Samsun 19 Mayıs Stadı’nda lig maçında buluşuyor. Pırıl pırıl çimlerin üzerindeki oyun dokuz dakikada bitiyor. Santra ile birlikte başlayan mücadele, o kadar süre içinde yeşil zeminde kara çukurlar oluşturuyor. FIFA kokartlı hakem Metin Tokat, oyunu durduruyor. Yetkililerle konuşuyor ve kararını veriyor : “Bu zeminde maç oynanamaz!”

O gün tatil edilen maç, daha sonra Ankara’da kaldığı dakikadan başlayarak oynanıyor.

Mersin’e dönelim ve Tolga Özkalfa’ya soralım: İkili mücadelelerde futbolcuların ayak bileklerine kadar çukurlara gömüldükleri, top kontrolunu bırakın, zaman zaman koşarken bile zorlandıkları, düştükleri o bozuk zemine nasıl tahammül ettiniz? 28’de Veli Kavlak, 31’de Oktay Delibalta sakatlanarak oyunu bırakmak zorunda kaldılar. Bu bile sizi uyarmaya yetmedi mi? İlle de birinin bacağının kırılması mı gerekiyordu, maçı tatil etmeniz için!

Neyse... Bozuk zemine bari biz takılmayalım, oyuna bakalım yine de... Londra’dan yorgun ve moralsiz dönen Beşiktaş, açılış maçına Arsenal kadrosundan farklı bir on birle başladı. Tolga, Pedro Franco, Oğuzhan ve Demba Ba,

Yazının Devamı

Zenginler kazandı!

28 Ağustos 2014

Yürek paralayan, saç baş yolduran, umutla öfkenin at başı koştuğu bir maç izledik. Geceyi hayal kırıklığıyla bitirdik.

Teknik ve taktik ayrıntılara girmeden hemen söyleyelim: UEFA Şampiyonlar Ligi, NBA’yi bile kıskandıracak endüstriyel bir değer taşıyor. Yüz milyonlarca euro, futbolun çarklarını döndürüyor. Futbolun “Zenginler Kulübü” herkesi kolay kolay kabul etmiyor. Arada Maribor gibi sınırı aşıp içeri kapağı atanlar olsa da zengin ve seçkin Arsenal gibi kulüpler karşısında Türk takımlarının işi mucizeye kalıyor. Mucize diyorum, çünkü o Zenginler Kulübü, kendi hakemlerini, kendi tercihlerini, kendi statükosunu dayatıyor. Portekizli hakem Pedro Proenca, bolca sarı kart gösterdiği Beşiktaş’ı sindirmek için elinden gelen her şeyi yaptı. Wilshere- Ramon Motta ikili mücadelesinde kuralların tanımıyla İngiliz futbolcunun bizim Brezilyalı’ya müdahalesi penaltı olmalıydı. Hayır, devam kararı verdi. Çünkü Arsenal her ne kadar Premiership’in başaltı takımlarından biri olsa da, Şampiyonlar Ligi’nin en fazla ayrıcalığa müstahak takımlarından biriydi. Debuchy’nin kırmızı kartı sizde hakemin iyi ve adil bir maç yönettiği yanılgısı yaratabilir. O kırmızı kart hiç de önemli değil.

Yazının Devamı

Süper Kupa sezon sonunda oynanmalı!

27 Ağustos 2014

Süper sözcüğünü pek sevmem. İçeriğindeki üstün, olağanüstü, inanılmaz anlamları adeta yok sayılarak “çaya çorbaya süper” kolaylığında olur olmaz kullanıldığı için, kendi adıma uzak dururum. Ne var ki Türkiye Futbol Federasyonu’nun resmi programını ve takvimini yok sayamayacağımız için, Süper Kupa’ya da Süper Lig’e de saygı duymak zorundayız.
Süper Kupa, 2013-14 sezonunun Lig Şampiyonu ile Türkiye Kupası Şampiyonu’nu karşı karşıya getirdi. Ezeli rakipler, Fenerbahçe ile Galatasaray, sezonun ilk resmi maçında buluştular. Soma maden faciasının yaşandığı Manisa’da. Soma’nın emek şehitlerine saygı ve yardım anlamında çok iyi niyetli bir girişimdi. O iyi niyetin etkisiyle saha içindeki 120 dakikalık golsüz mücadele, bir derbide olması beklenenden daha az gerilimle sahnelendi.

Futbol tatmin etmedi
Süper Kupa’nın teknik ve taktik eleştirisine girmeyeceğim. Kesin olan şu ki ortaya konan futbol, her iki tarafı da tatmin etmedi.
İşte zurnanın “zırt” dediği yer burası.
Süper Kupa maçı, sezon başında değil, sezon sonunda oynanmalı. Her şeyden önce Lig’de ve Kupa’da şampiyonluk kazanan kadrolara saygı anlamında.

Yazının Devamı

Zorla güzellik olmaz!

20 Ağustos 2014

Başkanlıktan genel sekreterliğe, yöneticilikten sponsorluğa kadar önemli unvan ve görevlerle Beşiktaş’a hizmet etmiş, Beşiktaş’ın tarihinde yer ve rol sahibi olmuş kişilerin de aralarında bulunduğu 283 kişinin, “üç kez üst üste mazeretsiz olarak toplantılara katılmadığı” gerekçesiyle Divan Kurulu üyeliğinin düşürülmesi, elbette sarsıcı oldu. Tanıdığım ve konuştuğum üyeler, onca açıklamaya rağmen şoku atlatamamıştı.
Oysa tüzüğün 31/g maddesi oldukça açık. Mazeretsiz olarak üç kez üst üste toplantılara katılmayanların üyeliği kendiliğinden düşmüş sayılıyor.
Biraz araştırdığımda öğrendim ki son tüzük kongresinde 31/g olarak kabul edilen maddeyi dostumuz Atıf Keçeci önermiş.

Keçeci’ye sordum: “ Bu durumdan mutlu musun?” diye. Aldığım yanıt, “Evet, çok mutluyum. Kasım 2014’de yapılacak tüzük kongresinde bu defa üyeliğin kaybedilmesi ile ilgili bir öneride bulunacağım. Mazeretsiz üç kongreye katılmayanın kulüp üyeliği de düşmüş sayılsın” oldu.
Sıra dışı, sert ve katı bir tutum. Anlattığı zaman hak vereceğiniz nedenleri de var Atıf’ın:
“- Beşiktaş’ta Divan Kurulu üyeliği ciddiyet ve sorumluluk gerektirir. Bizim Divan’ımız yılda dört kez toplanıyor. Yönetim

Yazının Devamı

Ah be Bilic!

20 Ağustos 2014

Atatürk Olimpiyat Stadı’nda gerçek bir onur savaşı izledik. Beşiktaşlı futbolcular Arsenal’in tüm üstünlüklerine karşı meydan okuyan bir oyunla mücadele ettiler. Hep birlikte yardımlaşmanın, paylaşmanın, hücumda ve savunmada ayakta kalmanın sınavını verdiler.

Atiba’nın yokluğunu fazladan enerji ve özveriyle tamamlanmaya çalıştılar. Ne Alexi Sanchez’den, ne Ramsey’den, ne de Giroud’dan çekindiler. Arsen Wenger’in oturmuş, Şampiyonlar Ligi’ne abone olmuş takımına karşı Slaven Bilic’in ekibi de beklenenin üzerinde bir maç çıkardı.

Beşiktaş’ın kişilikli oyunu, evet, beklenen golü bir türlü getirmedi. Yine de takdir etmek gerekir... Savunmanın sağındaki sol ayaklı İsmail, hırsla- istekle hem fizik, hem de ruhunu maça yansıtan, top çalan, pozisyon hazırlayan, top taşıyan Mustafa Pektemek, sağ kanatta Oğuzhan, solda Olcay, ortada Veli ve Necip, savunmada Pedro Franco ile Ersan... Hepsi de inanılmaz bir istekle, oyuna saygı duyarak oynadılar.

Ama biri vardı ki özeldi.

Demba Ba daha santradan öylesine bir cesaret ve kurnazlıkla vurdu ki topa, kaleci Szczesny ve üst direk birlikte ancak çelebildiler. Wenger’in yüreği ağzına geldi. Bu pozisyonla başlayan maç Beşiktaş’ın moral

Yazının Devamı

Bırakın bütün renkler ağlasın!

14 Ağustos 2014

Olanı biteni ben gördüm. Kesinlikle siz de gördünüz.

Dün gece hayatın ve sporun bütün renkleri soldu.

Süleyman Abi, her fani gibi ölümü tattı.

Tanrı, O’nu yanına çağırdı.

Yazının Devamı