Hayret verici skor tabelasına bakmadan öncesini anlatalım. Yoğun yağış altında, futbolun su götürmez gerçeği bir kez daha anlaşıldı:
Çok adamla savunma, savunmanın... Çok adamla hücum da hücumun garantisi değildir!
Takımda denge, dayanışma, yardımlaşma, disiplin ve sık sık başvurduğunuz yaratıcılık da yoksa...
Ne golü önleyebilirsiniz, ne de golü bulabilirsiniz!
Ev sahibi savunmada Beşiktaş’ı ceza alanına sokmadı, doğru dürüst bir pozisyon vermedi. Hemen hemen şut attırmadı. Orta alanda N’Diaye, Adem dinamo gibi çalıştılar. Turgay, hücum planlamasının en etkili ustasıydı.
Beşiktaş, asıl karakteri savunma olan 7 adamla başladı oyuna. Hayret, bunların üçü (Sivok, Sidnei ve Egemen) stoper olarak tanıdığımız arkadaşlardı.
Ama golü yiyen de Beşiktaş oldu. Bangura’nın Rüştü’den dönen topu İbrahim’le birlikte “kafalaması”, tecrübeli kalecinin klasına yakışmayacak bir talihsizlikti..
Oyun değil, tam anlamıyla macera! Galatasaray, Karabük’te ciddiyetsiz, tutarsız,plansız ve çılgın yanlışlıklarla dolu bir macera yaşadı. Hayır, buna futbol demek o kadar kolay değildi.
Yine de bu maceradan puan çıkardılarsa sevinmeleri gerekir.
Macera, kaleci Muslera’nın çılgınlığıyla başladı. Daha ilk çeyrek saat dolmadan Galatasaray kalecisi, Karabüklü Shelton’un atağında paniğe kapılıp, ceza alanını terk ederek benzerlerine Amerikan futbolunda bile zor rastlanacak bir hamle ile rakibini devirdi. Sağ bacağını dizden doğrudan rakibinin göğsüne bir darbe için kullanan Muslera’nın hareketi elbette kasıtlıydı. İyi niyetten yoksundu ve hem Ujfalusi, hem de Gökhan Zan rakiplerini kontrol altında tutabilecekken, Uruguaylı’nın kalesini terk etmesi akıl almaz bir hataydı.
On kişi kalan Galatasaray’da tüm hesaplar altüst oldu.
Takım, 4-4-2 ile deplasmanda Galatasaray’a yakışır bir hücum formatına dönmüştü. Ama hesapta olmayan kırmızı kart, Riera’nın yerini yedek kaleci Ufuk’a bırakmasına neden oldu. Orta alandaki eksiklik hücumda da Sercan ve Elmander’in etkisiz kalmasına yol açtı. Görünüşte çift santrforla oynuyordu Galatasaray... Ama resmen dağılmıştı.
Fatih Terim, ikinci
Kulüpler Birliği Vakfı’nın, Ankara’daki olağanüstü kongresinde Aziz Yıldırım’ın istifasıyla boşalan başkanlık görevine Yıldırım Demirören seçildi.
Kendi adıma bu sonucu bekliyordum.
Demirören hem üst düzey rekabet ortamı içinde yer alan, hem de rekabeti kavgaya dönüştürmemek için özen gösteren bir kulüp başkanı.
Futbolun, şike teşvik iddialarıyla sarsıldığı, tutuklamalarla travma geçirdiği bir dönemde hem Beşiktaş, hem de Yıldırım Demirören, hukuka saygılı, sağlam duruşlarıyla örneklik oluşturdular. Dahası, Demirören durumdan fırsat ve vazife çıkararak ezeli rakiplerini incitecek tutum ve davranışlardan sakınmaya özen gösterdi. Yaralı ve güç durumdaki Fenerbahçe’ye sportif anlamda saygı duyulacak destek mesajları verdi.
Yaşadığı olaylardan, Beşiktaş başkanlığında edindiği deneyimlerden sonra Kulüpler Birliği başkanlığına hazır olduğunu düşünüyorum.
Yine de zor bir görevi üstlendi.
Belirsizlik, tüm spor dallarının en çekici yanıdır. Maç oynanmadan önceki tüm öngörüler ve istatistikler geçerliliğini yitirebilir.
Hele oynanan oyun futbol, takımlardan biri de Beşiktaş’sa!
Maccabi karşısında beş gollü gösteri yapan siyah-beyazlılar, üç gün aradan sonra lige döndüklerinde aynı üretkenliği tekrarlayamadılar. Evet, skor tabelasında üç gol var ama, ikinci golü buldukları 82. dakikaya kadar dağınık, savruk ve etkisizdiler.
Biraz daha serinkanlı bakarsak.
Ankaragücü, Gökçek’ler dönemini büyük sıkıntılarla kapadı. TFF tarafından transfer yapması yasaklandı. Kaliteli oyuncuları elden çıkarmak zorunda kaldılar. Eldekilerle ne yaparlar, ligde hangi hedefleri kovalarlar, bilinmiyor.
Böyle bir takıma karşı transferin zengin takımı Beşiktaş’ın, taraftarlarına çok daha rahat ve huzurlu bir maç vaat etmesi beklenirdi.
Hayır, öyle olmadı.
İlk haftayı son maçı oynayarak kapatmak... İkinci haftayı da ilk maçı oynayarak açmak... Aykut Kocaman bu fikstüre, daha doğrusu programa itiraz ediyor, haklı... Ama yapacak bir şey yok. Fenerbahçe üç gün dinlendikten sonra deplasmanda ilk maçına, Gaziantep’e uçuyor.
Son yıllarda pek de keyifli geçmedi Antep maçları... O nedenle Fenerbahçe tedirgin başladı maça...
Hele Olcan’ın uzaktan bir füze frikiği var ki, dillere destan olur. Volkan Demirel’e de yapacak eleştiri bulamazsınız o gol için...
Oyunun ilk yarım saati, yani Olcan ve Mehmet Topuz sahadayken oldukça zevkli ve çekişmeliydi... İlk çıkan Topuz oldu (34), sonra da Olcan (50)...
Olcan’ın çıkışı Gaziantepspor’un etkili, akıcı ve dinamik oyununu bozdu. Zaten Topuz çıktıktan bir dakika sonra Alex golü atıp beraberliği sağlamıştı. Sonrasında geçen her dakika baskısını arttırdı Fenerbahçe... Topuz’un yerine oyuna giren sol ayaklı Uğur Boral sağ kanatta oynarken zorlanıyordu ama, Alex’in o golünde Ziegler’in ortasında topu Alex’in önüne yuvarlayan da Uğur’du.
Aykut Kocaman, takımının sol tarafını çok iyi oturtmuş bence... Andre Santos’un yerine aceleyle alınan Ziegler ve önünde oynayan Caner, dün Alex’le birlikte
UEFA podyumuna çıkınca adeta kimlik değiştirmişler, dahası bir ve bütün olmuşlardı. Birbirinden kopuk Eskişehir yolculuğundan gerekli dersi çıkarmışlar, oyunu birlikte oynamaya, birbirlerini tamlamaya ve tamamlamaya karar vermişlerdi...
İnönü’deki Beşiktaş’ın bu anlamda özlenen bir değişim ve dönüşüm gerçekleştirdiğine tanık oluyorduk...
Türkiye - İsrail ilişkilerindeki gerginlik ve her türlü provokasyona uygun ortamda, Çarşı’nın bilinçli ve disiplinli tavrıyla saha dışındaki endişeler dağılırken, saha içinde de huzur veren bir açılış yaptı Beşiktaş...
İsmail’in Almeida’ya yaptığı asist, üçüncü dakikada gelen golle, maçı eğlenceye dönüştürdü...
Sonra tesbih taneleri gibi birbirini izleyen gollerle eğlenceden hep birlikte keyif aldık...
Kaptanlık Quaresma’ya sanki biraz daha ağırbaşlılık, sorumluluk ve paylaşımcılık duygusu kazandırmıştı. Dünkü oyunu her şeyi ile pozitif ve etkiliydi. Almeida’ya sağ ayak dışıyla attığı nefis orta, golün asisti oldu... Hele Egemen’in kafasını bulan goldeki asisti de kalabalık savunma arasından sahibine ulaşan koli gibiydi.
Başka güzellikler de var... Fernandes’in kullandığı faul atışında Aurelio’nun kafa golü gibi... Egemen ve Aurelio
Futbol Federasyonu Başkanı Mehmet Ali Aydınlar, elinde hediye paketleriyle başlattı Super Lig’i...
Öncelikle tüm kulüplere sezonluk bir rahatlama vaat etti:
Şike ve teşvikle ilgili kararlar sezon sonunda açıklanacak!
İnanıyorum ki herkes derin bir nefes alıp işine odaklandı.
Benim de aklımda bir soru kaldı :
“-Kararlar sezon sonunda açıklanacak tamam da, o güne kadar tutuklular ne olacak?”
Elbette yargı kararları ile federasyonun doğrudan bir ilgisi yok. Yargı kendi sürecini yönetiyor. Federasyonumuz da yargının bilgi, belge ve iddianame katkısıyla sportif süreci yönetmeye çalışıyor. Yargı, kulüpleri değil, başkan, yönetici, teknik adam ve futbolcularla olaya karışan bazı personeli, bazı menacerleri yargılayacak. Federasyon ise öncelikle kulüpler ve takımlarla ilgili karar vermek durumunda...
Başlangıçtaki şablonlara bakacak olursanız, iki takım da 4-3-3 oynuyor... Yalnız... Oyun var, oyuncuk var...
Galatasaray’da üçlü forvet orta alandan kopuk... Santrfor Baros da ileri uçtaki iki arkadaşı Kazım ve Eboue’den kopuk.
İBB’de Visca, Holmen, Efe, Mahmut, Doka ve Webo iç-içe birlikte oynuyorlar... Zaman zaman geriden kopup gelen Ekrem de katılıyor bu altılıya... Orta alan ve ileri uç oyuncularını birbirinden ayıramıyorsunuz...
Kamerunlu Webo, takımla oynuyor...
Çek santrfor Baros, takımla oynamıyor. Ayağına top bekliyor ve başında bekleyen Zayatte kara bir gölge gibi gol yollarını karartıyor...
Hakkını yemeyelim... Sabri’nin sağ kanattan iki delişmen atağı var. Bir de Selçuk İnan’ın ceza yayının üzerinden peşpeşe attığı şutlar...
İBB’de golün geleceği belliydi...